Ara

Şemâil ve Fezâili

Şemâil ve Fezâili

Ebû Bekir -radıyallâhu anh- hazretleri fasîhul-lisan, sabîhu’l-vech, nahîfül-cisim, uzuna yakın orta boy­lu, kuruca yüzlü, çukurca gözlü, yumru alınlı seyrek sakallı idi. Aşkullah, haşyetullah, muhabbet-i Rasûlullah’dan dâimâ mahzûn idi.

Bedenen zayıflığına mukâbil kuvvet ve savlet sâ­hibi şecî, cildi ince, göz pınarları derin, yüzü nurlu, alnı ve yüzü beyaz ve açık idi. Sakalının üst kısmı hafif olup sakalını kına ve benzeri şeylerle tezyîn eylediği “Şemâil-i Şerif”te târif olunmuştur. Belindeki kemeri şiddet üzere bendeylemeğe mâil olduğu halde, hey’et ve sûretini sun’î güzelliklerle tahsîn etmeğe heveskâr değildi.

Târih-i Fîl’den yâni Resûl-i Ekrem -sallallâhu aley­hi ve sellem-’in doğumundan iki sene sonra doğmuş­tur. Ahkâm-ı şer’iyyeye lâyıkıyla ârif, Kur’ân-ı Kerîm’in mezâyâsına vâkıf, ahlâk-ı hamîde ile muttasıf, fevkalâ­de müttakî, afîf, âdil ve munsıf, âdil ve bununla beraber şecî’ idi.

Hattâ bir gün Hz. Ali -radıyallâhu anh- meclisinde bulunanlara “Nâsın en şecaatlısı kimdir?” diye sormuş, “sensin” dediklerinde:

- Ben filvâki her kim ile mübâreze meydanına çıktım ise öcümü aldım, demiş ve tekrar “Nâsın en şecaatlısı kimdir?” diye sormuştu. Onlar da:

- Bilmiyoruz, “kimdir?” diye sorduklarında Hz. Ali -radıyallâhu anh- da:

- Hz. Ebû Bekir’dir. O “Bedir” günü Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e müşriklerden bir kimse hücûm etmesin diye bir hayme yapıldı ve “Kim bekleyecek?” denildi. Kimse yanaşmadı. Ebû Bekir kalktı. Kılınç elinde olduğu halde Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hazretlerinin başı ucunda durdu. Hem kim hücûm etti ise kılınç ile karşı­layıp defeylerdi. İşte nâs’ın en şecâatlısı odur, dedi.

Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- fıtraten halîm, se­lîm, son derece refîk ve şefîk idi. Bununla berâber vazîfe ve mes’ûliyet işlerinde zerre kadar müsâmaha gös­termezdi. Onun rıfk ve mülâyemeti, şahsî muâmelâtına âit idi. Din ve millet işlerinde en küçük bir tereddüdü, en basit müsâmaha ile göz yumduğu görülmezdi. Ve fakat kusurlarını i’zâm etmez, onlara kusurları derecesinde muamele gösterirdi.

Mücrimleri tâkip ve te’dip husûsunda zerre kadar ihmâl göstermemekle berâber siyâsî mücrimleri îcâbına göre muamele ve afvederdi.

Ehl-i zimmetin hukûkunu, emniyet ve masûnıyetini gözetirdi. Gayr-i müslimlerin hiç mâbed ve kilisesini yıktırmazdı. Ve onları çanlarını çalmaktan, âyinlerini yapmaktan men etmezdi.

Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- hazretlerinin en sevgili dostu, esrâr-ı nübüvvetin en samîmî mahremi idi. Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hep yaptığı işleri Ebû Bekir Sıddîk ile birlikte yapardı.

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hazretleri­nin Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’e muhabbeti başka bir neş’e ile tecellî ediyordu.

İrtihâl buyuracağı sırada Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu sözleri buyurmuştu:

- “Dostluğu, yardımı îtibâriyle kendisine en çok min­nettâr olduğum arkadaşım Ebû Bekir’dir. Rabbimden başka bir halîl ittihâz edecek olsam yine Ebû Bekir’i it­tihâz ederdim. Onunla benim aramda İslâmiyet kardeş­liği ve meveddeti vardır. Mescidin bütün kapıları kapan­sın, yalnız Ebû Bekir’in kapısı açık kalsın.”

***

Amr bin As, Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

- “En çok sevdiğin kimdir?” diye sormuş, Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

- “Âişe” buyurmuş.

- “Erkeklerden en çok sevdiğin kimdir yâ Rasûlallah?” diye sormuş,

- “Âişe’nin babası” buyurmuşlar.

- “Sonra kimi seversiniz? dediğinde:

- “Ömer’i” demişler, sonra daha başkalarını saymışlardı.

Hz. Ebû Bekir Sıddîk (radıyallahu anh) kitabından alınmıştır

Temmuz 2018, sayfa no: 36-37

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak