Sûre-i Nisâ’da:
"Ey mü'minler! Sarhoş olduğunuz halde namaz kılmayın, hattâ söylediğiniz sözü bilinceye kadar namazı edâya kıyâm etmek sizin için câiz değildir. Zîrâ îmânınızın muktezâsı Allah Teālâ’ya münâcâtınızda âdâba riāyet etmeniz lâzımdır ve cünüb olduğunuz halde dahî cenâbetten gusül edinceye kadar namaza karîb olmayın. Ancak yol üzerinde bulunur da gusül etmeğe muktedir olamazsanız teyemmüm ile namazı edâ edin." (Nisâ Sûresi, 43.) buyuruluyor.
Sarhoş olan kimse namazın rükünlerini edâda ve tâdîl-i erkâna riāyette ve kırâette hatâdan sâlim olamayacağına binâen Cenâb-ı Hak -azze ve celle- Hazretleri sarhoş olan kimseleri namazdan men buyurmuştur.
Namaz kılan kimsenin kendinin huzûr-ı Hak'da bulunduğunu bilerek huzûr, huzû ve huşû ile kemâl-i tezellül ile aczini îtirâf ederek namazın âdâb ve erkânına riāyeti lâzım geldiğinden sarhoş olan kimse ise bu âdâba riāyet edemeyeceğinden Hak -teālâ ve tekaddes- Hazretleri sarhoş olan kimseyi kendi huzûr ve dîvânına kabûlden reddetmiştir.
Kezâ cünüb olan kimse de gusül etmedikçe namaz kılmaktan nehiy olunmuştur. Ancak seferde olur da su bulamazsa veyâhut suyu bulup da gusül etmeğe imkân bulamazsa teyemmüm ile namaz kılmasına müsâade-i ilâhiyye vardır.
Teyemmüm ile namaz kıldıktan sonra ikinci vakit dâhil olduğunda İmâm-ı Âzam'a göre tekrar suyu aramak lâzım değildir.
Nîmetullah Efendi'nin Tefsîr’inde beyânına göre cünüp olan kimsenin cemî âzâsında ârız olan yorgunluk ve durgunluk insanın mizâcını muztarib bir hâle sevk edeceğinden, bu hal ise ancak tahâret-i kâmile ile zâil olacağından gusül edildiğinde cemî kuvâ-yı bedenî atâletten faaliyete sevk edeceğine işâret olunmuştur.
Nitekim tıbben de guslün faydaları tahakkuk etmiştir.
Muhakkikîn sekri iki kısma ayırmıştır. Biri hamirden hâsıl olan sekirdir, diğeri de hubb-i dünyâ, mal ve hevâ-yı nefs sebebiyle ârız olan sekirdir. Zāhirî sekirden tahâret lâzım olduğu gibi kalbin de bâtın îtibâriyle sekr-i gaflet ve hevâ-yı nefse ittibâ marazından tathîrine dikkat edip, gaflet etmemekliğimiz lâzımdır.
Cenâb-ı Hak -azze ve celle- mü'minlere sekr-i hamr ile dîvânına durmaktan nehy buyurduğu gibi sekr-i gafletle de namaz kılmaktan son derecede sakınarak huzûr-ı kalble namaz kılmağa mücâhede etmekliğimiz lâzımdır.
Mâûn Sûresi'nde:
"Helâk-i azîm şol namaz kılan kimseler içindir ki onlar namazlarında gaflet edicidirler." (Mâûn Sûresi, 4-5) buyurulmuştur.
*
Hâtem-i Esam -rahimehullâh-'a namazın âdâbı sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
- Namaz kılarken sağ tarafında cenneti ve sol tarafında cehennemi mülâhaza ve sırâtı ayaklarının altında ve mîzânı da gözünün önünde bilerek ve Cenâb-ı Hak -azze ve celle- Hazretlerini de her ne kadar ben O’nu göremiyor isem de O beni görüyor bilerek zāhirde ve bâtında bütün sırlarıma da vâkıf olduğunu mülâhaza ederek ona göre namaz kılmak lâzımdır, deyince; Yûsuf ismindeki zât Hâtem'e sormuş ki:
- Yâ civan! Sen böylece salâtı ne zamandan beri kılarsın? Hâtem de:
- Yirmi seneden beri kılarım, demiş. Yûsuf denilen kimse de yanındaki refîklerine:
- Kalkınız elli senelik namazımızı kazâ ve iâde edelim. Yāni şimdiye kadar bizim kıldığımız namazlarımızın iādesi lâzım geliyor, demiş.
*
Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, namaz kılan fakat kıyam, rukû ve celsesinin ahkâmını yerine getirmeyen birini gördüğünde şöyle buyurmuştu: "Eğer sen bu hal ile ölürsen kıyamet gününde sana "ümmet-i Muhammed" demezler."
Mervîdir ki, Zeyd bin Vehb, namaz kılarken sücûd ve rukûunu yerine getirmeyen bir kimseyi gördü ve onu çağırıp:
- Ne vakitten beri bu vech üzre namaz kılarsın? dedi. O kimse de:
- Kırk senedir, dedi. Zeyd buyurdu ki:
- Sen kırk senedir namaz kılmadın, eğer vefât edersen Muhammed Rasûlullah sünneti üzere ölmezsin.
Namazın terkini iddiā eden zanâdıkanın bâtıl düşüncelerini teemmül edelim.
Kasım 2025, sayfa no: 40-41
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak