Dört Halifenin Karşılıklı Latîfeleşmeleri
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)
Bir gün Hz. Ali -radıyallâhuanh- hastalanmıştı. Hz. Ebû Bekir durumdan haberdâr olunca Hz. Ömer ve Hz. Osman’a:
- “Ali hastalanmış, onu ziyârete gidelim” dedi.
Berâberce Hz. Ali’nin kapısı önüne geldiler. Hz. Ali onları karşıladı zîrâ o esnâda Ali’nin rahatsızlığı hafiflemişti. Misâfirleri “buyur” etti. Hz. Ali (ra); Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın gelişinden öyle sevindi ki sahîlik denizi dalgalandı ve evine girerek temiz bir tas içinde bir kişiye yetecek kadar bal bulup getirdi. Başka ikrâm edecek bir şey bulamamıştı.
Temiz beyaz “tas”, içinde bir kişilik “bal”, tasın kenârında ince siyah “kıl” olduğu halde Hz. Ali ikrâm için bunu önlerine getirir ve:
- Buyurun, der.
Ebû Bekir Sıddîk -radıyallâhu anh- der ki:
- Konuşmadan önce, baldan yemek lâyık değil. Yâni evvel kelâm sonra taâm.
Diğerleri:
- Sen bizim efendimizsin; en kerîmimiz, en azîzimizsin. İlk söz senin. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir:
- Din, beyaz tastan daha nurludur. Zikrullah baldan daha tatlıdır. Şerîat kıldan daha incedir, dedi. Müteâkiben Hz. Ömer:
- Cennet, tastan daha nurludur. Cennetin nîmetleri, baldan daha tatlıdır. Sırat, kıldan daha incedir, dedi. Arkasından Hz. Osman:
- Kur’ân-ı Kerîm, tastan daha nurludur. Kur’ân-ı okumak daha tatlıdır. Kur’ân-ı tefsîr etmek, kıldan daha incedir, dedi. Bunun üzerine Hz. Ali de hâne sâhibi sıfatıyla:
- Misâfir, tastan daha nurludur. Misâfirin kelâmı, baldan daha tatlıdır. Misâfirin kalbi, kıldan daha incedir, dedi.
Bu anlayış ve teveccühler, Kur’ân Ahlâkıdır, Allah Teâlâ kalblerimizi irfân nûru ile nurlandırsın. Bizleri ve sizleri Kur’ân-ı Hakîm’in sırrına ulaştırsın. Âmîn.
Yâ Allâh! Yâ Rahmân! Yâ Rahîm!
Hz. Ebû Bekir Sıddîk (radıyallahu anh) kitabından alınmıştır
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak