Hz. Ebû Bekir fütûhata başladığı zaman teshîri îcâb eden havâlinin Arabistan ile Şarkî Roma arasında duran ülkeler, Irak-Suriye havâlisi olduğunu biliyordu.
Hz. Hâlid’in kumandasındaki ordu Nebaç’da toplandı. Sonra Eyle’ye yürüdü ve zabt etti. Amman, Bahreyn, İran, Hind ve Çin’den gelen gemiler buraya uğrardı. Denizden mesâfesi azdı. Basra ile arası dört fersahtır. Sonra Hafir, Sen, Lücce, Leys mevkîleri zapt olundu. Hâlid Bin Velid’in bu fütûhatta gösterdiği gayret ve mahareti pek büyüktür. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, “Analar Hâlid gibisini doğurmaktan âcizdir” demişti. Sonra Emgişya, Hire fetholundu. Hire’nin fethinde Hz. Hâlid’in yazdığı ahidnâme şudur:
“Hireliler her sene cizye olarak yüz bin dirhem tediye edeceklerdir. Bu onların ruhban ve papazları da dâhil olduğu halde hepsinin dünyevî mesâileri nâmına verecekleri cizyedir. Ruhban ile papazlar içinde çalışamayarak terk-i dünyâ edenlerin cizye’ye iştirâki men’edilmiştir. Buna mukâbil olarak Hireliler, düşman taarruzundan himâye olunurlar. Himâye olunmadıkları takdirde himâye edilinceye kadar bir şey tediye etmezler. Hireliler kavlen, fiilen zulmedecek olurlarsa onların himâyeleri kalkar.”
Bu ahidnâme mûcibince mağlup millet dâhilî emniyete nâil olduktan başka hâricî emniyete de nâil oluyor, hürriyet-i vicdâniyesi temin ediliyordu. Buna mukâbil ancak senevî bir cizye veriyorlardı. Bu kadar adâlet ve musâvât şimdiye kadar hiçbir gâlip millet tarafından mağlup millete gösterilememiştir. Çiftçilere emniyet, vicdanlara hürriyet, canlara mallara masûniyet bahşedilmişti.
Bu hristiyanlar, o zaman şarkın en muazzam devleti olan İran’ın himâyesini hâiz ve garbın muazzam devleti olan Roma’nın dîni ile mütedeyyin oldukları halde bu zamâna kadar böylesine bir adâlet görmemişlerdi.
Müslümanlık ise bu adâleti neşre muvaffak olmuştu. O derecede ki, hristiyanlık dîninin senelerden beri zerrece tesir etmediği Zerdüştlük dînini de İslâmiyet nûruna kavuşturuyordu.
Hireliler muâhedenin akdinden sonra Hz. Hâlid’e birçok hediyeler takdîm etmişler, Hz. Hâlid de bunların hepsini Hz. Ebû Bekir’e göndermiş, Hz. Ebû Bekir de halkın böyle hediyeler vererek zarara düçar olmasını tasvip etmeyerek hediyelerin bedelini hesâb etmiş, muâhede mûcibi verecekleri cizyeden tenzîl etmiş ve ancak bakiyyesinin tahsîlini Hz. Hâlid’e ihtâr etmişti.
Hz. Ebû Bekir’in bu hareketi, insaf ve adâletin, halka olan muhabbetin en nezîh ve açık numûnelerinden biridir.
Hz. Hâlid, İran ahâlisine bir mektup yazarak onları İslâmiyet’e dâvet etti. Mektubunda:
“Hamdolsun o Allâh’a ki, nizâmınızı çözdü. Desîsenizi çürüttü. Sözünüzü ayırdı. Biz bu şekilde hareket etmesek sizin hakkınızda fenâ olurdu. Dînimize giriniz sizi bırakalım, sizi başkalarına dâvete memur edelim. Aksi takdirde bu iş, sizin hayâtı sevdiğiniz derecede ölümü seven insanların eliyle olacaktır.”
Hire’nin fethinden sonra Enbar, Ayntemir ve sâir Irak havâlisinden mevkîler zabt ile İran hükûmeti arasındaki sed bertarâf edilmişti.
Diğer taraftan da Suriye havâlisindeki Arap Hayber’ini de bertarâf etmek ve bu sûretle müslümanlığın diğer milletlerle temâs edebilmesini temin etmek istemişti.
Bu hususta umum ashâbı toplayarak mütâlaalarını sormuştu. Cümlesi muvâfakat etmişlerdi.
Hz. Ebû Bekir Sıddîk (radıyallâhu anh) kitabından alınmıştır.
Mart 2018, sayfa no: 34-35
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak