İlmin Fezâili
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)
Allâhu Teâlâ, Zebûr’da Dâvûd aleyhisselâm’a buyurdu ki:
“Yâ Dâvûd! Benî İsrâîl ulemâsına ve ruhbanlarına de ki; ehl-i takvâ ile söyleşsinler, konuşsunlar. Eğer ehl-i takvâ bulunmazsa, ulemâ ile musâhabe etsinler. Onlar da bulunmazsa, ukalâ (akıllı kimseler) ile musâhabet eylesinler.”
Allâhu Teâlâ Hazretleri takvâyı ilim üzerine takdîm buyurdu. Nitekim ulemâyı da ukalâ üzerine takdîm buyurdu.
İncil’de, on yedinci bâbda şu vechile bir ifâde vardır:
“Vay o kimseye ki, ilmi işite ve taleb etmeyip câhiller ile cehenneme gide. İlmi taleb edip öğrenin. Zîrâ ilim sizi saîd etmezse şakî de etmez. Ve ilim sizin rütbenizi yüceltmezse sizi alçak da etmez. Eğer ilim sizi ğanî etmezse fakir de etmez. Eğer ilim size fayda vermezse zarar dahî vermez.
Demeyin ki; korkarız ki bilip de amel edemeyiz. Lâkin deyin ki; ümiddir ki biliriz ve amel eyleriz.
Ve ilim, sâhibine şefâat eyler. Ve Rabbinize lâyık olan budur ki, ilim sâhibini rüsvây etmeye...”
Kıyâmet gününde Allâhu Teâlâ Hazretleri buyura ki:
- “Ey ulemâ zümresi! Rabbinize zannınız ne idi?”
Diyeler ki:
- “Zannımız bu idi ki, bize mağfiret edesin ve rahmet kılasın...”
Allâhu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyura ki:
- “Tahkîka ben sizi yarlığadım. Ve benim size ilim ve hikmeti emânet koyduğum, size şerri murâd ettiğimden değil, belki size hayır murâd ettiğimdendir. Varın sâlih kullarım iIe rahmetle cennete girin!”
“Dîn-i mübîne hizmet maksadıyla ilmi talep edip öğrenenler indallah fî sebîlillâh mücâhidden efdaldır.” (El-Câmiu’s-Sağir’den)
Çünkü muharebedeki mücâhidler bir cemâat-i mahsûs ile mücâhede ve mukâbele ederler. Fakat ilim tahsîl eden âlim-i âmiller nefis ile mücâhede edip şeytânın şer ve tuzağından biiznillâhi teâlâ ilim ile halâs oldukları gibi dâimî sûrette cihânın her tarafından gelen tâlib-i ilme daha şumûllü ve devamlı olarak neşr-i ilim ettikleri cihetle fî sebîlillâh cihâd eden mücâhidlerden efdaldır.
Nitekim İbn-i Ömer -radıyallâhu anh-‘ın rivâyet ettiği hadîs-i şerifte:
“Ulemânın mürekkebi ile şühedânın kanı mîzanda tartıldığında ulemânın mürekkebinin sevâbının şühedânın kanının sevâbından daha ziyâde geleceği…” beyân buyurulmuştur.
“Tahkîkan her şeyin bir esâsı vardır. Bu dîn-i mübînin esâsı ise ilm-i şerîattır. Binâen-aleyh, müteşerri’ bir âlimin vücûdu şeytân için bin âbidin vücûdundan daha ağırdır.” (El-Câmiu’s-Sağîr)
“Şeytân ulûm-i şer’iyyeyi âlim olan bir zâttan korktuğu kadar bin âbidden korkmaz.” (El-Câmiu’s-Sağîr)
“Cenâb-ı Hakk’ın evâmir ve nevâhîsini fukahâ ve ulemâdan öğrenmek her bir müslime farzdır.” (Menâvî)
“Mesâil-i şer’iyyenin müzâkeresi için teşekkül eden, toplanan bir mecliste hazır bulunmak bir sene nâfile ibâdet etmekten efdaldır.” (Menâvî)
“Cenâb-ı Allah bir kimsenin hayrını murâd ederse o kimseyi mesâil-i şer’iyyeye âlim eder.” (Menâvî)
“İlim bir hazînedir. Anahtarı ise suâldir.” (Menâvî)
“İlim ve irfân mü’minin gayb olmuş metâıdır. Onu nerede bulursa alır.” (Menâvî)
“Her şeye vusûl için bir yol vardır. Cennetin tarîki ise ulûm-i dîniyyedir.” (El-Câmiu’s-Sağîr)
“İlmullahtan bir kelimeyi bir raculün dinleyip işitmesi, bir sene nâfile ibâdetten efdaldır.” (Menâvî)
“Allâhu Teâlâ Hazretlerinin rızâsı için ilim taleb edip öğrenmeye çalışanların rızıklarını Allah Azze ve Celle me’mûl olunmadık mahallerden tekeffül etmiştir.” (El-Câmiu’s-Sağîr)
“Allâhu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Süleymân aleyhi’s-selâmı mâl ve mülk ve ilim beyninde muhayyer buyurdu. Süleymân aleyhi’s-selâm tercîhan ilmi ihtiyâr ettiği için Mâlike’l-mülk olan Hakk Celle ve A’lâ Hazretleri hem ilim verdi ve hem de mülk ve mâl dahî ihsân buyurdu.” (El-Câmiu’s-Sağîr)
“İhtiyarlar umûr-i dîniyyelerini, abdest, namaz, tahâret mesâil-i mühimme-i şer’iyyelerini öğrenmek için genç fâzılların huzûrunda oturmaktan sakınmasınlar.”
“İhtiyarlar yemek yemekten sakınmadıkları gibi ilim öğrenmekten de sakınmasınlar.” (Menâvî)
“Ferâiz-i dîniyyesini öğrenmeksizin ibâdet edenler, değirmen merkebi gibidir. Yâni seyr-i sülûk edip Hakk’a vâsıl olamazlar.”
Ebu’l-Leys Semerkandî -rahimehullah- der ki:
“Bir kimse âlim yanında oturup da ilimden bir şey hıfz edememiş olsa da o kimseye yedi kerâmet vardır. Eğer ilim öğrenirse onun fazîleti de daha başkadır.”
1- İlim öğrenmeye tâlib olan kimsenin (müteallimin) nâil olacağı fazîlete nâil olur.
2- Âlim indinde oturduğu müddette nefsini mâsiyetten hapsetmiş olur.
3- İlim meclisinde oturunca rahmet-i ilâhiyye o meclise nâzil olmakla ondan hissemend olur.
4- İlim öğrenmek üzere menzilinden çıktığı vakitte üzerine rahmet-i ilâhiyye nâzil olur.
5- İlim meclisinde dinlemesine de ibâdet, tâat yazılır.
6- Eğer dinler de iyice fehm edip anlayamazsa, kalbinde bir ızdırâb ve mahzûniyet hâsıl olursa; ilmi istimâ’ edip de anlayamadığından dolayı kalbi mahzûn olan kimsenin hüznü Allah Azze ve Celle Hazretleri indinde vesîle-i mağfiret olur.
Nitekim hadîs-i kudsîde buyurulmuştur:
“Benim rızâm için münkesir, mahzûn olanların Ben yanındayım.” Yâni mekândan münezzeh olduğu halde yanındayım buyurmuştur.
7- Nâsın i’zâz ve ikrâmına nâil olur ve kalbi ilme meyil ve muhabbet eder. Ve bu hikmet üzerine Rasûlullah -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz, “sulehâ meclislerine devâmı” emir buyurmuştur.
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks) Musâhabe 1 kitâbından alınmıştır.
Mart 2020, sayfa no: 36-37-38-39
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak