Ara

Hüsn-i Zan

Hüsn-i Zan

Hadîs-i şerîflerde buyurulur ki:

Mü'minlere hüsn-i zan, ibâdetin birincilerindendir.” (Ebû Dâvûd, Hâkim)

Hüsn-i zannın fevkinde bir ibâdetle Cenâb-ı Allâh'a ibâdet olunmamıştır.” (Menâvî)

Cenâb-ı Hak -azze ve celle- buyurdu ki; Ben kulumun zannı indindeyim. Bana istediği gibi zan etsin.” (Buhârî, Müslim)

Yâni kulumun zannına göre bulunurum demektir.

Cenâb-ı Hakk'a mûtî olup Cenâb-ı Hakk'a muhabbet edenler Hâlık Teâlâ hazretlerine dâimâ hüsn-i zan ederler. Âsî ve mücrim olanlar da Cenâb-ı Hakk'a karşı sûi zandan vâreste olamazlar.

ve lâ tecessesû fıkra-ı celîlesindeki tecessüs de; bir kimsenin noksanını ve ayıbını aramaktır. Bu âyet-i celîlenin meâl-i şerîfi:

“Ey mü'minler! Siz nâsın noksanlarını aramayın ve herkesin hatâsından bahsetmeyin. Bir kimsenin iffet, nâmus ve ahvâl-i husûsiyesine taallûk eden şeylerde kendi zannınıza ittibâ ederek teftîşe, ayıbını aramaya kalkışmayın. Allâh'ın setretmiş olduğu şeyler gizli kalsın.” 

Bir hadîs-i şerîfte Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:

Müslümanların ayıplarını, kusurlarını tetebbû etmeyiniz. Zîrâ mü'minlerin kusurlarını tetebbû eden kimseleri velev ki hâneleri dâhilinde olsun; onları Allah teâlâ rüsvây edinceye kadar kusurlarına tâbi olur.” (Buhârî, Müslim) 

Yâni başkalarının kusûrunu taharrî edenin kusûru taharrî olunur. Başkalarına ta'yîb edeyim derken kendi ta'yîb olunur. Ve başkalarını rüsvây edeyim derken kendi rüsvây olur. Binâenaleyh başkalarının ayıbını arayan kendi ayıbını arar demektir.

“Sizin bāzınız bāzınızı gıybet etmesin.”

Beyzâvî'nin beyânına nazaran Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'den; “gıybetin neden ibâret olduğu” soruldukda cevâben buyurmuşlardı ki:

Gıybet senin mü'min birâderini sevmediği bir şeyle arkasından zikr etmekliğindir. Eğer isnâd ettiğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun, eğer isnâd ettiğin şey onda yoksa bühtan ve iftirâ etmiş olursun.

Gıybet edilen kimse zemmedilen şeyi işitince müteezzi olur. Hürmetine sebeb yâni Cenâb-ı Hakk'ın gıybeti haram kılmasına “sebeb-i hikmet” gıybet edilen kimsenin müteezzi olması ve incinmesidir.

Cenâb-ı Hak -azze ve celle- hazretleri kullarını gıybetten tenfîr için bu hâli ölmüş kardeşin etini yemeğe teşbîh buyurmuştur.

Kādı Beyzâvî'nin beyânı vechile gıybet eden kimsenin işlediği fenâlığı Cenâb-ı Hak birkaç vechile temsil buyurmuştur.

Evvelâ, gıybet lâşeye teşbîh ile gıybetin vehle-i ûlâda bir emr-i münker olduğu bilinsin için pek ağır bir şekilde teşbîh buyurulmuştur. 

İkinci cihette: eyuhibbu ehadukum tâbîr-i sübhânîsiyle de gıybeti sevip ona mübtelâ olan kimseleri şiddetle men için muhabbet tâbîri buyurulmuştur. Çünkü bu kadar kerîh olan bir şeyi insanlar seve seve ihtiyâr ederler demek, gıybet eden kimseyi tevbîhtir.

Üçüncü cihette: Gıybet, gıybet eden kimsenin kardeşinin lâşesine teşbîh buyurulmuştur ki, bununla gıybetin insana lâyık olmayan fenâ bir mâsiyet olduğunu beyânla irtikâb edenler şiddetle tekdîr edilmiştir.

Gıybet mü'minler arasında hüsn-i muâşereti ihlâl ve aralarındaki râbıta-i muhabbeti izâle ile tefrîka vereceğinden son derece lisânımızı gıybetten ve mâlâyânîden muhâfazaya dikkat etmekliğimiz lâzımdır.

Ocak 2024, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak