Ara

Üsküdar'da Bir Meczup, Karşılaştığı Herkese Şu Soruyu Sorar İmiş: Beni Göreniniz Var mı?

Üsküdar'da Bir Meczup, Karşılaştığı Herkese Şu Soruyu Sorar İmiş: Beni Göreniniz Var mı?

Keşke bir başkasının 'sen'i bulabilmesi kadar kolay olsaydı, insanın kendi içinde kendini bulabilmesi! Bu sebeple insan kendine sık sık “Ben kimim?” sorusunu sormalı. Zîrâ kişinin Rabbini bilmesi, kendini bilmesinden geçmektedir. 

İnsan kendisiyle alâkalı bāzı bilgileri tecrübe yoluyla öğrenebilir. Ancak bāzı bilgiler vardır ki vahye mürâcaat etmeden öğrenebilmesi mümkün değildir. Ünlü müfessir Zemahşerî bu hakîkati; “İnsan doğulmaz, insan olunur!” şeklinde ifâde eder. Efendimiz (sav) de; “Kur'ân mü'minin rûhunun ikiz kardeşidir” buyurarak, bizleri vahye yönlendirir. Kur'ân-ı Kerîm ise, bize kim olduğumuzu tüm hakîkatleri ile anlatır. Kur'ân'a göre insan her yönüyle “ahsen-i takvîm” olarak yaratılmış; göklerin, yerin ve hattâ dağların yüklenmekten çekindiği çok ağır bir görev ve sorumluluğu omuzlarına yüklenmiş bir varlıktır. Mevlâ Teālâ, bu ağır yükü kaldırabilmesi için insana pek çok kābiliyetler bahşetmiştir. İnsan, Allâh'ın; maddî ve manevî bakımdan dünyâyı îmâr etmekle görevlendirdiği “halîfe-i ruy-i zemîn”dir. Bu meziyetle birlikte insana, “esfel-i sâfilîn”e yönelme irâdesini de vermiştir. Bu çizgide insandan beklenen “Doğru İnsan” olabilme gayretidir. 

Doğru insan, hayâtın her aşamasında işine Bismillâh (Allâh'ın adı ile) deyip başlayan kimsedir.

Allah, o kadar hayâtımızın içindedir ki, O'nsuz bir adım atmak, nefes almak, karar vermek mümkün değildir. Bu bir hakîkattir. İnsan bu hakîkati kavradığı ölçüde, insanlığının farkına varabilir. Besmele, hayatta hangi iş olursa olsun, işimize yönelmezden evvel Allâh'a dönüşün adıdır. Acziyetin itirâfıdır. “Allâhım! Bu işi senin yardımın olmadan yapamam, senin verdiğin imkân, güç ve kuvvet sâyesinde bu işe başladığımı biliyorum, bu işten umduğum amaca ulaşmak için senin yardımına ihtiyâcım var!” demektir. Besmele, hayâtı Allâh'ın adıyla yaşamak kadar, bu hayâtı Allâh'ın adına yaşamanın göstergesidir. Karşılaştığımız iyi-kötü, mü'min-münâfık herkese, bu dürüst, sādık duruşu göstermektir.

Dilbilim kāidelerine göre insan kelimesi 'nisyan' kelimesinden türemiştir. Yāni insan unutan bir varlıktır. Bu bağlamda besmele, insanın sāhip olduğu tüm değerlerin, meziyetlerin, duyguların kaynağının Allah olduğunu hatırlamadır. Hayâtı, Allah ve Ahlâk bilinci ile yaşamaktır besmele… Kişi yaptığı işi Allah sâyesinde yaptığını hatırlamış, O'nun adını anarak ikram sāhibine teşekkür etmiştir. 

Doğru insan, sevgi ve kaygıları husûsunda Haşyetullâh (Allâh'a saygı) ile davranan kimsedir.

Sevginin kaynağı Allah'tır. Allah sevgisi ise sevginin kaynağıdır. İnsan Allah'tan başkalarını da sevebilir ancak hiçbir şeye Allâh'ı severmiş gibi sevgi besleyemez. Yaratılmışları Allâh'ı sever gibi sevmek, nitekim sevgiye haksızlıktır. Unutulmamalıdır ki, Allah'tan gayrısını Allâh'ı sever gibi sevmek, sevgiyi tutkuya dönüştürür. Sevgi kişiyi özgürleştirirken, tutku ise tutuklar! Kula kulluk yoluna sokar. Böylelikle insan hem kendi değerini, hem muhâtabının değerini berbât eder. 

Mevlâ Teālâ'yı hakkıyla seven, bu sevginin üzerine titrer. Kur'ân-ı Kerîm bu kimseleri “müşfikûn” olarak isimlendirir: “…ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler…” (Enbiyâ, 21.) 

Doğru insanın kaygısı da bu minvâlde şekillenir. Hakîkatte Allah korkusu, “Ya O'nun sevgisini yıpratırsam” mânâsında “İlâhî sevgiyi yıpratmaktan korkmak!” olarak nitelendirilir. Bu korkunun Kur'ân'da ifâdesi haşyettir. Unutulmamalıdır ki; Allah dışında korktuğumuz her şey, korkumuzu istismâr eder. Bunu bize silah olarak kullanır. Yalnızca Mevla Teālâ, insanın korkusunu istismâr etmez!

Doğru insan, sükûtu tefekkür olan kimsedir.

Mevlâ'mızın isimlerinden birisi de “es-Semî”dir. O her sözümüzü işitir. Her kelimemiz kaydedilir. Bu sebeple mü'min, diline sāhip çıkan, kendisini sükût bürümüş kimsedir. Hakk dostlarından Fudayl bin İyaz hazretlerine, 'Neden çok sükût ediyorsunuz?' diye sorulunca şöyle cevap vermiştir: 

“Ben Kur'ân ve Sünneti okudum; Allah bir kuluna hayır murâd ederse, onun için amel yollarını açar, çok konuşma kapısını kapatır. Bir kuluna da şer murâd ederse, onun için amel yollarını kapatır, çok konuşma kapısını açar. Bu sebeple çok konuşmaktan uzak duruyorum…” 

Yine, Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin yaşadığı şu hâdise ne kadar câlib-i dikkattir:

Bir zamanlar, Şam taraflarında yürürken ağaç altında namaz kılan bir genç gördüm. Selâm verdim. Selâmımı aldı, lâkin başka bir şey söylemedi. Merakla ona bakınca, yere şunları yazdı:

Konuşmaktan lisânımı men ettim. Çünkü o, belânın hedefi, kalbin vefâtının câlibidir. Rabbini zikredici ol! O'nu hiç unutma, bütün hallerde ona hamd et! 

Bāzı Hakîm zâtlar; “Susmakta yedi bin hayır vardır, bunlar yedi cümlede toplanmıştır.” buyururlar:

  1. Hiç yorulmadan yapılan ibâdettir.
  2. Hiçbir ziynete ihtiyaç duymadan elde edilen süstür.
  3. Hiçbir idâreciye muhtaç olmadan elde edilen devlettir.
  4. Duvarsız kaledir.
  5. Hiç kimseye itibâr etmeden elde edilen zenginliktir.
  6. Kişide bulunan hafaza meleklerini dinlendirmektir.
  7. İnsanın ayıplarını kapatmasıdır. 

Doğru insan, gördüğü her güzelliği Allah'tan bilen kimsedir.

İnsanın Allah karşısında, Allâh'ın muhteşem yaratıcılığı, görkemli sanatı karşısında alacağı tek vaziyet vardır; hayranlık. Mevlânâ hazretleri bu makāmı “Hayret Makāmı” olarak adlandırır. Hayret etmek, fark etmek demektir. Mevlâ'mızın büyüklüğünü bilemeyen, fark edemez. Fark edemeyen ise hayret edemez. 

Müslüman geleneğinde, görülen her göz kamaştırıcı güzellik karşısında mü'min hayretini “Mâşâallâh” ile ifâde eder. Bu, görülen her güzelliğin arkasında Mevlâ'mızın oluşunun itirâfıdır. Yāni, bu gördüğüm şey, ancak Allâh'ın sanatıdır demektir. Bu, görülen her güzellik üzerinden, o güzelliğin asıl sāhibine bir teşekkür ve tefekkürdür. Bu husus âyet-i kerîme'de şöyle ifâde edilmektedir:

Bağına girdiğinde ‘Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allâh'ındır’ deseydin ya! (Kehf, 39.) 

Velhâsıl, insan “Ben Kimim?” sorusunu vahiy penceresinden sorduğunda, kim olduğunu ve nasıl olması gerektiğini her bir âyette görecektir. Kur'ân; insanı insan kılan yegâne rehber, şaşmaz pusuladır. Ne mutlu Kur'ân ile kendisini keşfedenlere! Ne mutlu kendisini bilip, Allâh'a dönenlere..!

 

Ekim 2022, sayfa no: 21-23

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak