Ara

Er Meydanlarındaki Er(en)ler: Sûfîlerin Cihad Meydanlarına Olan İştiyakları

Er Meydanlarındaki Er(en)ler:  Sûfîlerin Cihad Meydanlarına Olan İştiyakları

Sûfîler birçok defa dünyâdan el çekmek veya çevrelerindeki toplumsal olaylara yabancı kalmakla ithâm edilmişlerdir.1 Bu itham ya sûfîleri yakından tanımamaya ya da art niyete dayanan bir zeminden kaynaklanmaktadır. Onları yakından tanıyanlar net olarak bilir ki gerçek bir sûfî nefsini ıslah için verdiği mücâdeleyi bir başka ifâdeyle mânevî donanımını; maddî âlemi vahyin penceresinden okuyabilmek, başta tüm insanlar olmak üzere yaratılmış herşeye merhametle muamele edebilmek için gerçekleştirir.2 Sûfîler, nefisle mücâdeleyi ‘Cihâd-ı Ekber’, mukaddes değerler etrâfında kenetlenerek topluca bir emek sarfetmeyi ‘Cihâd-ı Asğar’ olarak nitelendirmişlerdir.3 Onların bu düşünceleri zamanla, sûfîlerin sâdece kişisel vazîfelerini îfâ ile yetinen, toplumsal ve mukaddes değerleri önemseyen bir zümre oldukları yönünde mesnetsiz ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir iftirâya dönüşmüştür. Evet, sûfîler her zaman ve mekânda devâm edilmesi gereken nefs mücâdelesini öncelemişler ama din, vatan, bayrak, ezan ve diğer mukaddes değerler için de can ve başla mücâdele etmekten aslâ geri durmamışlardır.4 Onların ‘Cihâd-ı Ekber’ ve ‘Cihâd-ı Asğar’ şeklinde bu alanları kategorize etmeleri birini diğerine tercih etmelerinden değil iki alan arasında bir sıralama yapıp nefsle mücâdeleyi öncelemelerinden kaynaklanmaktadır.5 Onlar, ıslah edilmemiş bir nefsle mukaddes değerler uğrunda gerekli mücâdelenin yapılamayacağı kanaatinden hareketle böyle bir kategorize şekline gitmişlerdir.6

‘Ezanlar dinmez, vatan bölünmez deyip şehâdete koşan mücâhidim; bu aşkınla, geceyi tesbihatla geçirip aldırış etmeyen ham softadan çok üstünsün.’ Alemdar

Er Meydanlarındaki Er(en)ler

Dervişler, nefsle mücâdele ve mukaddes değerler etrâfındaki çaba ve gayreti, er meydanında mücâdele eden pehlivanların hâline benzetmişlerdir. Onlara göre, ancak benliğini nefsin duvarlarından kurtararak rûhun emrine veren kişi, gerçek anlamda özgürlüğüne kavuşmuş ve mukaddes değerler uğrunda bütün kâinâta meydan okuyabilecek bir hâle gelmiş kimse demektir. Çünkü küçük hesapların peşinde koşan insanlardan büyük işler beklemek eşyânın tabiatına aykırıdır. Bu sebeple sûfîler, hesap ve gidişatlarını süflî, bayağı ve basit şeyler üzerine değil, uğruna mücâdele etmeye değer hususlar üzerine yapmışlardır. Bundan dolayıdır ki, insanların dünyevî ve uhrevî saadetlerini temin edecek her alanda onları görmek mümkündür. Öyle ki; ilim, kültür, sanat, askeriye, ekonomi, çevre,7 tarım ve gönül medeniyeti inşâ edecek her husus sûfîlerin ilgi alanına dâhil olmuştur.

Onlar, hayâtın gerçeklerinden uzak kalarak hayâtı anlamlı kılmanın imkânsız olduğuna inandıkları için böyle bir yol tâkip etmişlerdir.8 Bu ifâdelerimizi daha somut bir şekilde ifâde etmemiz gerekirse, bid’atlerin başını alıp gittiği dönemlerde toplumların yönelişlerine hassas müdahâlelerde bulunan sûfî İmâm-ı Gazâlî (ks) ve Nakşbendiyye Şeyhi İmâm-ı Rabbânî’yi (ks) hatırlamamız yerinde olacaktır. Onlar ilmin yerine cehâlet, sapkınlık ve uydurma görüşlerin tercih edildiği bu ortamda, Hamzaviyye, Noktaviyye, Şiilik, Mutezile ve diğer sapkın fırkaların karşısına bir panzehir olarak çıkmışlar; Kur’ân ve Sünnet müdâfaası ile, ilmin aydınlığından kaçarak cehâletin karanlığında boğulmak isteyenlerin korkulu rüyâları hâline gelmişlerdir. Yine sûfîler, tekke mîmârîsi, mûsikîsi ve kılık kıyâfetleriyle dünyâ târihinde az rastlanır bir kültürel çığırın açılmasına öncülük etmişlerdir. Sâdece Konya’daki Hz. Mevlânâ’nın (ks) türbesi, Mevlevîlerin kıyâfetleri ve Konya başta olmak üzere birçok önemli merkezde kendilerine has mîmârî yapılarıyla dikkat çeken Mevlevîhâneler sûfîlerin kültürel hayâtımıza kattıkları rengi ifâde etmeye yeterlidir. Fikirlerini nesir ve şiirin gücüyle birleştirip ulaşılması güç büyüklükteki bir kültür ve sanat servetini de bize bırakan sûfîler; gönülleriyle dilleri, ruhlarının incelikleriyle toplumların inşâsını sağlayarak ve âhirete yatırımla dünyâyı inşâ edebilme gayretleriyle sanatın birçok dalında söz sâhibi olmuşlardır. Ekmeği sanata dönüştüren Somuncu Baba (ks), altının sanatla buluşmasını sağlayan Selahaddin-i Zerkub (ks), tenekeyi sanatla buluşturan Serrac (ks), tıbbı sanatsal bir etkinlik alanı getiren Akşemseddin (ks) ve İbrahim-i Tennurî (ks) gibi isimler, sûfîlerin bu alanlardaki maharetlerini gözler önüne sermeye kâfî örneklerdir. Ahîlik ve fütüvvet teşkîlatlarıyla sûfîler, gençlerin meslek edinmelerine, helâlinden kazanıp güzele harcamalarına önayak olmuşlar; kültür, sanat, ekonomi, tarım ve diğer toplumsal gelişmelerin seyrini gönül medeniyetine dönüştürecek birçok güzelliğe sebep olmuşlardır. Bu alanda da Ahî Evran (ks), Ahî Şerafettin (ks) ve diğer birçok isimsiz kahraman târihteki onurlu yerlerini çoktan almışlardır.    

Sûfîlerin Cihad Meydanlarına Olan İştiyakları

Efendimizin (sav) gösterdiği ufka9 doğru bütün gayretleriyle yol almaya çalışan sûfîler, büyük cihad olan nefsle savaşın yanısıra küçük cihad olan gazâ meydanlarını da hiçbir zaman boş bırakmamışlardır. Onlar, dünyânın her tarafına vahyin mesajını taşıyabilmek için can ve mallarıyla cihad meydanlarına koşmuşlardır. Bu ifâdelerimizi müşahhas hâle getirmemiz gerekirse seksen yaşının üzerinde ve at sırtında Sivas’tan bugün Macaristan sınırları içerisinde kalan Eğri Kalesi’nin fethine müridleriyle birlikte katılan Şems-i Sivasî’yi (ks) hatırlatmamız yerinde olacaktır. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin  (ks) kendisine ‘Efendim, yaşınız ve zayıf düşen vücudunuz dolayısıyla bu cihâda katılmak zorunda değilsiniz. İstirahat buyursanız’ teklifine ‘Evlâdım, Mevlâ ömür boyunca büyük cihad ile meşgûl olmayı nasîb etti. Bu yaşımızda ve bu hâlimizde ise küçük cihad nasîb oldu. Vazîfemizi edâ etmeyelim mi?’ diyerek kendi kazancından temin ettiği savaş araç ve gereçleriyle Eğri Seferi’ne III. Mehmed Hân ile katılan ve seferin seyrinin; duâsı, askerleri motive eden konuşmaları ve fiilî olarak savaşa katılımıyla değişmesine vesîle olan Şems-i Sivasî (ks) bu noktadaki en çarpıcı örnek olma özelliğini taşıyan isimlerden birisidir.

Libya’da İtalyan işgâline karşı direnen Ömer Muhtar (ks) ve genel anlamda Kuzey Afrika’nın sömürgeleşmesine karşı durarak târih yazan Şeyh Ahmed es-Senusî (ks) ise, Şems-i Sivasî’nin (ks) mesajlarını çağlarına taşıyan sûfîler olarak burada zikredilmeyi hak eden isimlerdir.10 Yine zâlim Rusya’nın akıl almaz zulümlerine direnen ve bu yolda ‘Müridizm’ hareketi olarak adlandırılan bir çığırı açan İsmail Şirvanî’yi (ks); onun azim ve kararlılığını devâm ettiren halîfesi, Çeçenlerin unutulmaz kahramanı İmam Şeyh Şamil’i (ks); Ruslara karşı müridleriyle yıllarca direnen (93 harbi olarak bilinen savaşta) Rusların eline esir düşmesine rağmen mücâdelesinden vazgeçmeyen İsmail Şirvanî’nin (ks) bir diğer halîfesi Hamza Nigarî’yi (ks);11 Osmanlı’nın hasta adam îlân edildiği ve sömürge devletlerinin iştahlarının kabardığı bir dönemde onların heveslerini kursaklarında bırakan millî mücâdele kahramanlarını (bâzılarını burada sıralamamız gerekirse: Isparta’dan Şeyh Ali Efendi, Rize’den Şeyh İlyas Efendi, Erzincan’dan Şeyh Fevzi Efendi, Urfa’dan Şeyh Saffet (Yetkin), Bursa’dan Şeyh Servet Efendi ve Şeyh Hacı Ahmet Efendiler, İstanbul’dan Özbekler Dergâhı Şeyhi Şeyh Atâ, Hacı Bayram Şeyhi Şemseddin Efendi, Bitlis’te Şeyh Abdülgâzî Efendi, Kastamonu’da Şeyh Şemsizâde Ziyâeddin Efendi, Van’da Şeyh Masum Efendi, Beyazıd Mutasarrıflığında Şeyh İbrahim Efendi, Erzincan’da Şeyh Safvet ve Şeyh Hacı Fevzi Efendiler, Isparta’da Şeyh Ali Efendi, Lazistan’da Şeyh İlyas Efendi, Tavas’ta Şeyh Alizâde Kemâlettin Efendi, Nazilli’de Şeyh Nûrî Efendi ve nihâyet Denizli’de Hamamcı Şeyh Mustafa Efendileri anabiliriz) zikretmeden geçmek bu kahramanlara haksızlık olur.12

15 Temmuz Kalkışması ve Günümüz Sûfîlerinin Bu Haksız Tavra Tepkileri

Topyekûn Anadolu insanının püskürtmek için mücâdele verdiği 15 Temmuz kalkışmasına en büyük tepkilerden birisi de Anadolu’daki irfânî geleneğin günümüzdeki temsilcilerinden gelmiştir. Yazılı ve görsel bütün alanlarda13varlıklarını hissettiren bu irfânî geleneğin müntesiplerinin târihte olduğu gibi günümüzde de haksızlığın karşısındaki, vatan, bayrak, millet ve devlet gibi mukaddes değerler uğrundaki duruşlarını gözler önüne sermesi için; sâdece bir örneğinin ‘darbeye hayır’ toplantılarında yaptığı bir konuşmasını,14 kısaltılmış şekliyle burada takdîm ederek çalışmamızı noktalamak istiyoruz. Allâhımız hepsinden râzı olsun.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh

Esteîzü billâh ‘Velâ tehinû velâ tahzenû ve entümü’l-a’levne in küntüm mü’minîn’ Sadakallâhü’l-Azîm. ‘Sakın ha gevşemeyin. Sakın ha üzülmeyin. Mü’minler oldukça âlîsiniz.’ Rabb-i zü’l-Celâlimiz Esteîzü billâh ‘Ve mekerû ve mekerallâh. Vallâhü hayru’l-mâkirîn.’ ‘Onlar hîle kurdular. Ama Cenâb-ı Hakk, onların hîlelerini ayaklarına dolaştırmakta en hayırlı olandır.’ Esteîzü billâh ‘İnneküm yekîdûne keydâ. Ve ekîdü keydâ. Femehhili’l-kâfirîne emhilhüm rüveydâ.’ Sadakallâhü’l-Azîm. ‘Onlar hîle kurdular. Ama ben onların hîlelerini ayaklarına dolaştırdım. Yavaş yavaş onların haklarını ağzına koymaya yetecek şüphesiz Benim.’ İlk okuduğum âyet-i celîle kâfi. Biz Allâhımız’ın emrine sarıldıkça (c.c), Habîbinin sünnet-i seniyyesine uydukça, ulemâ-i kiramın ve meşâyih-i izâmın emir ve tavsiyelerine riâyet ettikçe, îmanda kemâli elde ettikçe Mevlâmız; ‘siz üzülmeyin, gevşemeyin. Îmânınızı yakîn hâline getirin. Îmânınız güçlü olsun. Gayba îmânınız güçlü olsun. İbâdet ve tâatiniz takvâ esâsına uygun olsun. Kat’iyyen ibâdet ve tâatte gaflete düşmeyin.’ Ahlâkınız, ahlâkımız ahlâk-ı Muhammediyye oldukça Cenâb-ı Hakk bize başarı lütfediyor, ihsân ediyor. Allâhımız’ın va’d-i ilâhîsini ifâde edip sizi yormak istemem. Esteîzü billâh ‘Vallâhü mütimmu nûrihi velev kerihe’l-kâfirûn.’ ‘Kâfirler istemese de Allah nûrunu tamamlayacaktır.’ Biz, sevgili üstâzımızdan birşey duyduk. Bunu gizli tutuyordum ama sizin şu gönlünüzdeki heyecan, şu aşkınız ve muhabbetiniz bunu söyletecek. 973’tü. İskenderun’un Dörtyol, orada yedilerden mübârek bir zât: Arnavut Mehmet Efendi (rahmetullâhi aleyh). Onu ziyâret etmiştik. Ziyâretimizde bize şunu anlattı, dedi ki: ‘Hasan Efendi bize müjde verdi.’ ‘Ne dedi?’ deyince şunu anlattı o mübârek zat: “Ben Muhammed Mustafâ’yı (sallallâhü Teâlâ aleyhi vesellem) gördüm” buyurmuşlar. Koltuğunda Kur’ân-ı Kerîm; ‘Nereye yâ Resûlallâh?’ ‘Türkiye’ye gidiyorum. Bu Kur’ân’ı Türkiye’ye emânet edeceğim.’

Bu emânete sâhip olacak mıyız? Bu emânete sâhip olacak mıyız? Bu emânete sâhip olacak mıyız?

Âmin.

(Duâ, Allah rızâsı için kurban kesilmesi, teheccüd namazı gibi tavsiyelerle konuşma burada sona ermektedir.)

Fatih Çınar (Kasım 2016)

Dipnotlar: Ahmet Cahid Haksever, ‘Ruhbanlık’ Kavramındaki Anlam Kayması ve Tasavvufla İlişkilendirilmesi Üzerine Bazı Değerlendirmeler’, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Çorum 2013/1, c. XII, sayı: XXIII, s.5-30.

2 Kuşeyri, Letâifü’l-İşarât, el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-Âmme li’lKitâb, Kahire 1981, c.II, s.564. 3 Yalçın Çetinkaya, ‘Mevlevilikte Müzik Felsefesi:   Mesnevî’de Aşk, Mûsikî, Ney’, . İnsan ve Toplum, 2011, 1 (2), s.70. 4 Sûfîlerin bu konudaki tutumlarını Derviş-i Velî (ö.?), ‘Nefsin ile rûz-ı şeb eyle cihâd–ı ekberi / Zerre-yi şems–i münevver qatre-yi deryâ gözet’ beytinde dile getirmiştir. Ülkü Gözbaşı, Manzûme–i Tasavvuf, (İnceleme – Metin – Tıpkıbasım) Niğde 2007 (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), s.210. 5 Sûfîlere göre, nefsle cihâd ömür boyu süren bir mücâdeledir ve bu yönüyle diğer cihâd alanlarından daha önemlidir. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Rehber Yayınları, Ankara 1997, s.597. 6 Sülemî, Tefsîru’s-Sülemî: Hakâiku’tTefsîr, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut  2001, c.II, s.28. 7 Necmettin Ergül, Tasavvufta Çevre Algısı, International Journal of Social Science Doi, Number: 34, Spring II 2015, p. 205-216. 8 Musa Kaval, ‘Büyük Cihâd’ı Anlamaya Dair Bir Değerlendirme’, Akademik Bakış, Dergisi,  Sayı: 49, Mayıs -Haziran 2015, Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E-Dergisi, s.6-9. 9 Bu konuda sûfîler, şu hadis-i şerifleri rehber edinmişlerdir: ‘Gerçek mücâhid nefsiyle cihâd edendir.’ ‘Mücâhid, Allâh’a itâat husûsunda nefsi ile cihâd eden kimsedir.’ Tirmizî, Cihâd, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. VI, s. 21. 10 Kadir Özköse, Muhammed Senûsî: Hayâtı, Eserleri, Hareketi, İnsan Yayınları, İstanbul 2000, s. 59-79; N. A. Ziadeh, Tasavvuf ve Siyaset Hareketi Senûsîlik (trc. Kadir Özköse), İnsan Yayınları, İstanbul 2006, s. 107-115; Zülfikar Güngör, ‘Sebîlü’r-Reşâd’dan: Senûsî Tarikatı Şeyhi es-Seyyid Ahmed Senûsî (ö. 1933)’nin Sivas Hutbesi’, Tasavvuf, sy. 10, Ankara 2003, s. 343-347.Fransızlara karşı mücâdele eden Muhammed Emin el-Zeynî el-Kalkamî’yi (ö. 1949) de burada anmak isteriz. Musa Amr, et-Turuk ve’z-zevâyâ es-sûfiyye fi’l-Ürdün, (Basılmamış Doktora Tezi), Câmiatu Ulûmi’l-İslâmiyye, Amman 2014, s.45-46. 11 Müridizm hareketinin kurucusu kabul edilen İsmail Şirvanî (ks), halîfeleri Şeyh Şamil (ks) ve Hamza Nigarî (ks) Nakşî-Hâlidî geleneğin önemli temsilcilerindendirler. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, İstanbul 1958, s. 318, 382-386; Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s. 117-136, 196; A. Bennigsen, ‘Sovyet Müslümanları ve İslam Dünyâsı’, Stratejik Açıdan Sovyet Müslümanları ve Diğer Azınlıklar (trc. Yuluğ Tekin Kurat), Ankara, ts. (Yeni Forum Yayınları), s. 308-313; Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, c.I, s.65; Feridun Bey Köçerli, Azerbaycan Edebiyatı Tarihi Materyalları, Bakü 1926, c.II/1, s.199-203; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, c.III, 1208-1212; Mustafa Kara, ‘Harput’ta Karabağlı Bir Derviş Şair: Nigârî’, Dünü ve Bugünüyle Harput, Elazığ 1999, c.I, 179-198; Osman Fevzi Olcay, Amasya Ünlüleri (Osmanlıca aslından çeviren Turan Börekçi), Ankara 2002, s. 44-47. 12 Ali Sarıkoyuncu, Millî Mücadelede Din Adamaları I-II, DİB Yay., Ankara 2002; aynı müellif, İlk Meclis’in Din Adamı Milletvekilleri, Diyanet Aylık Dergi, Nisan 1993, s.24-27; Cemal Kutay, Kurtuluş ve Cumhuriyetin Manevî Mimarları, DİB Yay., Ankara 1973; Kadir Mısırlıoğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, İstanbul 1969; Fatih Çınar, ‘Millî Birliğimizin Manevî Mimarları’, Dervişane, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2016, s.270-275. 13 Örneğin Somuncu Baba ve Semerkand dergileri başta olmak üzere bu cemaatlere bağlı televizyon ve radyolarda kalkışma sürecinde yapılan programların arşivlerine bakılabilir. 14 Bu konuşma, Kadirî-Nakşî irfanî birikimin günümüz temsilcilerinden Ali Ramazan Dinç Efendi tarafından memleketi Yahyalı’da halkın büyük bir teveccüh gösterdiği 20.07.2016 tarihindeki darbeye hayır toplantısında irat edilmiştir.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak