Halîfe Olarak Yaptığı İlk İş Allah ve Rasûlü’nün dâvetine keyfiyet-i icâbetimizi ve hasbeten–lillah hicret ve Rasûlullah’a nusrat ve Allah yolunda vatanlarımızdan hurûcumuzu, evlâd, emval ve yârânımızdan ayrıldığımızı sen pek âlâ biliyorsun. Bizim öyle fedakârlık ettiğimiz vakitler sen çocukluk âleminde terbiye ediliyordun. Sonra sen kemâle erdin, menzil-i maksuda erişdin. Şimdi kadrin mechûl ve fazlın münker değildir. Amma biz o vakitler, dağları yenden kaldıracak ve insanın alnındaki saçları ağartacak korkunç haller içine düşüp derin yerlerine dalarak ve dalgalarına binerek acı sularını içer ve kapalı yerlerini açar ve temelini ihkam eder, kuyusunun iplerini büker idik. - Hâlbuki gözler haset ile dolu, burunlar kibir ile memlû, göğüsler gayz ile şûlelenir, boyunlar fahr ile uzanır ve bıcaklar mekr ile bilenir ve yeryüzü korkudan deprenir idi. Akşamüstü sabaha, sabahleyin akşama çıkacağımıza ümidvar değil idik. - Ölümü gözümüze almadıkça kimseyi müdâfaa edemezdik. Nice gussalar yutmadıkça bir eğriyi doğrultmak mümkün olmazdı. Bu hallerden yaşın küçük olmasa gâfil olmazdın. - Nasıl gâfil olursun ki, fikrin parlak, lisanın fasih, etvârın memdûhtur. Senin hısâl-i hamidene dâir söylenecek daha çok sözler vardır. Cenâb-ı Hak –celle celâluhu- seni mertebe-i kemâle eriştirmiş, mâ’den-i hayr kılmış, muradını önüne koymuştur. Senin işittiğini ben ilmen söylerim. Vaktine muntazır ol! Kollarını sıva, böyle bir yerde eğleşip durma. Ve sana gelen kimseye yan çizerek yüz buruşturma. Bu iş henüz taze meyve gibidir. Çabuk çürümeğe yüz tutmasın. Bu zihinlerde keder vardır. Sen bu ümmetin ekmeğine katıksın; ısrar edip kurtlanma. Bu ümmetin keskin kılıcısın, eğrilip kesmez olma. Bu ümmetin tatlı suyusun, acıyıp da bozulma! - Vallahi bu işi Rasûlullah (sav)’den sordum şöyle cevab verdi: - Yâ Ebâ Bekir! Bu iş ona tâlip olmayanındır. Ona râgıp olup da onun için müdâfa edenin değildir. Ona küçüklük gösterenindir. Taazzum ve tekebbür edenin değildir. Bu onundur ki, “O senindir” denilir, “O benimdir” diyenin değildir, diye buyurdu. - İtimat et ki, bu işte yani emr-i hılâfette Rasûlullah (sav) sana nasıl işaret etti ise senden başkasına da öyle îmâ etmiştir. Ve senin hakkında bir şeyler söyledi ise başkasının hakkında da sükût etmemiştir. Eğer zihninde şekk ve tereddüt var ise gel, Sahâbe’nin hükmü merdâ, savab mesmû ve hakmutâ’dır. Rasûlullah (sav), bu cemaatten hoşnud ve haklarında şefik ve meserretleriyle mükedder olduğu halde dâr-ı ukbâya irtihal buyurdu. Bilmezmisin ki, Rasûl-i Ekrem (sav) Ashab ve akrabasından her birini birer fazilet ile mümtaz birer meziyyet ile mütemeyyiz bir halet ile münferid kılarak bıraktı. Eğer her taraftaki ümmeti başına toplansa hüsn-i idârelerinden âciz kalmaz ve bu babda vezir ve muîne muhtaç olmazdı. Devam edecek… Hz. Ebû Bekir Sıddîk (radıyallâhu anh) kitabından alınmıştır. Mahmud Sami Ramazanoğlu (ks) (Kasım 2017)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak