Ara

Besmele Hakkında

Besmele Hakkında

Allah Teâlâ buyuruyor:

“Ey Rasûl-i Mükerrem! Rabbin Teâlâ’nın ismiyle başlayarak Kur’ân oku, ki o cümle mahlûkātı yarattı. İnsanı (da) bir kan pıhtısından yarattı. Oku, senin Rabbin nihâyetsiz kerem sâhibidir ki O, kalem ile (yazıyı) öğretti, insana bilmediği şeyleri öğretti.” (Alak, 1-5)

“Yâ Ekreme’r-rusül! Eğer şu, ahkâmı ve hakāikı câmi’ olan Kur’ân’ı Biz, dağ üzerine indirmiş olsa idik, Sen o dağı Allah’tan korkucu ve Allâh’ın korkusundan yarılmış görürdün...” (Haşr, 21.)

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor:

“Sizin içinizden öyle zümreler türeyecektir ki, siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı küçük göreceksiniz. Ve onların oruçları ve iyi işleri yanında oruçlarınızı ve kendi sâlih amellerinizi küçük göreceksiniz. Onlar Kur’ân da okuyacaklar. Fakat Kur’ân’ın feyzi onların boğazlarından aşağıya geçmeyecek. Onlar bunun için okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır.” (Buhârî) 

Besmele Hakkında

Cenâb-ı Hakk her hayırlı işe besmele ile başlanmasını emir buyurmuşlardır. Bu husus müteaddid âyet-i celîlelerde beyân olunmuştur.

Rasûlullâh -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de: “Herhangi bir hayırlı işe eğer besmele ile başlanmazsa o iş ebter olur." yâni sonu hayır ile tamamlanmaz ve bereketli olmaz buyurmuşlardır. (El-Câmiu’s-Sağîr)

Rûhu’l-Beyân tefsîrinde nakl olunur ki: “Firavun henüz ulûhiyet dâvâsında bulunmazdan önce sarayının kapısına “Bismillah” yazdırmıştı. Mûsâ’ya îmân etmediği için Mûsâ Cenâb-ı Hakk’a: “Yâ Rabbî! Ben, onu dâvet ediyorum ama onda bir hayır görmüyorum.” diye ilticâ ettiğinde Cenâb-ı Hakk: 

“Her halde sen onun helâk edilmesini istiyorsun. Ve sen sâdece onun küfrünü görüyorsun, Ben ise onun kapısına yazdırdığı yazıyı da görüyorum.” buyurdu. (Rûhu’l-Beyân, 1/101)

Kim besmele-i şerîfeyi süveydây-i kalbine bir ömür boyu dilinden düşürmemek üzere nakşederse rahmete lâyık olur. Cenâb-ı Hakk Firavun’a, Firavun olduğu halde sarayının kapısına bir besmele yazdırdığı için bu kadar mühlet veriyor.

Onu kalbine yazan bir mü’minin ne kadar âtıfet-i ilâhiyeye mazhar olacağı bedîhîdir. Duâsına da muhakkak sûrette icâbet olunur.

Kulun duâsına icâbet olunması için ilk şart; helâl lokma ile ıslâh-ı bâtın eylemek, son şart ise ihlâs ve huzûr-ı kalbdir. Yâni Cenâb-ı Hakk’a lâyıkıyla yönelmektir. Eğer ağıza konulan lokma helâl değilse o kimsenin ihlâslı ve huzurlu olması, mâsivâyı terk edip Hakk’a yönelmesi müşküldür. Evvelâ bunlara dikkat etmesi lâzımdır.

Kasım 2021, sayfa no: 31-32

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak