Ara

Kur’ân-ı Kerîm

Kur’ân-ı Kerîm

“Şu Kur’ân, nâsın kâffesini adâlette ziyâde ve tarîkatta açık olan yollara hidâyet kılar. Yâni doğru yolları gösterir. Ve amel-i sâlih işleyen mü’minleri büyük hatırla tebşîr eder.” (İsrâ, 9.)

 

Yâni hak ile bâtıl beynini tefrîk eden Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân, bilcümle insanlara adâletten ibâret olan hak yolunu gösterir ki, o tarîk, tarîkların en doğrusudur. Ve o Kur’ân şu mü’minleri ecr-i kebîr ile tebşîr eder ki o mü’minler amel-i sâlih işler.

Fahr-i Râzî’nin beyânı vechile Hakk Teâlâ Hazretleri bu âyet-i celîlede Kur’ân'ı üç sıfatla senâ buyurmuştur:

  • İnsanları hak olan îtikâda ve en salâh olan amellere irşâd etmesidir. Çünkü Kur’ân hilâfına hareket eden birçok bâtıl ve sapkın yollar vardır. Binâen-aleyh, Furkân-ı Hakîm'e sıkı sarılanlar mazmûn-i münîfindeki emirlerine imtisâl ile nehiylerinden de sakınanların doğru yola gitmiş olduklarında şübhe yoktur.
  • Kur’ân-ı Hakîm’in beyan buyurduğu îtikâd üzre amel-i sâlih işleyenleri Kur’ân’ın cennetle tebşîr etmesidir.
  • Kur’ân-ı Hakîm’in beyân buyurduğu yola sülûk etmeyenlere de Cehennem’in hazırlandığı beyân buyurulmuştur. Nitekim:

“Âhirete îmân etmezlere gelince, onlar için de hiç şübhesiz pek acıklı bir azab hazırladığımızı (bildirir).” (İsrâ, 10.)

 

“Biz Kur’ân’dan mü’minlere şifâ ve rahmet olan âyetleri inzâl ederiz.” (İsrâ, 82.)

 

Yâni Kur’ân’da beyân buyurulan ahkâm, emrâz-ı bâtıniyye mesâbesinde olan bâtıl îtikâd gibi ve emrâz-ı zâhiriyye mesâbesinde olan ahlâk-ı zemîmeyi izâle etmek gibi hem hak yoluna îtikâd etmeğe ve hem de ahlâk-ı hamîdeye irşâd ettiğinden ehl-i îmân için Kur’ân-ı Kerîm ayn-ı şifâdır. Ve ahkâmı ile amel ettikleri için de haklarında ayn-ı rahmettir.

Tefsirde Fahr-i Râzî’nin beyânı vechile:

Enbiyâ aleyhimüs-selâm hazarâtı etıbbâ’ya teşbîh edilerek ümmetleri de tedâviye muhtâc hastalar gibi ve ahkâm-ı şer’iyyenin beyân buyurduğu emirler de devâ, ilaç mesâbesinde olduğundan, Kur’ân’a îmân edenler tabîbin ilâcını istimâl ile bi-iznillâhi teâlâ şifâyâb olan hastalara benzediği gibi, kâfirler de tabîbe mürâcaat etmeyip helâk olanlar menzilesinde olduklarını Cenâb-ı Hakk’ın bu âyet-i celîlesinde beyân buyurduğu tefsîr edilmiştir.

Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle Hazretleri cümlemizi tarîk-i müstakîmden ayırmasın, âmîn.

“Habîbim! Geçmiş rasûllere kitâb inzâl ettiğimiz gibi Biz sana da Kur’ân gibi muazzam bir kitâb inzâl ettik. Binâen-aleyh, şu kimseler ki biz onlara kitab verdik, onlar sana verdiğimiz Kitâb’a îmân ederler ve şu Ehl-i Mekke’den de Kur’ân’a îmân edenler vardır. Hâlbuki bizim âyetlerimizi inkâr etmez, illâ kâfirler inkâr ederler.

 

Yâ Ekrame’r-Rusül! Sen Kur’ân'ın inzâlinden evvel bir kitâb okur ve sağ elinle yazı yazar olmadın. Eğer vahyden evvel okur yazar olsaydın, müşrikler senin hakkında şübhe ederlerdi. Belki Kur’ân kendilerine ilim verilen fâzılların kalblerinde hak olduğuna delâlet eden delâil-i vâzıha ve âyât-ı beyyinedir. Hakka delâlet eden âyetlerimizi inkâr etmez, illâ zâlimler inkâr ederler.” (Ankebût, 47-49.)

 

Çünkü Kur ân, üslûb-i hakîmi ve mânâ-i garîbi ve nazm-ı bedîi ile hârikulâde mûcizdir. Vâcib Teâlâ Hazretleri Kur’ân’ın ehl-i ilmin kalbinde mahfûz olduğunu beyânla tahrîf olunamayacağına işâret etmiştir. Binâen-aleyh, hâfızların kalblerinde kıyâmete kadar mahfûz kalacaktır. Çünkü hâmîsi Cenâb-ı Hakk’tır.

Kâfirler, keşke Muhammed üzerine nübüvvete delâlet eder Rabbisinden bir âyet nâzil olmuş olsaydı, dediler. Habîbim! Sen onlara de ki: Sizin istediğiniz âyetler Allâh’ın indindedir. Ben ancak sizi azabla korkuturum. Yoksa sizin istediğiniz âyeti, istediğiniz zaman getirmeğe me’mur değilim, diye cevâb ver. Habîbim! Nübüvvetinde şekk ederler de, onlar üzerine tilâvet olunan kitâbı Bizim senin üzerine inzâl ettiğimiz mûcize yönünden kifâyet etmez mi? Elbette kifâyet eder. Zîrâ şu tilâvet olunan kitabda îmânı olan kavm için büyük bir nîmet mev’iza vardır. (Ankebût, 50-51.)

 

Eğer bizim abd-i ehassımız Muhammed -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- üzerine inzâl ettiğimiz Kur’ân’da şekk ediyorsanız, o Kur’ân’ın mislinden bir sûre getirin. Allâh’ın gayrı olarak umur ve husûsunuzda mürâcaat ettiğiniz şâhitlerinizi ve muayyen yardımcılarınızı çağırınız. Eğer sözünüzde sâdık iseniz yardım etsinler, hepiniz bir araya gelin, Kur’ân’ın mislinden bir sûre meydana getirin görelim.” demektir.

 

Medârik Tefsîri’nde beyân olunduğu vechile:

Bu âyette nübüvveti isbâta iki cihetle delil vardır.

Birincisi, Rasûlüllâh’ın mûcizesi olan Kur’ân’ın mûcize olması.

İkincisi, ebediyyen mislini getiremeyeceklerini beyândır.

Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks) Musâhabe 1 kitâbından alınmıştır.

Aralık 2019, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak