Beyzâvî'nin beyânı vechile Kur'ân'ı ve Rasûlullâh'ı -sallallâhu aleyhi ve sellem- istihzâ edenlere önayak olan Kureyş'in ileri gelenlerinden birincisi Velid bin Muğîre idi.
“Allah'la berâber başka mâbud kılanların ve istihzâ edenlerin şerlerinden Biz sana kâfî olduk. Biz sana kâfî olunca onlar istihzâlarının cezâsını yakında bilirler.” (Hicr, 95-96)
Cebrâil -aleyhisselâm- Velid bin Muğîre'nin ayağına işâret etti. Velid'in ayağında yara çıktı. Ondan müteessiren ölerek canı cehenneme gitti.
İstihzâ edenlerden As bin Vâil'in ayağına diken battı. Dikeni bulamadılar. Ayağı devenin boynu gibi şişti. Yerden kıpırdayamaz bir hâle geldi. Bağıra bağıra âkıbet cehenneme gitti.
İstihzâ edenlerden üçüncüsü Esved bin Muttalib idi ki, Cibrîl-i Emîn onun gözüne işâret etti. Sancı geldi, gözü kör oldu. Sancısı durmadı, başını duvara vura vura öldü.
Dördüncüsü Esved bin Abd-i Yeğûs idi ki, Cibrîl-i Emîn onun da karnına işâret etti, derhal ishâle tutularak helâk oldu.
Beşincisi Hâris bin Kays'dır. Cibrîl-i Emîn başına işâret etti. Bu da baş ağrısına mübtelâ olup helâk oldu.
Her zaman hakkı istihzâ ile ibtâle sa'y edenler rüsvây olarak âkıbet helâk oldukları ve âyet-i celîlenin sırrı zâhir olduğu görülmektedir. Nitekim Velid bin Muğîre hakkında: “Biz yakında o kâfirin burnu üzerine alâmet koyarız.” (Kalem, 16.) Yâni burnu üzerini ateşle dağlar, alâmet yaparız ki o alâmetle ehl-i mahşer nazarında o kâfirin Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e ezâ eden kâfir olduğu herkesce mâlûm olur.
Diğer bir ma'nâya göre: “Biz o kâfirlerin yüzü üzerine siyahlık vaz' etmekle yevm-i kıyâmette onu teşhîr ederiz.”
Fahr-i Râzî'nin beyânı vechile, bu âyet-i celîlede beyân olunan alâmet dünyâda olmak ihtimâli vardır. Buna nazaran ma'nâ-yı âyet: O kâfirlerin burnu üzerine dünyâda kılıçla alâmet yaparız ki o alâmet, ölünceye kadar burnundan geçmez demektir.
Bu âyetin eseri Bedir Gazâsı'nda görülmüştü. Bedir gazâsında Velid'in burnu kılıçla yaralandı. O yaranın eseri ölünceye kadar burnunda kaldı. Kur'ân'da 'Hurtum' tâbiri hınzır ve fil gibi, insanın tab'an istikrâh ettiği hayvanların burnu demek olduğundan Hurtum tâbîrinin insanın burnunda isti'mâli o insanı tahkîr içindir. Burnu tahkir de insanı kemâl-i ihânet ve mezelletle tahkîr içindir.
“Ey Habîbim! Sen çok yemîn eden hakîr rey sâhiplerine itâat etme ki onlar diğer insanları ayıplayıcı ve fesat için âharlerine söz götürücülerdir. Hayrı şiddetle men edici, gayre zulmedici, çok günah işleyici, tabiatı katı ve ahlâkı kötü olup şu beyân olunan çirkin sıfatlardan sonra mâye-i asliyesi nâmeşrû harekâttan hâlî olmayan kimseye itâat etme. O kâfir çok mal ve evlad sâhibi olup bizim âyetlerimiz o kâfir üzerine okunduğunda: “Bu okunan âyetler evvel geçen ümmetlerin yalanlarıdır.” dediğinden itâat etme!” (Kalem, 10-15)
Bu âyet-i kerîmede Velid bin Muğîre'nin on mezmûm sıfatı beyân olunmuştur.
“Hayırlı işleri şiddetle men edenler..” Her ne kadar bu âyet-i celîle Velid hakkında nâzil olmuş ve murâdı has ise de hükmü âmmdır. Binâen-aleyh hayırlı ameli yapanları şiddetle, musırran men'e çalışanlar da bu âyet-i celîlenin zemmine dâhildir.
“Çok mal sâhibi idi.” Tâif ile Mekke arasındaki bostan ve bağ ve bahçeler hep kendisinin idi. Hac mevsiminde Mina'da hacılara ateş yaktırmaz hep kendisi it'am ederdi. Bu servetine aldanarak nübüvvetin sanki kendisine gelmesi ümîd-i bâtılında bulunurdu. Nitekim Mekke kâfirleri Kur'ân'ın Rasûlullâh'a -sallallâhu aleyhi ve sellem- nâzil olması üzerine îtirâz ederek dediler ki: “Keşke şu Kur'ân, Mekke ile Tâif'te bulunan ricâlden büyük bir racüle nâzil olaydı.” (Zuhruf, 31.)
Kefere-i Kureyş nübüvvet mertebesini dünyâ malına ve menfaatine lâzım zan ederek: “Keşke şu Muhammed -sallallâhu aleyhi ve sellem- üzerine nâzil olan Kur'ân Mekke'de mal sâhibi olan ve nâs arasında kadri âlî ve îtibârı büyük olan Velid bin Muğîre ile Tâif'de mâl, dâr ve câh sâhibi olan Urvetü'bnü Mes'ûd'den birisine nâzil olsa idi.” dediler.
Halbuki nübüvvet makâmının dünyâ malına, câh ve mansıba, evlâd ve etbâa ihtiyâcı yoktur. Mansıb-ı nübüvvetin erkân-ı mühimmesi, bilumum mâsivâyı terkle ahlâk-ı merdıye-i ilâhiyye ile tehalluk etmektir. Nübüvvet kesbî değildir. Vehbî, min ındillahtır. İhsân-ı ilâhîdir. Kezâ ilmin en efdali de vehbî olandır.
Ağustos 2022, sayfa no: 34-35
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak