Ebû Nüaym’ın “Hilye”sinde İbn-i Mes’ûd’dan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle gelmiştir:
“Enbiyâ aleyhimü’s-selâmdan bir peygambere vahyolunup zamânında mevcûd olan bir âbide varıp tefhîm eyledi ki:
Dünyâda senin zühd ü inkıtâın, ukbâda râhat-ı nefsin içindir. Cenâb-ı Hakk'ın senin üzerine olan amelini tahsîl eyledin mi? dedikte Âbid:
- O amel nedir? deyince cevâben:
- Evliyâullâh’a müvâlât ve muhabbet ve a’dâullâha adâvet eylemektir, dedi.”
El-hak ki, mahbûbun dostlarına muhabbet ve düşmanlarına adâvet eylemek muhabbetin levâzımındandır. Muhibb-i sâdıkın dostları kendi nazarında ne güzel görünür ve düşmanları da bed ve zişt görünür.
Bu mânâ mecâzda dahî zâhirdir. Bir kimse kimin hakkında muhabbet dâvâsı ederse eğer onun düşmanlarından teberrî eylemediyse makbûl değildir. Teberrî etmezse onu münâfıklardan başka bilmezler.
Tâlib-i Hakk Celle ve A’lâ’ya bu teberrî zarûrî lâzımdır.
Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyurur ki: “Her kim ki kâfirlerle müvâlât ve dostluk ede, o kimse Hakk’ın velâyetinden ve dostluğundan hiç bir şeyde değildir.” (Âl-i İmrân, 28.)
Yâni Hakk Teâlâ’nın velâyetinden tamâmiyle münselihtir. Çünkü müvâlât ile müâdât bir şeyde cem’ olmaz.
Her kim ki Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri’nin muhabbeti dâvâsı üzerindedir, fakat onun a’dâsından teberrî eylememiştir, o kimse dâvâsında kâzibtir.
Bu husûsta bâzı müfessirler demişlerdir ki: O kimse hak dîninden bir şey üzre değildir. Hiç dîni yoktur. Ve her kim ki dînden bînasîbtir, kurb-ı Hakk’tan ve ma’rifetullahtan nice hissedâr olabilir?
“Allah size (asıl) Kendinden korkmanızı emreder.” (Âl-i İmrân, 30.)
Ki a’dâsı olan küffâra zâtınızdan müvâlât, dostluk sâdır olmak sebebiyle demektir.
İşte bu tehdîd-i azîm, nehyolunan şeyin kubhuna (çirkinliğine) delâlet eder demişlerdir.
“İbrâhim’de ve onun maiyyetinde bulunanlarda sizin için hakîkaten güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine: “Biz sizden ve Allâh’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz nesnelerden kat’iyyen uzağız. Sizi inkâr ettik. Siz Allâh’a bir olarak îmân edinceye kadar bizimle aranızda ebedî düşmanlık ve buğz belirmiştir.” demişlerdi.” (Mümtehine, 4.)
“Yâ Ekrame’r-Rusül! I’râz et şu kimselerden ki, o kimseler zikrimizden i’râz etti ve yüz çevirdi. Ve o kimse murâd etmez, ancak hayât-ı dünyâyı murâd eder. İşte şu dünyâya şiddetle meyil ve rağbet etmeleri, onların ilimden bâliğ oldukları mertebedir.” (Necm, 29-30.)
Bu âyet-i celîlede Rasûlullah -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kâfirlerden i’râz etmesiyle emr, ümmetine dahî emirdir.
Binâen-aleyh, kemâl-i gaflet ve nisyân ile himmetini dünyevî ve nefsânî arzûlarına hasr ile zikrullahtan i’râz eden fâsıklardan ve Kur’ân'ın ahkâmından i’râz eden fâsıklardan ve Kur’ân'ın ahkâmından i’râz eden kâfir ve münkirlerden sulehâ-i ümmetin i’râz etmelerini de emirdir.
“Yâ Ekrame’r-Rusül! Sen Cenâb-ı Allâh’a ve yevm-i âhirete îmân eden mü’minleri Allâh’a ve Rasûlullâh’a muhâlefet eden kimselere muhabbet eder bir kavm olarak bulmazsın. Velev ki o muhâlefet edenler mü’minlerin babaları veya evlâtları ve birâderleri veyâhut kavm ü kabîleleri olsa da yine muhabbet etmezler. İşte şu Allâh’ın düşmanlarına muhabbet etmeyen mü’minlerin kalblerine îmân yazıldı.
Allah Teâlâ ehl-i îmânı kendi indinden nûr-i kalble, nûr-i basîretle takviye buyurdu. Allah Teâlâ o mü’minleri, altından nehirler cereyân eden cennetlere idhâl eder. Onlar ebedî cennette kalıcı oldukları halde onlardan râzı ve onlar da Allâhu Teâlâ’dan râzı olurlar. İşte şu kâfirlere muhabbeti terk eden mü’minler Allâh’ın sevgili kulları ve cemâatidir. Âgâh olun ve uyanık bulunun ki ey mü’minler! Allâh’ın dostları ve cemâati ancak felâh buluculardır ve felâh bulmak ancak mü’minlere mahsûstur.” (Mücâdele, 22.)
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks) Musâhabe 1 kitâbından alınmıştır.
Temmuz 2021, sayfa no: 36-37
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak