“(Gerek) yerde (gerek) nefislerinizde herhangi bir musîbet vukûa gelmemiştir ki bu Bizim onu yaratmamızdan evvel mutlakâ bir kitabda yazılmış olmasın. Şübhesiz ki bu Allâh’a göre kolaydır. (Allah bunu) elinizden çıkana tasalanmayasınız, O’nun size verdiği ile sevinip şımarmayasınız diye (yazmıştır). Allah çok böbürlenen her kibirliyi sevmez.” (Hadîd, 22-23.)
Musîbet; hedefe isâbet eden mermi gibi insana dokunan bir felâkettir.
Kuraklık, hayvânâta ârız olan âfetler, zelzele ve sel gibi arzda her türlü zararlara şâmildir.
Nefislerde de; açlık, hastalık, fakirlik, işkence gibi her türlü acılara şâmildir.
Hayırlı muvaffakiyetler hep Cenâb-ı Allâh’ın fazl u ihsânı olduğu gibi bütün musîbetler de Cenâb-ı Allâh’ın ilm-i ezelîsinde veya levh-i mahfûzda yazılmış bir takdîridir.
Öyle ki; “O nefisleri, yerleri yaratmazdan, vücûda getirmezden evvel yazmışızdır.” buyuruyor ki, “Cenâb-ı Allâh’a göre kolaydır.”
O nasıl mümkün olur, diye düşünülmesin. Çünkü Allah Teâlâ madde, müddet, zaman ve mekândan müstağnîdir.
Eğer mukadder olan musîbet ise ondan kaçmakla kurtulunmaz. O yazgı yazılmış ise kaçanlara da oturanlara da isâbet eder. Böylece îtikâd etmelidir. Ve kalbe böyle kuvvet ve metânet vermek gerektir ki acı-tatlı mukadderât, hâdisât karşısında sarsılmayıp metâneti muhâfaza etmenin faydası vardır.
“O yazgı şu hikmet içindir ki, kaybettiğiniz dünyâ nîmetlerine gam yemeyesiniz, yerinmeyesiniz. Cenâb-ı Hakk’ın takdîri böyle imiş diye mütesellî olup metânetinizi muhâfaza etmiş olasınız.” (Hadîd, 23.)
Size verdiği ihsân ve nîmetlerine de güvenmeyesiniz, mağrurlanmayasınız. Şu âyet-i kerîmeyi teemmül ile: “Bu, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin bir lütfudur.” (Neml, 40.) diye şükredip sonunu düşünesiniz, hayır ve şer hepsinin yazılı, mukadder olduğuna îmân ile kalben Cenâb-ı Hakk’a karşı huşû besleyen kimseler Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle Hazretleri’nin acı kazâ ve kader tecelliyâtına karşı kalbinde gayr-i ihtiyârî teessür eseri olsa da kendini gam ve keder, ızdırâb ve heyecâna kaptırmayarak:
“Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz.” (Bakara, 216.) fermân-ı sübhânîsini teemmül eyleye…
Bunda dahî bir hayır ve hikmet olduğunu teemmül ile mütesellî olurlar.
Hayr isâbet ettiğinde de kezâ Cenâb-ı Hakk’ın fazl u ihsânını teemmül ile gaflet ve gurûra kendini kaptırmayarak vecîbe-i şükrânını îfâya müsâraat eylemiş olur.
Şu halde fevt edilmiş, elden gitmiş ve geçmiş bir hâl ve nîmet için beyhûde esef etmek fayda etmediği gibi, gelmesi mukadder olan bir nîmet, ferah etse de etmese de geleceğinden o nîmete ferah ve iftihâr edilmemesini beyân etmek üzere:
“Halbuki Allâhu Teâlâ dünyâ nîmeti ile iftihâr edip kibirlenen her bir mütekebbiri hiç sevmez.” (Hadîd, 23.) buyuruyor.
Bakâsı olmayıp her zaman zevâle mârûz olan muzahrafât-ı dünyeviyye’ye mağrûr olarak iftihâr edici mütekebbir kimselerin hiç birisini Cenâb-ı Allah sevmez.
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks) Musâhabe 1 kitâbından alınmıştır.
Kasım 2020, sayfa no:34-35
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak