Ara

Mü'minler Arasını Islâh -3-

Mü'minler Arasını Islâh -3-

Ebû Zerr (ra) Rasûlullah (sav)'in şöyle buyurduğunu işittiğini rivâyet etmiştir: “Hiç bir kişi başka bir kimseye fısk yâni fâsık isnâdıyla; “Yâ fâsık” diye söz atamaz, atmağa hakkı yoktur ve yine böyle küfür de isnâd edemez. Şâyet isnâd eder de isnâd ettiği kimse o atılan fıskın veya küfrün sâhibi değilse bu sıfatlar muhakkak sözü atan kimseye döner.” (Buhârî) Yâni fâsık veya kâfir diye haksız yere attığı söz kendine dokunur, yâni kendi fâsık veya kâfir olur.

İşte bu hadîs-i şerîfin mazmûnu ahlâk-ı İslâmiye'nin umûmî kanunlarından biridir. Binâenaleyh her duyduğu söze inanıp da mü'min kardeşine bir fenâ sıfat isnâdından son derece sakınmak lâzımdır. Nitekim hadîs-i şerifte: “Kişinin her işittiğini söylemesi yalandan mütehassıl günah bakımından kendine yeter.” (Ebû Dâvûd)

Hadîs-i şerîfte: “Kendi ayıbını, kusûrunu görmesi, başkalarının ayıplarını görmesinden ve aramasından şahsını alıkoyan kimseye ne mutlu!” (El-Câmiu's-Sağîr) buyurulmuştur.

İbn-i Ömer (ra)'dan mervîdir ki: Rasûlullah (sav) buyurmuştur: “Bir müslim diğer bir müslimin karındaşı olup o müslim kendi karındaşına zulüm ve ezâ etmez ve zulüm ve ezâ eden kimseye de onu teslîm etmez. Yâni başkasının zulüm ve ezâsından dahî onu himâye etmesi muktezâ-yı uhuvvet demektir. Kim ki bir müslimin gam ve kederini izâle ede, Allah teâlâ hazretleri o kimseden kıyâmet gününde hümûm ve hüzünlerini izâle eder. Ve kim ki bir müslimin kusûrunu setreder, Allah teâlâ hazretleri de kıyâmet gününde onun kusurlarını setreder.” (Buhârî)

Ömer (ra) bir gece Abdullah İbni Mes'ûd (ra) ile teftîşe çıkıp bir evin kapısının aralığından bakarak bir ihtiyar kimsenin önünde şarap gördü. Kapısının üstünden bakarak o kimseye hitâben:

- Senin gibi ihtiyar bir kimsenin bu hâli ne aceb çirkin oldu, diye takbîh edince, o kimse kıyâm ederek:

- Yâ Emîre'l-Mü'minîn! Ben bir isyân ettim fakat sen üç... dedi.

* Tecessüs ettin.

* Kapıdan gelmek lâzım gelir iken kapının üstünden baktın.

* Ve harîm-i ismetim hâneme baktın.

Hazret-i Ömer de itirafla:

- Doğru söyledin, beni afvet, dedi. O da:

- Cenâb-ı Hak afvetsin, dedi. Hazret-i Ömer (ra) da ağlayarak:

- Cenâb-ı Allah beni afvetmezse veyl bana, dedi.

Ol kimse bu kabahatini ehlinden ve veledinden gizli olarak yapmakta imiş, “velâ tecessesû” fıkra-i celîlesindeki tecessüs bir kimsenin noksanını ve ayıbını aramaktır. Bu âyet-i celîlenin meâl-i şerîfi: “Ey mü'minler! Siz nâsın noksanlarını aramayın ve herkesin hatâsından bahis etmeyin. Bir kimsenin iffet ve nâmusuna, ahvâl-i husûsiyesine taallûk eden şeylerde kendi zannınıza ittibâ ederek teftîşe, ayıbını aramağa kalkışmayın. Allâh'ın setretmiş olduğu şeyler gizli kalsın.” demektir.

Bir Hadîs-i şerîfte, -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- buyuruyor ki: “Müslümanların ayıplarını, kusurlarını tetebbû etmeyiniz. Zîrâ mü'minlerin kusurlarını tetebbû eden, taharrî eden kimsenin kendi kusûru taharrî olunur.” (El-Câmiu's-Sağîr) Yâni başkalarını ta'yib edeyim derken kendi ta'yib olunur. Başkalarını rüsvây edeyim derken kendi rüsvây olur. Binâenaleyh başkalarının ayıbını arayan kendi ayıbını arar, demektir.

Hadîs-i şerîfler:

“Müslim kardeşinin ayıbını, çıplak olduğunu görüp setrile âlemde rüsvây etmeyen kimsenin Cenâb-ı Allah yevm-i kıyâmette ayıplarını setreder.” (El-Câmiu's-Sağîr)

“Müslim-i kâmil şu kimsedir ki müslümanlar onun dilinden ve elinden emîn olsun.” (Buhârî)

“Her kim ki bir mü'mine lânet ede, lânet tıpkı ol mü'minin katli mesâbesindedir. Ve her kim ki bir mü'mine küfür ile kazf ve iftirâ ede, bu gûnâ iftirâ da tıpkı o mü'minin katli mesâbesindedir.” (Buhârî)

Yâni bir mü'mine lânet eden kimse sanki o kimseyi katletmişçesine muazzeb olur. Kezâ bir mü'mine küfür isnâd edip söz atan kimse de ol mü'mini katletmişçesine âhirette muazzeb olur.

Huzeyfe (ra)'den rivâyetle -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuştur ki: “Nemmamlık, koğuculuk edenler cennete dâhil olamazlar.” (Buhârî)

İnsanlar arasında söz getirmek, fesâda sâ'y etmek, iki mü'minin arasını bozmaya çalışmak günâh-ı kebâirdendir. Eğer, nemîme helâldir, diye îtikâd ederse aslâ cennete dâhil olamaz demektir. Yâhut duhûl-i evvelîn ile cennete dâhil olmaz demektir. Meğer ki tevbe etmiş olması lâzımdır.

Kâ'bü'l-Ahbâr -radıyallâhu anh- rivâyet eder:

Benî İsrâîl'e kaht isâbet etti. Mûsâ -aleyhisselâm- kavmiyle üç kere duâ etti, müstecâb olmadı. Allah teâlâ Mûsâ -aleyhisselâm-'a vahiy buyurdu ki:

- Senin ve seninle berâber duâ edenlerin duâsını müstecâb kılmam. Zîrâ içinizde nemmâm bir racül vardır. Nemîme üzerine musır oldu. Mûsâ (as):

- Yâ Rabbî, kim o aramızdan çıkaralım, dedi. Cenâb-ı Hak -azze ve celle- buyurdu ki:

- Yâ Mûsâ! Sizi nemîmeden men ediyorum da ben de nemmâm mı olayım?

Cümlesi tevbe ettiler de Cenâb-ı Hak da tevbelerini kabûl buyurdu. Yağmur ihsan buyurdu. (Rûhu'l-Beyân)

Muâz -radıyallâhu anh- rivâyet eder:

“Kıyâmet gününde nemmâmlar maymun sûretinde haşrolunurlar.”

Kasım 2023, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak