Ara

Hz. Ebû Bekir’de Allah Sevgisi ve Rızâ

Hz. Ebû Bekir’de Allah Sevgisi ve Rızâ

Hz. Ebû Bekir’de Allah Sevgisi ve Rızâ

Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)

Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- Allah ve Rasûlullah yolunda malını ve ıyâlini fedâ etmiş; ciğerpâresi kızını Rasûlullâh’a nikâhlamıştır. İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- anlatıyor: - “Biz Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in yanında oturuyorduk. Hz. Ebû Bekir de orada idi ve yırtık bir abaya bürünmüştü. O sırada Cebrâil -aleyhisselâm- nâzil oldu. Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e selâm verdi ve ona şöyle dedi: - Yâ Rasûlallah! Ebû Bekir’i niçin yırtık bir abaya bürünmüş görüyorum? Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdu: -Fetihten önce malını bana getirdi. Hz. Cebrâil -aleyhisselâm- Rasûlullâh’a şöyle dedi: - Ona Allâh’ın selâmını tebliğ et ve de ki; Allah Teâlâ sana şöyle buyuruyor: - Sen bu fakirliğinden dolayı Ben’den râzı mısın? Yoksa dargın mısın? Bunun üzerine Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’e döndü ve buyurdu ki: - Yâ Ebâ Bekir! İşte Cibrîl, sana Allâh’ın selâmını söylüyor ve diyor ki: - Sen bu fakirliğinden dolayı Ben’den râzı mısın değil misin? Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- ağladı. Ve şöyle dedi: - Hayır, Ben Allâh’ımdan râzıyım! Ben Allâh’ımdan râzıyım! Ben Allâh’ımdan râzıyım.” Mervîdir ki, Hz. Ebû Bekir yedi sene müddetle diş ağrısına mübtelâ olmuştu. Cibrîl-i Emîn bu durumu Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e bildirince Rasûlullah, Hz. Ebû Bekir’in hâlini sorarak: - “Yâ Ebâ Bekir! Bu hâli niçin bildirmiyorsun?” buyurmuştu da Hz. Ebû Bekir: - “Sevgiliden yâni Allah’tan gelen şeyden nasıl şikâyetçi olabilirim?” “Zîrâ sabır, temkin, tahammül ve rızânın ahlâk-ı hasene’den olduğunu senden öğrendik yâ Rasûlallah. Nasıl müştekî olabilirim?” demek istemişti. Rasûlullâh’ın Hz. Ebû Bekir’e Zikr-i Hafî Telkini Bildirip mebde ü meâdını Ğâr’da etti Hakk ona ihsânını   Sabbedip sînesine Feyz-i Hudâ O’na bildirdi sırr-ı Rahmân’ını   Sâniye’sneyni iz hümâ Fî’l-Ğâr Na’t-ı pâkidir ey kerem kânı Bu beyitler Hz. Sıddîk hakkında vârid olan “Allah tarafından bana her ne ifâza olundu ise, ben onu sîne-i Ebû Bekr’e sabb ve ilkâ eyledim.” hadîs-i şerîfinin mefhûmudur. İmam Rabbânî -kuddise sirruh- hazretlerinin Mektûbât’ında kaydedildiğine göre, Kureyş müşrikleri Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ve arkadaşı Hz. Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’i aramak için mağaranın önüne kadar geldiklerinde Hz. Ebû Bekir Sıddîk’ın mahzûn olduğunu ve telâşlandığını gören Sultân-ı Kevneyn -sallallâhu aleyhi ve sellem-: Dedi “Lâ tahzen innehû maanâ” Hıfzı idegör bu râzi pinhânı Vâkıf oldukta sırr-ı mânâya Gitti Sıddîk’ın olan ahzânı Şefî-i zünûb, devâ-i kürûb, tabîb-i derd-i kulûb -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hz. Sıddîk’ı tesliyet ederek: “Hakk’ın cünûdu hâzır ve bizi hıfz kanatlarıyla korumakla meşgûllerdir” buyurdu. Kefere-i Kureyş’in defolup gitmesiyle Hz. Sıddîk -radıyallâhu anh-’da “Ferah ba’de’ş-şidde=güçlükten sonra bir ferahlık” zuhûr eyleyince; Mahbûb-i tâlibîn, Mahbûb-i âşıkîn -aleyhi salevâtullâhi’l-muîn-” zikr-i hafîyi ta’lim ve ilkâ etti ki, bu esnâda Hz. Hâce-i Dânâ -aleyhittehâyâ- Efendimiz diz çökmüş, Cenâb-ı Sıddîk da bağdaş kurup oturmuş idi. Hz. Rasûlullah çeşm-i Ebû Bekr’in gûş-i hûşuna kelime-i tevhîdi menkûş edip üç kerre ilkâ ile vâkıf-ı sırr-ı “innallâhe maanâ” eyledi. Sıddîk lakabıyla anılmasının sebebi burhan ve delil taleb etmeksizin “Mi’râc”ı tasdîk etmesidir. Hz. Ali -kerremellâhu vecheh- “Kasem ederim ki, Hz. Ebû Bekir’e Sıddîk lakabı semâdan nâzil oldu” buyurmuştur. “Ebû Bekir” künyesine vesîle tebkîr-i İslâmıdır ki ricâlden ıbtıda şerefyâb-ı İslâm olandır. “Atıyk” lakabına da “kadîm” mânâsına olduğu sûrette, sebep budur. Diğer mânâ şerh-i bürdede belirtildiği gibi “atıyk” lakabı onun güzel yüzlü “hasenülvech” olduğu cihettendir ki, uyûbden âzâd olmuştur. Ve bir hadîs-i şerifte “Hz. Ebû Bekir ateşten âzâd olunmuştur.” buyurulmuştur. Cenâb-ı Sıddîk’ın enbiyâdan sonra “efdal-i ümmet” oIduğuna şu hadîs-i şerîf delâlet eyler: “Müjdeler olsun yâ Ebâ Bekir! Mahlûkât için Allah Teâlâ umûmî olarak tecellî ettiği halde sana hâssaten tecellî etmiştir. ” Cenab-ı Sıddîk’ın sohbetini yâni sahâbî oluşunu inkâr küfürdür. Çünkü sahâbîliği sarahat-i nass ile sâbittir. Câhiliyet devrinde aslâ puta tapmadığında -kerremallâhu vecheh- denilmek Hz. Sıddîk’ın hakkında cârî olup lâkin Cenâb-ı Ali -radıyallâhu anh- hakkında eşher ve ekserdir. İki kerre imâm-ı ümmet -sallallâhu aleyhi ve sellem- de namazda Cenâb-ı Sıddîk’a iktidâ buyurmuştur.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak