Ara

Tedbîrini Terk Eyle Takdîr Hüdâ'nındır

Tedbîrini Terk Eyle Takdîr Hüdâ'nındır

Ey Sâlih Mürîd! Dünyâ işleri için telâşa kapılma, ki rahat edesin. Zîrâ tedbîr de Allâh'ın irâdesine ve takdîrine bağlıdır. Öyleyse, senin yerine senden başkası bir işi üstlenirse kendin için o işi üstlenme!

(Hikem-i Atâiyye, 4. Hikmet)

Cenâb-ı Hak, tedbîri ilahlık vasfına has kılmış, tevekkülü de kulluğun gereği eylemiştir. Sözlükte tedbîr, işleri ve sonuçlarını yapılmadan önce düşünmektir. Istılah anlamı ise, yapılacak işlerden dolayı zarar görmemek için önlem almaktır.

Âlimler; "Tedbîr üç kısımdır." derler:

  1. Kötülenen Tedbîr

Dînî yâhut dünyevî olsun, bir işi yapabilmek ve o işin olası zararlarından kurtulmak için kesin kararlılıkla hazır olmaktır. Böyle bir tedbîr makbûl değildir. Yalnız tedbirle meşgûl olmak isteyen kul tamâmen hatâ içindedir. Dahası kulluk vazîfesini terk edip, Rubûbiyyet'e soyunarak ilâhî takdîre karşı durmuş olur ki bu, kişinin helâkine ve Mevlâ'sından uzaklaşmasına sebeptir. 

Bir sâniye sonrasını bilemeyen insanoğlunun tedbîri ne olabilir ki? Kaderin rüzgârları esince, tüm önlemler târumâr olur! Genellikle bu tedbirleri üzüntü ve kederler tâkip eder. Bu sebeple Ahmed b. Mesrûk hazretleri: "Tedbîri terk eden rahatlık ve ferahlık içinde yaşar." buyurur. Sehl b. Abdullah et-Tüsterî hazretleri ise; "Tedbîri ve seçim yapmayı bırakın. Zîrâ o ikisi, insanların yaşamını kederlendirir." îkâzında bulunur. Ebu'l Hasan Şâzelî hazretleri de şöyle der: "İşlerin hakkında hiçbir şeyi seçme! Seçmemeyi seç! Bu seçimden ve her şeyden Allah (cc)'a kaç. O'nun lütfuna ve kudretine dayan, zîrâ 'Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.'"1

Bu hususta Yûsuf Sûresi'nde anlatılan şu kısım ne kadar ibretlidir:

“Ağabeyleri yaşadıkları kıskançlık netîcesinde Yûsuf'u kuyuya attılar. (Yûsuf'u kuyuya bırakıp) akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. "Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf'u da eşyâmızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) O'nu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın" dediler. Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yâkub dedi ki: "Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah'tır.”2 

Ya'kûb (as), kahrını, kederini, üzüntüsünü içine gömdü, yutkundukça yutkundu; yalnızca Rabbine sığınarak, hâlini, çâresizliğini, hüznünü yalnızca O'na arz ederek derin bir sessizliğe büründü ve tedbirler âleminden sıyrılmanın en güzel örneğini verdi… Güzeller güzeli Yûsuf'unun kanlı gömleğini alıp öptü, kokladı, yüzüne-gözüne sürdü, ağladı, ağladı… Tâ ki gözlerine ak indi… Ama açık olan, apaydınlık olan kalb gözü ile Mevlâ'sına sığınıp, sebepler âleminden sıyrıldı. Tüm ümîdini Mevlâ'sına bağlayıp, Yûsuf'una kavuşacağı günü beklemeye koyuldu…

  1. Arzu Edilen Tedbîr

Allâh (cc)'un dilemesine havâle edilip kudretine bakılarak, kula yüklenen vâcipler ve mendup olan itâatlerin tedbîrini almaktır. Bu 'sâlih niyet' diye isimlendirilir. Niyet meselesi dînimizde çok önemlidir. İbâdet, âdetten ancak niyetle ayrılır. İşlenilen amelin insanın amel defterine sevap olarak kaydedilmesi ancak niyetle mümkün olur. Hattâ niyet sâyesinde âhiret işi dünyâ işine, dünyâ işi de âhiret işine dönüşebilir. Örneğin; Ramazân-ı Şerîf'te varlıklı bir kimse bin oruçluya iftar ettirir. Fakat gāyesi duyurudur, gösteriştir. Oruçluyu iftar ettirme âhiretle ilgili bir amel olmasına rağmen, sâhibinin niyeti onu dünyevî bir amele çevirmiş olur. Bir başkası da ibâdet edebilmek amacıyla karnını doyurur, çoluk-çocuğunun rızkını temin için ya da zengin olup sadaka ve zekât vermek için helâl kazanç peşinde koşar. Bu durumda da, yemek veya para kazanmak dünyevî işler oldukları hâlde bu güzel niyetlerden ötürü âhiret ameline dönüşürler.

Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem); "Mü'minin niyeti, amelinden daha hayırlıdır."3 buyurur. Çünkü niyet olmayınca amel sâdece dünyâya yönelik olur; şehveti gidermeye yönelik olur. Bu amel insana âhiret sevâbını kazandıramaz. Bir hadîs-i kudsî'de şöyle buyurulur: "Kulum bir iyiliğe kasteder de sonra yapmazsa kendisine tam bir hasene yazılır."4 Hazret-i Ömer (r.anh) de bu minvâlde buyurur ki: "Nice küçük işler vardır ki, niyet onu büyük kılar. Nice büyük işler vardır ki, insanın niyeti onu küçültür." 

Netîce olarak, böyle bir önlem makbûldür. 

  1. Mubah Tedbir

Yapılması ya da yapılmaması mubah olan tedbirdir. Meselâ bir kimse her şeyi Allah (cc)'dan bilir ama imkânlarını da ihmâl etmez. Böyle bir insanın önlemi mubahtır. Hattâ belki bu türde tedbîr, o kimsenin hayâtının gereğidir. Nitekim gören gözü kapatarak yürümek, düşünmeden gücünden büyük işlere kalkışmak, akıl sâhibi bir kimsenin işi değildir. Bu sebeple Hazreti Peygamber (sav), devesini serbest bırakan bir kimseye: "Deveni bağla, sonra tevekkül et."5 buyurmuştur. Yine başka bir hadislerinde; "Tedbîr (önlem almak), hayâtın yarısıdır." buyururlar.

Bu tedbîrin mubah olan miktârı, bir rüzgâr gibi kalbe uğramasıdır. Bir yerden girer diğerinden çıkar. İşte bu Allah (cc) için alınan tedbirdir. Bu, tahkîk ehli âriflerin durumudur. Bu tedbîrin Allah (cc) için olmasının alâmeti, Allah (cc)'ın kudretinden tedbîr alınanın aksi zuhûr ettiğinde kişinin sıkıntı ve ızdırap duymamasıdır. 

Hak dostları buyurur: "Bil ki; şeyler kendisine götürdüklerine göre övülür ya da kötülenir. Kötülenen tedbîr seni Allah (cc)'dan alıkoyup O’nun hizmetinde olmanı engelleyen ve O'nunla ilişkine mâni olandır. Övülen tedbîr ise seni Allah (cc)'a yakınlığa götürüp O'nun rızâsına ulaştırandır." 

Bilinmelidir ki tedbîr vebâli büyük, tehlikesi ağır olan bir şeydir. Baktığımızda Âdem aleyhisselâm'ı ağaçtan meyve yemeye iten şey kendisinin aldığı tedbîridir. Çünkü şeytan, onlara şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı."6 Bunun üzerine Âdem aleyhisselâm kendi kendine düşündü ve Allah (cc)'ın yanında ebedî kalmanın en yüce amaç olduğunu, insanlıktan meleklik vasfına intikāl etmesinin onu yücelteceğini zannetti. O ağaçtan yiyerek bu tedbîri aldı. Hâlbuki Hakk’ın bununla ondan murâdı onu yeryüzüne indirip halîfe kılmaktı. Bu onun için zâhirde iniş bâtında yükseliş oldu.

Şeyh Ebu’l-Hasen hazretlerinin dediği gibi: "Allâh'a yemîn olsun ki, Cenâb-ı Hak, Hazret-i Âdem'i ona bir noksanlık vermek için değil, onu kemâle erdirmek için indirdi. Böylece Âdem aleyhisselâm Rabbine yükselmeye devâm etti. Kimi zaman yakınlaştırma ve has kılma merdiveniyle, kimi zaman zillet ve miskinlik merdiveniyle (ki bu merdiven daha has olan kullar içindir)." 

Tedbîr alan kul ile Cenâb-ı Hak arasındaki ilişki yolculuğa çıkan çocuğa benzer. Gece boyu yürür. Hâlbuki babası onu, onun kendisini görmeyeceği bir yerden tâkip ediyordur. Gecenin karanlığıyla çocuk babasını göremez. Çocuk kendisiyle ilgili bir sıkıntı yaşar ve ne yapacağını düşünür. Ay doğup da babasını yakınında görünce korkudan hoplayan yüreği sâkinleşir ve korkuları dinginleşir. Çünkü babasının çok yakınında olduğunu anlamıştır. Kendisini babasının alacağı tedbirlere teslîm eder ve kendi tedbîrini bırakır. İşte Allah (cc)'a rağmen tedbîri hiç bırakmayan kul da buna benzer. O, gecenin karanlığında Rabbinin yakınlığını fark edemez. Ne zaman ki tevhîd ayı ve mârifet güneşi doğar, işte o zaman Hakk’ın yakın olduğunu görür ve tedbîri bırakır. Kendisini Allah (cc)'ın alacağı tedbirlere teslîm eder.

Şeyh Gâlip ne güzel söyler:

Tedbîrini terk eyle takdîr Hudâ'nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır

Rabbimiz! Dünyâya gelişimiz kendi tedbîrimiz ve isteğimizle olmadı. Büyümemiz, bazı yeteneklere sâhip olmamız da kendi tedbîrimizin sonucu değildir. İhtiyarlık ve ölüm de kendi tedbîrimizle değişmeyecektir. Tüm bunlar, biz kullarının acziyyetinin delîlidir. Yâ Rabbi! Bizi idâre eden, bedenlerimize yetenek veren, varlıklarını hizmetimize âmâde kılan ancak Sensin! Kulluk vazîfemizi hakkıyla yerine getirmek, âhiret endîşesi ile bir ömür sürmek ve bunun netîcesinde rızânı kazanmayı bizlere nasîb eyle. Âmîn… 

Dipnotlar:

1 Kasas, 68.

2 Yûsuf, 15-18

3 Beyhak3i, Şuabü'l İman, IX, 175,176

4 Buhârî, "Tevhid", 35

5 Tirmizi, "Kıyame", 60

6 A’râf, 20. 

Eylül 2024, sayfa no: 47-48-49

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak