Ara

Zarif Bir Evliyâ

Üstadımız, kendisini gizler, iç âlemini izlerdi. Mutad olarak namaz sonlarında okunan Kur'ân-ı Kerîm i dinlerken ve akşam namazlarından sonra, mübarek gözlerini yumar, sükunetle bir müddet tefekkür buyururlardı. Biz de bu bereketli anları fırsat bilir, gözlerimizi kapar, gönlümüzü açarak istifade etmeye çalışırdık. Yine bir gün, böyle huzurlu bir anda, pencereden bakarken; tarifi mümkün olmayan bir nurun, kıbleye doğru seyredişini görmemiz aklımızdan hiç çıkmaz. Kendilerinden zuhur eden keramet ve manevî halleri, bizler, daha ziyade başkalarından duyardık. Mühim sırları, bir başkasının başından geçen bir olaymış gibi takdim ederlerdi. Bu sırların -Allah Teâlâ'nın lütfüyle- mübarek şahıslarına ait olduğunu hissederdik. Ankara'dan bir zata, güzel görünümlü bir genç şeklinde, manevî erlerden birisi gelir ve "Hasan Efendi'ye kutbiyyet makamı verildi. Akşam namazını beraber kılacağız." der. Akşama çok az bir zaman kala, zahiren yetişmesi mümkün olmayan bir vakitte, bu sözü nakledenin Hızır (a.s.) olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Müminlerin eza gördüğü bir çok an ve mekanda; Kıbrıs çıkartması ve Kore'de, Allah Teâlâ'nın izniyle müminlere yardımda bulundukları çokça anlatılırdı. Kendileri, çok kısa bir anda bir yerden diğer bir yere geçme, tayy-i mekan sırrına nail olmuşlardı. 1974 tarihinde, Kıbrıs çıkartmasında gözlerini kanlı gören bir dosta, "Babanızın bu gece Kıbrıs'ta neler çektiğini bir bilseniz." der. Van'ın Erciş ilçesinde bulunan Koreli H. İbrahim Çevik'i düşman elinden kurtarışı, menkıbe olarak çokça anlatılır. Üstadımızı gördüğünde, "Düşmanlar tarafından esir alınacağım an, beni kurtaran şahıs sizdiniz efendim." der. Bu ve benzeri anlatmakla bitiremeyeceğim hatıralar pek çoktur. Yardımıyla Mevlâ'nın, denizde boğulmak üzere olanların kurtuluşundan tutun da, isyana gitmek isteyenlerin yollarının kesilmesine kadar daha neler, neler... Asıl kerametin istikamette olduğunu vurgulayan Üstadımızın, sofra düzeni bile müstesna idi. Sofraları adeta bir medreseydi; itikadı, amelî, ahlakî bilgilerin verildiği bir mektepti. Konya'da iki saat kadar süren bir sofra meclisinde, Sami Ramazanoğlu (k.s.)'nun Yahyalıyı teşrifini anlatırken, çok büyük bir feyz ve manevî sarhoşluk yaşanmış. O mecliste bulunanlardan birisi, "Fahr-i Kâinat (s.a.v.)'ın hepinize selamı var." müjdesini vermiş, sonra hem mideler, hem de gönüllerin doyduğu o manevî sofradan kalkılmıştır. Yemek sofrasında bile olsa evlat ve ahfadına, ahbab ve yaranına maddî ve manevî bilgiler verirdi. Sofrada kaside ve ilahiler okunur, gözler ve gönüller şâd olurdu. Günlük, haftalık, aylık görüşmeleri bir program dâhilinde devam ederken, sofra gibi seyahat ve istirahat anlarını da, irşad edici görüşmelerle sürdürürdü. Yaz mevsiminde yaylalarda, 'Ashâb-ı Kiram' kitabından ziyaretçilerine manevî ziyafetler verir, gönüllerini mesrur ederdi. Kendilerinin elinde Müslüman olan bir İngiliz'in imana gelişini, yolculuk yaptığı kimseye otobüste; gemiyle yapmış olduğu seyahatinde ise yanındakilere Nuh (a.s.)'un kıssasını anlatması, vakti güzel bir şekilde değerlendirerek, kalpleri ihya etmesine, konuşup, görüştüğü insanlarda derin izler bırakmasına örnek olarak deryadan katre misali zikredilebilir. Mahallemizin ilkokul hocasına, hac vesilesiyle anlattıkları kıssayı unutmak mümkün mü? Kabenin yapımını emredenin Hak Teâlâ, mühendisinin Cibrîl-i Emin, ustasının İbrahim (a.s.), işçisinin İsmail (a.s.), ölçüm için ipini çekenin örümcek böceği olduğunu anlatışı; ibrahim (a.s.)'in Hacer validemizle Mekke'ye gelişleri ve bu anda zuhur eden tarihî hadiselerden bahsedişi; Rabbimizin gönlüne lütfettiği ledünnî ilimle, Resul-i Ekrem (s.av.)'in ağızlarına bıraktığı tükürükle, adeta bal olan tatlı ifadeleriyle, elbette bambaşkaydı. O konuşurken, siz, anlattıkları olay ve hadiseleri tek tek yaşardınız. Diğer hocaların camideki cemaatinin azlığı, Üstadımıza ait birçok güzelliğin kendilerinde olmayışından kaynaklanmaktaydı. Bir gün camide İpek Hocamız, altı kişiyle kalınca, kürsüden inerek, "Haydin cemaat, H. Hasan Efendi nin vaazına gidelim." der. İpek Hocamızın gönlündeki bu zenginlik de Üstadından aldığı terbiye ve edebden ileri gelmektedir. Üstadımızdan bahsederken, İpek Hocamızdan zikretmemek bir eksikliktir. Her türlü hizmette, keder ve neşe anında hep beraber olurlardı. Üstadımızı en iyi takdir edenlerden biriydi. "Arifân-ı İlâhî" der, ilmine de ameline de, ahlakına da, ahvaline de hayran kalırdı Üstadımızın. Hakikaten âlim olan Hocamız, "Efendimin, bir hikaye ve menkıbe gibi tatlı bir üslupla anlattığı konular, kaynak eserlerde de geçiyor." derlerdi. Tahir Büyükkörükçü Hocamız, Üstad-ı Ekrem'imizin, "Dünyayı ayakta tutan belli kimselerden birisi" diyerek, evtad yani dörtlerden olduğunu ima ederdi. Lâdikli Ahmet babamız ise kendisinden evrad ve ezkar almaya gelenlere, "Bu işin ehli Hasan Efendi'dir." derlerdi. Herkesin tanıması mümkün olmayan ricalullahtan, Konyalı Sarı emmi, "Hasan Efendi'nin sır âleminden sizlere zerre kadar bahsetsem akıllarınız durur." derdi. 1973 tarihinde Medine-i Münevvere'de toplanan manevî erler, rical taifesi, zât-ı âlilerini ziyaret etmek için Üstadımızdan müsaade isterler. Randevu almak için gelen boyacı Ahmet Efendiye Üstadımız, "Ahmet Efendi, eğer bu şahısları ayağıma getirirseniz, size hakkımı helal etmem." der. Bu nezaketi müşahede eden mümtaz topluluk, "Hasan Efendi zarif bir evliya." diye sena ederler. Ladikli Ahmet Efendi'nin çok yakın ahbabı olan ve yakınlarda âhirete göçen Erdemli'li Ahmet Şahin Efendi, bize şöyle demişti:"Ali Ramazan! Badı duvara çizgi çekiyorum, Sami Efendi'nin yerine geçecek olan babam Hasan Efendi'dir. O, sana yeter de artar bile. O, varken başka hiç kimseye meyletme. Babamızda, keramet de var; bir anda bir yerden diğer bir yere ulaşma, tayy-i mekan sırrı da var. Adanalı Hasan Efendi ye, "Yahyalı'lı Hasan Efendi nasıl bir kimsedir?" diye sorduklarında cevabı şu olur:"Ana evliyâ, baba evliya, veliler beşiğinde yetişen bir Hak dostu." Medine'de mücavir, Mersinli Yusuf amca, Sami Efendi'nin (k.s.), "Velâyetinden habersiz' buyurduğu zatta, "Hasan Efendi başka" derdi. Sami Efendimizin hâldaşı H. Mehmet Oztürk Efendiden tutun, Bandırmalı Ali Efendi'ye kadar hepsinin ortak kararı, herkesin tanımada zorluk çekeceği, ancak gözüne ve gönlüne Muhammedi nurun sürmesi çekilenler müstesna ifadesidir. Ahmet Şahin amca, "Yahyalılı Hasan Efendi ile Adanalı Hasan Efendi'nin icabeti bizzat Peygamberimizin (s.a.v.) elleriyle takdim edilmiştir." der ve akabinde bize şu hatırasını naklederdi:"Sevgili Peygamberimizin Adanalı Hasan Efendi'ye icazetini bizzat ben götürdüm. Takdim ettiğimde boynuma sarıldı çok ağladı. Benim gibi bir günahkâr buna layık mı?" dedi. Bu gülistan bahçesinde gerçi yüz bin gül biter, Bu gülistandan haber vermeye bir tek gül yeter dedikleri gibi, sayılamayacak kadar pek çok söz var bu konuda.
Ev hayatında, sevgiye dayanan bir otorite vardı, cemaatiyle sürdürdüğü ilişki de olduğu gibi. Bizi sever okşar, hata ettiğimizde de asasıyla korkuturdu. Yanlışlık yaptığımızda ellerini kaldırır, vuracağı zaman yavaş yavaş indirir, okşardı adeta O nun kaşlarının çatılması bizim ve sevenlerinin, ikaz ve irşadına yeterdi. Matbu eserlerin nâdir bulunduğu devrelerde, namaz surelerini, sofra dualarını v.s. bilgileri yazarak öğretirdi bize. Her kesimden insanlar toplar, hane-i saadetlerinde ziyafetler verir, hoş sohbetler ederlerdi. Bu vesile ile gönüller telif edilir, bir araya getirilirdi. Gittiği her beldenin önemli şahsiyetlerini ziyaret ederlerdi. Bir memlekete geleceğinin haberi, ârifler tarafından daha önceden bilinirdi. İsimleri bizce mahfuz, Kayserili âşıklar, evlerine "Bu gün bizleri beklemeyin, manevî meclisin, divan heyetinin reisiyle buluşacağız." derler. Sırlarının verilmemesi hususunda bizleri çokça öğütlemişse de -şu anda bile bu baskıyı hissediyoruz üzerimizde- gönüllerde bir pürüz olmasın düşüncesiyle, siz dostlarımıza, küpün içindeki balın sadece dışına akseden sızıntılarından sunduk. Peygamberimizin (s.av.) bu âlemde seyredilişi ile ahiretteki görüntüsü bir olmadığı gibi, evliyâullahın da ahiretteki müşahedesi farklı olacaktır. Teslimiyet, muhabbet ve rabıtamızla tanışıklık meydana getirirsek şayet, hem bu dünyada hem de âhirette onlarla birlikte haşr ü cem olacağımızın müjdesi Aleyhissadât ü Vesselâm Efendimiz tarafından bizlere verilir.
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak