Ara

Âyetü’l-Kürsî

Âyetü’l-Kürsî

“Allah Teālâ şol zât-ı ā’lâdır ki, O’ndan gayri ibâdete müstahak yoktur. Ancak zât-ı ulûhiyyeti vardır. Zîrâ hayat sıfatıyla muttasıf olduğu gibi halkın umûrunu tedbîr ve hıfz etmeğe kāim ve dâim ve hayâtı, ezelî ve ebedîdir. Zevâl ihtimâli yoktur. Binâenaleyh Vâcib’ül-Vücûd’dur.”

“Çünkü uyku evvelinde olan ımızganmak (esnemek ve gerinmek gibi uyku mukaddimeleri) ve bilfiil uyku ve futûr ve gaflet gibi şeyler aslâ Kendisine ārız olmaz.”

“Semâvât ve arz ve onlarda mevcûd olan cümle mahlûkāt Allâh’ındır. Ve cümlesinin hıfzı O’na āittir.”

 “Allah Teālâ indinde āsīlere enbiyâ ve evliyâdan kim şefâat edebilir? Hiç kimse şefâat edemez. Ancak Cenâb-ı Allâh’ın izn-i celîli ile şefâat eder.”

“Allah Teālâ nâsın ileriye takdîm ettikleri ve geride işleyecekleri amellerini bilir ve hiçbir zerresi ilminden hāriç olmaz.” Yāni, kullarının bilerek, bilmeyerek dünyâ ve âhirete müteallik işledikleri amellerin cümlesini bilir.

“Halbuki nâs Cenâb-ı Allâh’ın bildiği mālûmâttan azıcık bir şey bile bilmezler, ancak Cenâb-ı Allâh’ın mahlûkunun bilmelerine irâde-i ilâhiyesi şeref-i tealluk ettiği şeyleri bilirler.” Binâenaleyh insanlar ne kadar ālim, ākil ve mütâlaa sāhibi de olsalar onların bildikleri ilim, ilm-i İlâhî’ye nisbetle bir katre olmadığı gibi bir zerre bile değildir.

“Vâcib Teālâ’nın kürsîsi ve arzı vâsī oldu ve onları ihâta etti.” Bu mānâ; kürsînin semâvâtın fevkinde ve arş-ı ālânın altında semâvât-ı seb’ayı ihâta eden cisim olduğuna nazarandır. Bu mānâyı Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hadîsinde: "Yedi semâvât ve altı tabaka arz, kürsîye nisbetle cesîm bir ova üzerine atılmış bir halka gibidir."buyurmuştur.

“Semâvât ve arzı hıfzetmek Allah Teālâ üzerine ağır olmaz.” Zîrâ kudret-i kâmile sāhibidir. Binâenaleyh her şeyin hıfzı kudretullâha nisbetle pek kolaydır.

“Halbuki Allah Teālâ şerîk ve nazīrden ālî ve her şeyden büyüktür.” Binâenaleyh zât-ı ulûhiyetine nisbetle zât-ı celîl-i akdes-i İlâhî’den başka her şey sağīrdir.

Beyzāvî’nin beyânı vechile; bu âyet-i celîle mesâil-i ilâhiyenin esâsâtına müştemildir. Çünkü Vâcib Teālâ ve Tekaddes Hazretlerinin mevcûd, vâhid, vâcib’ül vücûd’üz-zât olduğuna ve hulûlden münezzeh ve tağyîr ve fütûrdan müberrâ ve mâliki’l-mülk olup bilcümle usûl ve fürûu îcâd edici kudret-i kâmile sāhibi olduğuna ve huzūrunda şefâate mezûn olmayan aslâ şefâat edemeyip ancak izn-i İlâhî olursa şefâat edebileceğine ve her şeyi ilminin ihâta ettiğine ve hiç bir şeyin ağır gelmeyip zât-ı pâkini meşgūl etmediğine ve hem hayâlin idrâkinden ārî ve fehm ve aklın ihâtasından berî olduğuna delâlet ettiğinden bu âyet-i celîle Kur’ân-ı azīmu’ş-şân’ın en büyük âyetlerindendir.

Allah lafz-ı celîli cemî sıfat-ı kemâlât-ı ilâhiyye’yi câmîdir. Vâcib Teālâ ve Tekaddes Hazretlerinin ism-i İlâhîsidir. Lâ ilâhe illallâh kelime-i tevhîddir. Lâ mābûde illallâh’dır. Lâ maksūde illallâh’dır. Ehl-i hakīkate göre Lâ mevcûde illallâh’dır.

El-Hayyu’l-Kayyûm; esmâ-i hüsnânın āzamıdır. El-Hayy, Vâcib Teālâ’nın kādir ve ālim olduğuna ve El-Kayyûm, bizâtihî kāim ve mukavvim ve murâkıb olduğuna delâlet ettiğinden “ism-i āzam” olduğu mervîdir.

Rasûlullah -sallallâhu Teālâ aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadîs-i şerîfinde: “Bu âyetin okunduğu hāneden şeytānın firâr edeceğini ve sâhir ve sâhirenin sihirlerinin o hāne halkına tesir etmeyeceğini ve bu âyetin tilâvetine devâm etmek ābid ve sıddîkların vazīfesi olduğunu ve Kur'ân'ın seyyidi Sûre-i Bakara olup seyyidi de Âyetü’l-Kürsî olduğunu...”beyân buyurmuştur.

İşte bu hadîs-i şerîf, insanlara maddî esbâba tevessül ettikleri gibi mānevî esbâba da tevessülün lüzûmunu beyân etmiştir. Çünkü insana musallat olan şeytānı bu âyeti -âyetü’l kürsîyi- okumakla kaçırmak hırsızı silâhla kaçırmak kabîlindendir.

Bir kul ki şeytandan gelecek şirk ve sâir belâların def’inden āciz olduğunu ītirâf ederek kudret-i azīme sāhibi olan zü’l-celâl ve’l-cemâl Hazretlerine kemâl-i ihlâs ile ilticâ eder ve tamâmen kudret ve azametini beyân eden şu -âyetü’l kürsî- âyet-i celîlesini okursa Hālik’ına karşı: “İlâhî Sen birsin, Sen mābûd-u bi’l-haksın, Sen hayy ü kayyûmsun. Kullarını hıfzedersin. Senin uykun yoktur. Her vakit uyanıksın. Yerler ve gökler ve içindeki cümle mahlûkāt Senindir. Sana hiç bir şey ağır ve güç gelmez, zîrâ cemî nekāisten münezzeh ve cümleden ālîsin. Şu halde beni ve evlâd ü iyālimi muhâfaza et.” diye Hālikına yalvarmış ve ilticâ etmiş olur ki, Hālikına sığınan bir kulunu hâfız-ı hakīkī olan Hakk Teālâ Hazretlerinin muhâfaza buyuracağında şüphe yoktur. Şu kadar ki ītikād etmek, ihlâs ve teslîmiyet şarttır. Yoksa îmân ve ītikādı zayıf olanlar māneviyattan istifâde edemezler.

Mart 2022, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak