Anma, hatırlama, yad etme anlamlarına gelen zikir, günümüzde daha ziyade maddi değerlerde yoğunlaşmakta. Kadının, paranın pulun, arabanın, çek ve senedin, malın mülkün çokça konuşulduğu meclisler var şimdi. İnsanlar bile maddeye göre değer kazanmakta. Böyle olunca bir avuç insan mesud iken diğerleri hesaba katılmamakta. Ölçünün ilahi kaynak olduğu devreler samimiyet ve takva günümüzde değer yargısı olarak kabul edilmektedir. Mekke'nin ekabir takımı Resulullah (s.a.v)'ın yanı başında O'nun nurundan istifade eden fakir Bilal'i, Ammar'ı, Selman ve Suheybi (Radiyallahü anh)'yi görür, yaklaşmazlardı. Çünkü fakirdi onlar. Kavim ve kabileleri de yoktu. Ama imanları çoktu. Hurma dalında İbn-i Mesud (r.a.)'un bacaklarının inceliğini görüp gülen sahabeye Peygamberimiz (s.a.v), "Niçin gülersiniz? Ol zât ki kıyamet gününde mizanı sevaplarıyla Uhud dağından daha ağır gelecek." buyururlar. İnandığını yaşamaya çalışanlara zulmeden münkirler bunlardan farklı mı? Doğudaki esir olsa batıdaki, batıdaki esir olsa doğudakinin onu hatırlamak mecburiyetinde olduğu devirler, zulmün yerine adaletin tesis edildiği devirlerdir. Asr-ı Saadet'ten ibret dolu bir kaç sahne: Hz. Ömer (r.a) geceleri dolaşır teb'asının ahvâlini tetkik ederdi. Hz. Ömer (r.a) Medine'ye avdetinde çölde, tek bir çadırda bir kadın görüp ve kadına sormuştu: -ÖMER hakkında ne düşünüyorsun? -ALLAH, ÖMER (r.a)'in belasını versin. Bütün riyaseti müddetinde beş para almadım. -Hz. ÖMER (r.a): -Sen böyle uzak yerde ayrı yaşarken, ÖMER seni nereden bulsun? Kadın: -Beni bulamıyacaksa niçin devletin başına geldi? Bu söz Hz. ÖMER (r.a)'i o kadar müteessir etti ki, gözleri yaşardı. Bir gün Hz. ÖMER (r.a), Medine'den üç mil mesafede bir kadına tesadüf etmişti. Üç çocuğu ağlıyordu ve tencere de ocakta idi. Hz. ÖMER (r.a) çocukların niçin ağladıklarını sordu, kadın da iki günden beri çocukların aç olduğunu ve çocukları aldatmak üzere tencerede su kaynatmakta olduğunu söyledi. Hz. ÖMER (r.a) derhal Medine'ye dönerek, un, yağ, hurma alarak arkasına yüklenmişti. Kölesi EŞLEM (r.a) yükü götürmek istemiş, Hz. ÖMER (r.a) de red ile demişti ki: -Kıyamet günü benim yüküme iştirak edecek değilsin!.. Hz. ÖMER (r.a) kadının ateşini kendi yakmış, çocuklar yemek yedikten sonra oynamaya başlamış, kadın da demişti ki: -CENAB-I HAKK sana mükâfâtını ihsân etsin. ÖMER (r.a)'in işgal ettiği makama o değil sen layıksın!... Hatta birgün Hz.ÖMER (r.a) ağlarken sebebi soruldu: -Nasıl ağlamayayım ki, Fırat kenarında bir zayi olsa korkarım ki, ÖMER'den sorulur!.. Tarihimiz buna benzer bitmez misallerle doludur. Komşusundan tutun, neslinden bir mümin gelir diye küfrün bile kahrını istemeyen Peygamber'imiz (s.a.v)'in edebinde olanların zikri, değil mümin, kafire bile kucak açmak, hidayetini istemektir. El, dil ve kalble isyanı önlemek fitne bulmayıncaya kadar çalışıp insanlığın sulhünü temin etmektir. Zikir, ahlâki bütün güzelikleri üzerimizde bulundurup, mü'minlerden olduğumuzu ilan ederek, batıldan alakayı (ilgiyi) kesmektir. Nefsimizin rahatını unutup insanlığın saadetine koşmaktır zikir.
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak