Ara

Kur’ân’a İttibâ

Kur’ân’a İttibâ

Allah Teālâ Hazretleri buyuruyor: “Ey mü'minler! Her bir umûr-i dînde Allah Teālâ ve Rasûlü hükmetmezden mukaddem reyinizi takdîm ile acele etmeyin. Ve Allah Teālâ’nın huzûr-ı mânevîsinde ve Rasûlü’nün huzûr-ı şifâhîsinde reyinizi takdîm husûsunda Cenâb-ı Allah'tan korkun. Zîrâ; Allah Teālâ söylediğinizi işitici ve işlediğinizi bilicidir.” (Hucurât, 1.) 

Yâni “Allâh’ın vahdâniyetine îmân ve Rasûlü’nün risâletini tasdîk eden mü'minler! Allah Teālâ’nın huzûr-ı mânevîsinde ve Rasûlü’nün huzûrunda edep ve terbiyeye riāyet edin de sözünüzde, işinizde ve her bir umûrunuzda Rasûlullâh'ın emrine muhālefet etmeyin. Allâh’ın ve Rasûlü’nün emirlerine, nehiylerine riāyetle tâbî olun. Rasûlullâh'ın reyi üzerine kendi reyinizi takdîm etmeyin ve bu sûretle acele etmeyin. Her bir umûrunuzda Kitâbullâh'a ve Rasûlü’nün sünnetine tevfîkan hareket edip onun hilâfına bir işe mübâşeret etmeyin.” demektir. 

وَاتَّقُوا الله emr-i celîl-i ilâhîsiyle Cenâb-ı Hakk -azze ve celle- bütün mü'minleri Allâh’ın ve Rasûlü’nün emrine muhālefetle kendi reyini tasvîb ve takdîm etmekten nehiy buyurmuştur. Ve bu nehy-i ilâhî hilâfına hareket edenlerin azâba ve itâba dûçâr olacaklarına bu âyet-i celîle işâret buyurmuştur. 

Tefsîr-i Hâzin'de Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-'dan rivâyeten; bu âyet-i celîle Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den evvel kurban kesen ashâb hakkında nâzil olmuştur. Bu âyet-i celîle ile Rasûlullah'tan evvel kurban kesenlerin kurbanlarının iādesi emredilmiş ve bir daha evvelce kurban kesmekten nehyolunmuşlardır.

Her ne kadar âyet-i celîle kurban kesmek husûsunda nâzil olmuş ise de îtibâr sebebin husûsuna değil lafzın umûmunadır. Âyet-i celîlenin mevrîdi hâs ise de hükmü âmmdır. Binâenaleyh gerek Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin hâl-i hayâtında huzûr-ı lâmiu'n-nûrunda ve gerekse dâr-ı ukbâya irtihâlinde şerîat-ı ahkâm-ı ilâhî vechile hareketle her umûrunuzda, kavlinizde, fiilinizde kendi reyinizi Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in emri üzerine takdîm etmeyin ve bunun hilâfına hareketten nefsinizi vikâye edin. Cenâb-ı Allah'tan korkun. Zîrâ Allah Teālâ ve Tekaddes Hazretleri şerîat hilâfındaki reyinizi işitici, harekât ve sekenâtınızı bilicidir, demektir. 

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-'dan bir rivâyete nazaran bu âyet-i celîle yevm-i şekkde Ramazan orucuna niyetten nehiy hakkında nâzil olmuştur. Buna nazaran mânâ-yı âyet:

“Ey mü'minler! Rasûlünüz tarafından, savm-ı Ramazān’a niyet edin, diye emir vârid olup da Ramazan taayyün etmedikçe Ramazan orucu niyetiyle Rasûlullâh'ın niyeti üzerine niyetinizi takdîm etmeyin!” demektir. Kütüb-i fıkhiye’de Ramazan’a bir gün kala yevm-i şekkde Ramazan niyetiyle oruç tutmak câiz olmadığı musarrahtır. Fakat tatavvuan yâni nâfile oruç niyetiyle tutmak câizdir. 

Bazı rivâyette dahî ashâbdan bazı kimselerin hikmetini bilmediği husus hakkında; “Şöyle olsa daha iyi olur. Böyle olsa o kadar münâsib olmaz...” gibi birtakım sözlerle bazı meseleler hakkında kendi fikir ve arzularına göre emr-i ilâhî ve nehy-i sübhânî vârid olmasını temennî etmeleri üzerine bu gibi temennîlerden nehiy olunmak üzere bu âyet-i celîle nâzil olmuştur. Buna nazaran mânâ-yı âyet:

“Ey mü'minler! Siz Allâh’ın ve Rasûlü’nün emirleri hilâfında kendi reyinizle arzunuza göre muvâfık şeyleri talep etmeyin.” demektir. Hulâsa, yukarıdaki âyet-i celîlenin mevrîdi hâs ise de hükmü âmm olduğundan her zamanda bilcümle emr-i Muhammed'e şâmildir. Binâenaleyh her mü'minin, Cenâb-ı Allah -azze ve celle- Hazretlerinin ve Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in emir ve nehiylerine ittibâ ile, büyüklerinin, ebeveyninin, üstâdının, ulü'l-emrin emirlerine karşı edeple hareket edip, herhangi bir hususta onlara tekaddüm etmeyerek sözlerini dinleyip, nezâket ve terbiye ile büyüklerine hürmet ve küçüklerine şefkat etmesi lâzımdır. 

Cenâb-ı Allah buyuruyor: “Ey mü'minler! Sesinizi Nebînizin sesinin fevkine kaldırmayın ve Rasûlullâh'a söz söylediğinizde bazınız bazınıza söyler gibi sert söylemeyin ki amelleriniz bâtıl olmasın. Sert söyleyince ameliniz bâtıl olur. Halbuki siz butlânını bilmezsiniz.” (Hucurât, 2.) 

Yâni “Ey mü'minler! Huzûr-ı risâletpenâhîde sözünüze dikkat edin. Mükâleme ederken sadânızı yükseltmeyin. Çünkü huzûr-ı peygamberîde yüksek sesle sert söylemek edebe ve hürmete muhālif olduğundan bu sûretle hareketiniz âdâb-ı sohbeti ihlâl eder. Eğer yüksek sesle bağırarak söz söylemeye cür'et ederseniz ameliniz mahvolur. Şu halde hafif sesle söz söylemeyi âdet edininiz ki amelinizin butlânı tehlikesinden vâreste olasınız.” demektir. 

Diğer bir tefsîre nazaran, bu âyet-i celîle çok söz söylemekten men için nâzil olmuştur. “Ey ehl-i îmân! Siz Nebînizin huzûrunda lüzûmundan ziyâde bazınız bazınıza söylediği gibi aklınıza gelen sözü söyleyivermeyin.” demektir. 

Bu âyet-i celîlede Cenâb-ı Hakk -azze ve celle- Hazretleri, Rasûlü’nün sohbetinde kemâl-i tâzim ve hüsn-i âdâba riāyet vâcib olduğunu tenbîh ve tavsiye buyurmuştur. 

Kasım 2024, sayfa no: 40-41

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak