Bütün Mü’minler Kardeştirler
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)
Hakk Teâlâ Hazretleri Hucurât Sûresi’nde: “Mü’minler ancak kardeştirler. Onun için (herhangi bir anlaşmazlıkta) kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan korkun ki, rahmet’e şâyân olasınız…”1
Gerçek mü’minler bir kök’e, bir asl’a bağlıdırlar ki, o da ebedî hayâtı tahakkuk ettiren ÎMÂN’dır.
Mü’minlerin haklarını korumak ve menfaatlarını gözetmekteki din kardeşliğinizi Allah’tan korkarak yapın!. Kardeşlik olan yerde şefkat ve merhamet vardır.
Bir kul kendi şahsı için arzûladığı şeyleri mü’min kardeşleri için de arzulamazsa îmânı kemâle ermiş sayılmaz. Nitekim; Rasûlullah –sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem– bir Hadîs-i Şerîfi’nde şöyle buyuruyor: “Sizden herhangi biriniz şahsı için arzûladıklarını mü’min kardeşleri için de arzûlamadıkça, îmân etmiş olamaz.”
Diğer bir Hadîs-i Şerîfte: “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek îmandan bir cüzdür.” buyurmuştur.
Şu halde, Şer’-i Şerîf’e uygun şekilde birbirlerine acımak, birbirlerini sevmek, birbirleriyle yardımlaşmak, İslâmiyet’in haklarını korumak ve Dîn-i Muhammedî’yi mecdine ulaştırmak, bütün Müslümanların üzerine vâciptir. Ve bu bakımdan bütün mü’minler tek kişi, tek vücûd gibidirler.
Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz şu Hadîs-i Şerîflerinde bunu ne güzel ifâde buyurmuşlardır: “Mü’minler tek şahıs gibidirler. Bir uzuv muzdarip olduğu vakit, vücûdun diğer kısımları da uykusunu kaybedip ateşler içinde onun ızdırâbını duyarlar.”
Diğer Hadîs-i Şerîflerde: “Birbirine acımakta, birbirini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte, mü’minlerin bir vücûd gibi olduklarını görürsün!. (Bu vücûd’un) bir uzvu muzdarip olduğu takdirde diğer kısımları da uykuyu kaybedip ateşler içinde onun ızdırâbını duyarlar.”
“Mü’minler, birbirlerine kenetlenmiş (cüzlerden meydana gelmiş) bir binâ gibidirler.”
“Mü’min (Allah için) sever ve sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur.”
“Mü’min, kardeşiyle çok, kendi başına azdır.”
“Nefsimi Yed-i kudretinde tutan Cenâb-ı Allâh’a yemîn ederim ki, îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Ve birbirinizi sevmedikçe de (kâmil) mü’min olamazsınız. Size bir şey söyliyeyim; onu yaptığınız takdîrde sevişirsiniz!. Aranızda selâmı yayınız!.” buyruluyor.
Peygamberimiz (sav) Efendimiz bizleri diğer taraftan Allâhu Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin şu Hadîs-i Kudsîleriyle müjdeliyor: “Benim için sevişenlere, benim için ziyâretleşenlere, benim için birbirlerine ikrâmda bulunanlara ve benim için birbirlerine i’timâd edip dost olanlara Benim de muhabbetim tahakkuk etmiştir.”
Kezâ, Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz bir Hadîs-i Şerîflerinde: “Yedi sınıf insan vardır ki, Allâhu Teâlâ Hazretleri onları, hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Arş’ın gölgesiyle gölgelendirir. (Bu sınıflardan biri de) birbirlerini Allah için severek hayatlarını böyle geçiren ve bu hâl üzere vefât eden iki kişidir.”buyurmuşlardır.
Rasûlullah (sav) Efendimiz bir gün Ashâbına şu müjdeyi buyurdular: “Yevm-i Kıyâmette insanların bir kısmı için Arş-ı A’lâ’nın etrâfına kürsîler konacak (o kürsîlerde oturacaklar), yüzleri ay’ın ondördü gibi (parlayacak, diğer) insanlar feryâd ve korku içinde çalkalanırken onlarda korku ve endîşe olmayacak. Onlar öyle dostlar (velîler)dir ki, onlar için ne korku ne de hüzün vardır.
- Bunlar kimdir yâ Rasûlallah? denildi;
- Dünyâda iken Allah için sevilenler, buyurdular.
Diğer bir Hadîs-i Şerîflerinde: “Kendisinde (şu) üç haslet bulunan kimse îmân’ın lezzetini tadar:
- Allâhü Teâlâ Hazretleri ve Rasûlullah (sav)’in kendisine (Hakk’dan gayri) başkalarından daha sevgili olması.
- Sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmesi.
- Allâh’ın lutfiyle küfürden kurtulduktan sonra tekrar küfr’e dönmeyi ateş’e atılmak kadar kerîh görmesidir.” buyurdular.
Allâhü Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri Tevbe sûresinde: “Erkek kadın bütün mü’minler tevhîd'de birbirlerinin velîleridirler.”2 buyurmuştur. Ya’ni mü’minler tevhîd’de birleşmek sûretiyle hem dünyâ ve hem de âhiret işlerinde birbirlerinin yardımcısıdırlar, demektir.
Şüphesiz ki dînî bağlılık, temeli toprak olan âilevî akrabâlıktan daha kuvvetlidir.
Dîn’e hizmet etmek ancak ve ancak bütün İslâm âlemindeki Müslümanların aynı gâye etrâfında birleşip aynı duygularla ümmet-i İslâm’ı ve Şerîatlarını her türlü tehlikeden koruması ve zafer’e ulaştırmasıyla mümkündür.
Hazret-i Ömer (ra) şöyle buyuruyor: “Gece kâim, gündüz sâim olan, malını mülkünü tasadduk eden ve harplerde kahramanca çarpışan bir kimse, eğer sevdiğini Allah için sevmiyor ve buğz ettiğine de Allah için buğz etmiyor ise, yaptıklarından hiçbir fayda göremez.”
Müslümanlar kendi aralarında Allâhü Teâlâ’nın emrettiği şekilde birleşmiyor ve Allâh’ın gösterdiği yolun hâricinde bir yol ta’kîb ediyorlarsa, Allah muhâfaza buyursun, zilletin çukuruna yuvarlanmışlar demektir.
Bu takdirde dinlerinin düşmanlarına boyun eğmek, onların kabzasına düşmek ve istibdâdları altında yaşamak mecbûriyetinde kalırlar.
Allâhü Teâlâ Hazretleri Enfâl sûresinde: “Allah’tan korkun ve birbirinizin arasını düzeltin”3 buyuruyor. Ya’ni, Allah’tan korkun ve Allâh’ın gazabını celb edecek münâzaalardan, anlaşmazlıklardan sakınarak, aranızdaki hoşnutsuzlukları izâle edin.
Birbirlerine muhâlefet ettikleri takdirde elbette ki aralarında anlaşmazlık ve mücâdele zuhûr edecek ve maksad hâsıl olmayacaktır.
Hakk Teâlâ Hazretleri Sûre-i Enfâl’da: “...Birbirinizle nizâlaşmayın! Sonra içinize korku düşerek devletiniz elden gider.”4buyurmaktadır.
Allâhü Teâlâ mü’mînlerin kendi aralarında nizâ’ ve ihtilâfa düşmelerini men’etmekte, böyle bir tehlikenin vukûunda şu iki netîcenin zuhûr edeceğini bildirmektedir:
- Bu hâlin başarısızlık, za’f, soğukluk ve korku husûle getirmesi,
- Bu yüzden kuvvet ve azametin, şevket ve salâbet'in elden gitmesi.
Şu halde, ancak kalbler ve gâyeler birleştiği zaman nusret ve selâmet’e ulaşılır, dilekler kemâliyle tahakkuk eder.
İşte bunun içindir ki, Hakk Teâlâ Hazretleri insanlara günde beş defa mescidlerde bir araya gelmelerini ve haftada bir defa câmi’de toplanmalarını, senede iki defa bayram münâsebeti ile bir mekânda cem’ olmalarını, ömürlerinde bir defa da Hac vesîlesiyle bütün beldelerden gelip Beytullah’ın etrâfında birleşip Arafât’ta hep birlikte vakfeye durmalarını emretmiştir.
Hakk Teâlâ Hazretleri mahlûkâtını nezîh Şerîat-ı Muhammediyye’ye tâbi' olmak, Onun kânunlarını ve dîn kardeşliğinin ihtivâ ettiği hakîkatları korumak, söz ve kalb birliği ile Muhammed Ümmetinin bütün ferdlerinin haklarını emniyet altına almak sûretiyle kendisinin bilinmesi, ubûdiyyetin tahakkuku ve Rubûbiyet haklarının yerine getirilmesi için yaratmıştır.
Böyle birbiriyle yardımlaşmak ve anlaşıp birleşmekteki asıl gâye de budur.
Bunun içindir ki Hakk Teâlâ Hazretleri mü'minlere: “…İyilik ve takvâda yardımlaşın, fenâlık ve düşmanlıkta yardımlaşmayın!.”5 buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (sav) bir Hadîs-i Şerîflerinde: “Birbirinize hased etmeyin, birbirinizi helâk’e sürüklemeyin, birbirinize buğz etmeyin, kardeşçe Allâh’a kul olun!” buyurmuştur.
Hakk Teâlâ Hazretleri bir Âyet-i Kerîmesinde: “Onlar ki Rabbları için da’vet’e icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyrukları da aralarında şûrâdır (danışıklıktır). Kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler. Ve onlar ki kendilerine bağy (haklarına tecâvüz) vâki’ olduğu vakit yardımlaşır, onlar öcünü alırlar.”6 buyuruyor.
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks) - Musâhabe 1 kitabından alınmıştır.
Dipnotlar:
1 Hucurât, 10.
2 Tevbe, 71.
3 Enfâl, 1.
4 Enfâl, 46.
5 Mâide, 2.
6 Şûrâ, 38–39.
Haziran 2019, sayfa no: 24-25-26
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak