Ara

Kur’ân-ı Kerîm

Kur’ân-ı Kerîm

Kur’ân-ı Kerîm
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu (ks)

Hakk Celle ve A’lâ Hazretleri müşriklerin Kur’ân’a inanmayıp başka mûcizeler istediklerini beyân etmek üzere:

  1. Kâfirler, “Yâ Muhammed! Sen bizim için Mekke arzından pınarlar akıtıp meydana getirmedikçe elbette biz sana îmân etmeyiz.” dediler.

Bu kadarla da iktifâ etmeyerek sözlerine şunu da ilâve ettiler:

  • “Veyâhud senin için hurmadan ve üzümden bir bahçe olup ve bahçenin ağaçlarının aralarında nehirler cereyân edip şiddetle akmadıkça sana îmân etmeyiz.” dediler.
  • Ve yine “Veyâhud senin söylediğin gibi üzerimize semâyı parça parça düşürmedikçe veyâhud bize karşı Allâh’ı ve melekleri getirip göstermedikçe biz sana îmân etmeyiz” demekle azâbın gelmesini veyâhud Cenâb-ı Allâh'ı ve melekleri görmek istediler. Ve daha bununla da kanâat etmeyerek dediler ki:
  • “Veyâhud senin için altından gümüşten yapılmış müzeyyen bir ev olmadıkça.”
  • “Veyâhud sen semâya çıkmadıkça biz sana îmân etmeyiz” demekle îmanlarını muhâle ta’lîk ettiler. Ve bilhassa Kur’ân’a îmân etmeyeceklerini beyân etmek üzere dediler ki:
  • “Yâ Muhammed! Sen bizim üzerimize açık bir kitab inzâl edip o kitâbı bize okumadıkça biz sana ve Kur’ân’a îmân etmeyiz” demekle bir takım mûcizât istediler.

Bunlara cevâb olmak üzere: “Habîbim! Sen bunlara “Beni terbiye eden Rabbimi cemî nekâyıstan tenzîh ederim. Zîrâ ben ancak sizin gibi beşer oldum. Ve taraf-ı İlâhî’den sizi irşâd için rasûlüm!” de.” (İsrâ, 90-93) buyuruldu.

Tâberî, Hâzin, Nisâbûrî tefsirlerinde beyân olunduğu vechile:

Mekke’nin eşrâfı Kâbe’nin damında toplanarak Rasûlüllâh’ı dâvet ettiler ve dediler ki:

“Yâ Muhammed! -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem-

Sen garîb bir dâvâda bulunuyorsun. Putlarımızı tahkîr ediyorsun. Bundan maksad dünyâ ise ne ister isen verelim. Ve kendimize seni reis intihâb edelim.”

Rasûlüllah -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem-:

“Ben taraf-ı İlâhî’den meb'ûs rasûlüm. Ahkâmını size tebliğ ettim. Eğer kabûl ederseniz, dünyâda ve âhirette nasîbinizi alırsınız. Eğer kabûl etmezseniz, bütün saâdetten mahrûm olursunuz.” buyurdular.

Onların da:

“Mâdem ki sözünden dönmüyorsun, nübüvvet dâvâsında ısrâr ediyorsun, şu tekliflerimizi kabûl et ve arzularımızı yerine getir de sana îmân edelim!” demeleri üzerine; Hakk Celle ve A’lâ Hazretleri bu âyet-i celîleleri inzâl buyurmuş ve istedikleri altı nevi mûcizeden her birini beyân buyurmuştur.

Birinci talebleri:

“Yâ Muhammed! -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- Mâdem ki nübüvvet dâvâsında sebât ediyorsun, ekinler ekelim, bağlar dikelim, zirâatımız çoğalsın, karnımız doysun da sana îmân edelim. Bize böyle bolluk temin etmedikçe sana îmân etmeyiz!” dediler.

İkinci talebleri:

“Umûm için pınarlar akıtmadığında bâri nefsine âid olsun hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu bir bağ olsun ki, o ağaçların aralarından sular aksın ve ağaçlarda birçok meyveler görelim!" Böyle bir bahçe görmedikçe îmân etmeyeceklerini söylediler.

Üçüncü talebleri:

“Eğer gerek umûma âid ve gerek nefsine âid hayır yapmayacak isen bâri şer yap, çünkü bize bâzı kerre îmân etmediğimiz takdirde semâdan azâb geleceğini söylersin. Kendi îtikâdınca o gelecek azâbı getir ve semâyı parça parça üzerimize düşür!” diye bu sûretle semâdan azâb gelmeyince îmân etmeyeceklerini söylediler.

Dördüncü talebleri:

“Sen Rasûlü olduğun Allâh’ı ve melekleri bize getir de, onlar senin Rasûl olduğuna şehâdet etsinler, biz onları karşımızda görelim!” Yoksa onları görmedikçe îmân etmeyiz diye îmanlarını muhâle ta’lîk ettiler.

Beşinci talebleri:

“Sen kendin için altından ve gümüşten yapılmış müzeyyen bir ev yapıp onu gözlerimiz görmedikçe îmân etmeyiz!” dediler.

Altıncı talebleri:

“Sen merdiven kurup gözümüzün önünde semâya çıkmadıkça biz sana îmân etmeyiz!” dediler.

Rasûlullah -sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem- bunların hallerini görüp onlar îmanlarını muhâle ta’lîk etmeleri üzerine me’yûs olup o meclisten kalktı. Hâne-i Saâdetlerine avdetlerinde mahzûn olunca Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle Hazretleri bu âyet-i celîleleri inzâl buyurdu.

Bu sûre-i celîlenin müteaddid âyât-ı kerîmelerinde dahî Kur’ân-ı Azimü’ş-Şân’ın fezâili beyân buyurulmuştur.

Kasım 2019, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak