Ara

Mü'minler Arasını Islah

Mü'minler Arasını Islah

Allah Teâlâ buyurur: “Mü'minler ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını ıslâh edin ve Allah Teâlâ tarafından merhamet olunmaklığınız için Allâh'ın emrine muhâlefetten korkun.” (Hucurât, 10.)

Yâni, bilumum mü'minler livâ-i tevhîd altında ictimâ ettiklerinden bir ana ve babadan doğmuş kardeş gibidir. Hal böyle olunca kardeşleriniz arasında münâzaa ve ihtilâfı izâle ile ıslâh edin demektir.

“Lisânınızla kendi nefsinizi ta'n etmeyin ve bâzınız bâzınızı ayıplamayın ve bâzınız bâzınızı sevmediği, zemmini iş'âr eden lakabla çağırmayın. Bir mü'minin îmânından sonra o mü'minin fıskını iş'âr eden isim ne fenâ şeydir.” (Hucurât, 11.) Eğer bir kimseye tân eder veya fenâ isim ile seslenirse derhal tevbeye müsâraat etmek lâzımdır.

Yâni, ey mü'minler birbirinizi ayıplayacak kusur işlemekle gayrin tânına sebeb olan kimse aynen kendi nefsine tân etmiş gibi olur. Çünkü bilcümle mü'minler uhuvvet-i İslâmiyye îcâbı şahs-ı vâhid mesâbesinde olduklarından bir mü'mine tân -yâni kusur, kabâhat isnâdı- cümle ehl-i îmâna tân gibi olacağına işâret için Vâcib Teâlâ hazretleri: “Kendi nefsinizi tân etmeyin!” buyurmuştur.

“Ey mü'minler! Çok kere zandan ictinâb edin. Zîrâ zannın bâzısı günahtır. Nâsın ayıplarından bahis etmeyin ki onların hallerinden Allah Teâlâ'nın setretmiş olduğu şeyler mestûr kalsın. Sizin bâzınız bâzınızı gıybet etmesin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeği sever ve arzu eder mi? Elbette bunu kerih görürsünüz. Allah'tan korkun, gıybeti irtikâb etmeyin. Zîrâ Allah Teâlâ ihlâs üzere vâkî olan tevbeyi kabûl edici ve sizin günahlarınızı afvetmekle merhamet buyurucudur. Ey mü'minler! Siz ebnâ-yı cinsinizin noksanını aramayın ve herkesin hatâsından bahsetmeyin. Husûsan bir takım asılsız müftereyât-ı bâtıla ile bir kimsenin hukûkuna tecâvüz edecek şeylerde kat'iyyen zannınıza ittibâ ederek teftîşe kalkışmayın.” (Hucurât, 12.)

Gıybeti mûcib olan başlıca sebebler:

  1. Gıybet ettiği kimsenin mesâvî-i ahvâlini söylemekle gayzını yâni içindeki kînini teskîn etmiş olur.
  2. Arkadaşlarının gıybet hâline muvâfakat ile iştirâk etmiş olur.
  3. Gıybet ettiği kimseyi takbîh ile halkın nazarından düşürmek ister.
  4. Gıybetini zikrettiği kimse ile kendini o fillden teberrî etmiş oluyor.
  5. Gayrin noksanını söylemekle kendi nefsinin fazlını isbât etmiş oluyor.
  6. Nâsın o şahsa muhabbet ve ikrâm etmesine haseden onu gıybet ediyor.
  7. Onunla eğlenmek murâd ederek nâsın gülmesini kasd ediyor.
  8. İstihkâr ve istihzâ maksadıyla gıybet ediyor.
  9. Gıybet ettiği kimsenin münker fiili yapmasıyla kendi nefsini beğenmiş oluyor.
  10. Miskin kimsenin bu fiili beni gam ve kederlendirdi, diyor. Halbuki kendini gıybete sevk etmiş oluyor.

Gıybet hakkındaki âyet-i celîlenin sebeb-i nüzûlü, ashabdan iki zâtın Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-'i gıybet etmeleridir. Şöyle ki:

Bazı seferde ashâb-ı kiramdan iki zâtın taâmını pişirmesi için Selmân-ı Fârisî'yi -radıyallâhu anh- Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- onlara hizmetçi verirdi. Bir gün uyku galebesiyle Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- taâmı hazır edememişti. O iki zât da onu Rasûlullâh'ın -sallallâhu aleyhi ve sellem- mutfağında fazla taâm varsa bir miktarını getirmek üzere gönderdiler. Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in taâmını ihzâra memur olan Üsâme bin Zeyd -radıyallâhu anh-'e geldi. Üsâme -radıyallâhu anh- de taâmın kalmadığını beyân edince Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- geri geldi ve taâmın olmadığını haber verdi.

O iki zât Selmân -radıyallâhu anh- hakkında; "Sulu kuyuya gitse susuz gelir." diye, Selmân -radıyallâhu anh-'ı gıybet ettikleri gibi Üsâme -radıyallâhu anh-'e de sûizan etmiş oldular ve güyâ dediler ki, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in taâmı vardı lâkin Üsâme vermedi.

Sonra bu iki zât huzûr-i Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e gelince Efendimiz buyurdular ki:

- Bana ne oldu ki ağzınızda yeşil et parçası görüyorum? Onlar da:

- Yâ Rasûlallah! Biz et yemedik, demeleri üzerine:

- Selmân'ı gıybet ettiniz. Bir kimse mü'min kardeşinin gıybetini ederse etini yemiş gibi olur, buyurdu.

İşte bu ifâde-i Risâletpenâhî üzerine bu âyet-i celîle nâzil olduğu tefsîr-i Hâzin ve Beyzâvî'de beyân olunmuştur.

Ebû Zerr -radıyallâhu anh- bir kere Bilâl-i Habeşî radıyallâhu anh-'a “Ey kara kadının oğlu.” diyerek onu ayıpladı da; Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh-'ın şikâyeti üzerine Nebiy-yi mükerrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

- Ey Ebâ Zerr! Sen onu anasından dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen daha içinde câhiliyet ahlâkı kalmış bir kimse imişsin, dedi. Sonra buyurdu ki:

- Sizin eliniz altında öyle kardeşleriniz vardır ki Allah Teâlâ hazretleri sizin elinize tevdî etmiştir. (Buhârî)

Yâni köle de olsa kardeş muâmelesi yapılmasını emir buyurmuştur.

Ebû Zerr -radıyallâhu anh- sonra Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh-'ın gönlünü almak için yüzünü, yanağını yere koyup: “Bilâl, ayağıyla yüzüme basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım!” diyerek kusûrunun afvını Hazret-i Bilâl'den taleb etmiştir.

İşte bu hadîs-i şerîf de; terbiye-i İslâmiyye'den biz ümmetine ibretli bir nasîhattir.

Eylül 2023, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak