(Sebeblerin Hakîkî Tesiri Yok) Hadsizeserlerden yalnız cüz’î bir misâl olarak insan başı içinde bir hardal küçüklüğünde bir yerde yerleştirilen kuvve-i hâfızaya bakıyoruz. Görüyoruz ki: Öyle bir câmi kitab belki kütüphane hükmündedir ki, bütün yaşanan hayat, içinde karıştırılmaksızın yazılıyor. Acaba şu mu’cize-i kudrete hangi sebeb gösterilebilir? Beynin hücreleri mi? Basit, şuursuz hüceyrat zerreleri mi? Tesâdüf rüzgârları mı? Hâlbuki o mu’cize-i san’at, öyle bir zâtın san’atı olabilir ki; beşerin haşirde neşredilecek büyük defter-i a’mâlinden muhasebe vaktinde hatıra getirecek ve işlediği her fiillerin yazıldığını bildirmek için bir küçük sened istinsah edip, yazıp aklının eline verecek bir Sâni-i Hakim’în san’atı olabilir. İşte beşerin kuvve-i hâfızasına misâl olarak bütün yumurtaları, çekirdekleri, tohumları kıyâs et ve bu câmi küçücük mu’cizelere, sâir müsebbebâtı da kıyâs et. Çünki hangi müsebbebe ve masnua (varlık) baksan, o derece hârika bir san’at var ki, değil onun âdî, basit sebebi, belki bütün esbab toplansa, ona karşı âcizliklerini açıklıyacaklar. Meselâ: Büyük bir sebeb zannedilen güneşi; ihtiyarlı, şuurlu farzederek ona denilse: -“Bir sineğin vücûdunu yapabilir misin?” Elbette diyecek ki: -“Hâlikımın ihsânıyla dükkânımda ziyâ, renkler, harâret çok. Fakat sineğin vücûdunda göz, kulak, hayat gibi öyle şeyler var ki, ne benim dükkânımda bulunur ve ne de benim iktidârım dâhilindedir.”* Maddenin çok küçük parçalardan, atomlardan meydana geldiği ispatlandıktan sonra, fizikçiler tarafından araştırmalar sürdükçe yeni atomaltı parçacıkları, karşı madde, zıt madde gibi yeni bilinmeyenler ortaya çıktı. Atom fiziği sahasında araştırmalar sürmektedir. Evet, buradan anlaşılmaktadır ki maddenin en küçük parçası olan her bir atom, bir kâinat kadar sanatlıdır. Diğer yandan canlı varlıklarda bir hücre de atom gibi çok ayrı, hayretengiz bir dünyâdır. Bir insan hücresinin DNA’sının bile on milyon elemandan meydana geldiği, on bin kitabın ihtivâ ettiği kadar bilgi bulundurduğu bildiriliyor. Evet, bir tek DNA yumakçığında bile insan aklının idrâk edemeyeceği mükemmellikte bir nizâm ve mîzan var. Gerek makro gerekse mikro âlemdeki âhenk bize gösteriyor ki, bu hayretfezâ âlemlerde tesâdüfe yer yoktur. Ortaya bir gerçek çıkmaktadır ki bu, bu âlemleri ancak sonsuz bir ilim ve kudret sâhibinin yarattığı gerçeğidir. Evet, her zerre, her bir küme, her bir galaksi bizlere sonsuz bir ilim ve kudret sâhibinin eseri, sanatı olduklarını gösteriyorlar. Meselâ dünyâmızı saran 100 km. atmosfer tâcı. Her katındaki farklı bileşim, terkibindeki incelik, dünyânın çekim gücü ile gazların fırlama kaçış kuvvetleri, dünyânın kendi ve güneş etrâfındaki dönüşüne göre âhenkli olması, ozon perdesi ile korunması, atmosferin temizlenmesi ve korunması ancak sonsuz bir bilim ve kudret sâhibinin eseri olduğunu gösterir. Evet, tabiat misâli bir matbaadır, matbaacı değil; nakıştır, nakkaş değil; kâbildir, fâil değil; mistardır (ölçü) masdar değil (ölçü koyan). Evet, eserin, işin sâhibini bulamazsak tabiat bataklığında boğuluruz. Meselâ: Harâret ve ziyâ sana bir ayna vâsıtasıyla gelir. Sen güneşe karşı minnettâr olacakken aynayı güneş zanneder güneşi unutursan, aynaya minnettâr olursan bu bir divâneliktir. Aynen öyle de her bir canlı nebat, çiçek birer nakıştır. O nakışları kendileri yapmamışlardır. Bir Nakkaş-ı Sâni yapmıştır. Her bir meyve bir nakıştır. Bu nakşı ağaç, toprak yapamaz, onun bir yapanı vardır. Her bir şey bir Mührü Rabbânîdir. Bütün eşyâyı kendi Hâlikına isnâd eder. Allâh’ın eseri olduğunu gösterir. Demek her bir şeyde, husûsan canlılarda öyle hârika bir nakış, öyle mu’cizekâr bir sanat var ki; onu öyle yapan ve öyle mânidar nakşeden bütün eşyâyı yapabilir ve bütün eşyâyı yapan, elbette O olacaktır. Demek bütün eşyâyı yapamayan, bir tek şeyi îcâd edemez. “O gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. O bir işe hükmetti mi ona sâdece “ol” der, o da hemen oluverir.” (Bakara 117) Evet, her bir mevcut, meselâ ağaç kökünden, kök çekirdekten, çekirdek ilâhî emirden kânunlardan, ilâhî emirler “Kün” emrinden, “Kün” emri de Allah’tan sâdır olmuştur. Onun için Allah (cc) Kur’ân-ı Kerîm’de herşeyin hikmetle yaratıldığını beyan buyurmaktadır: “Şu gördüğünüz gökleri direksiz olarak O yarattı; dünyâ sizi sarsmasın diye dağları dikti; yürüyen her türlü canlıyı yeryüzüne yaydı. Gökten de bir su indirdik ki, onunla yeryüzünde her güzel ve faydalı çiftten bitkiler yeşerttik.” “İşte bunlar Allâh’ın yarattıklarıdır. Ondan başka kim ne yarattıysa gösterin bana. Doğrusu o zâlim müşrikler apaçık bir sapıklık içindedir.” “Görmedin mi, göklerde ve yerde ne varsa Allah sizin hizmetinize verdi, gizli ve açık nimetlerini size bol bol ihsân etti. Fakat insanlardan öylesi vardır ki, ne bir ilme, ne bir yol göstericiye, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücâdele ederler.” “Yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, arkasından buna yedi deniz daha ilâve edilse yine de Allâh’ın kelimeleri yazmakla tükenmez. Allâh’ın kudreti her şeye gâliptir; O’nun her işi hikmet iledir.”(Lokman Sûresi 10-11, 20, 27) Netîce, herşeyin yaratıcısı Yüce Rabbimizdir. Herşey O’na işâret ve şâhitlik ediyor.
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak