Ara

Teslim Olan Halîl Olur Mâsivâya Bağlanıp Kalmak Bir Zulümdür / Talha Odabaşı

Teslim Olan Halîl Olur  Mâsivâya Bağlanıp Kalmak Bir Zulümdür / Talha Odabaşı

Mâsivânın ötesi/mâverâsı olmadığı için mâsivâya bağlılıkta söz konusu olan sadece tutkudur; gelip geçici bir hevestir. Mâsivâya aldanan tutulup kalır, karâr kılar ve öteye geçemez. Mâsivâ aşılacak menzilleri olmayan hayâlî bir perdedir. Ölümcül ancak albenili bir örümcek ağı gibidir bu perde. Şeytanın ördüğü bu ağa takılıp kalan sâlik, şeytanın zehirli oklarıyla uyuşup kaldığında maksûduna eremez. Bu yüzden bir Allah Dostu der ki: “Mâsivâya tutulup kalmak (taalluk), salik için çok kuvvetli ve azîm bir perdedir. Bundan kurtulmak ise vuslat kapısını açan bir anahtardır.”1  Perdelerin en tehlikelisi, zulmeti aşikâr olmayan ve haddi zatında nûrânî olduğu halde maksûd-i bizzât olan Allâh’ın rızâsı için kullanılmadığından dolayı zulmete dönüşen haller ve amellerdir. Cihad bir nurdur ancak cesaret gösterisi olarak yapılırsa zulmete dönüşür. İlim bir nurdur fakat bilgiçlik taslamak için kullanılırsa zifiri karanlık bir perde olur. Yoksullara ve muhtaçlara yardım etmek bir nurdur ancak cömertlik gösterisine dönüştüğünde aşılamayan ve boğan bir perde olur. Aldanmışlar, bocalayıp durdukları bu girdap içinde sonsuz nimetlere erdiklerini sanırlar. Fakat herşeyin apaçık ortaya çıktığı sorgu gününde “Sen bunu benim için yapmadın ki! Yalan söylüyorsun!”2 itâbını duyduklarında, nur sandıkları halin veya amelin aslında bir zulmet olduğunu anlayacaklardır. Keşke o güne kalmadan mâsivânın maksûd olamayacağını anlayabilsek! “Kim bu dünya hayatını ve onun güzelliklerini arzu eder ise, çalışmalarının karşılığını bu dünyada onlara tam olarak veririz ve bu konuda kendilerine hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Fakat âhirette, onların payına düşen tek şey ateş olacak! Bu dünyada oluşturdukları (ve ebediyen yıkılmaz zannettikleri saltanatları, âhireti kaybetme pahasına elde ettikleri güç, servet, makam, şan, şöhret) orada hiçbir işe yaramayacak ve yapıp ettikleri (sözde iyilikler doğru bir inanç ve niyetten yoksun olduğu için) boşa gidecektir.”3 MÂSİVÂ BAĞINDAN KURTULUŞ YOLU: TESLİMİYET Ehlullah, kulu tutup bağlayan ve Allah’tan alıkoyan engellere alâik (علائق) der. Alâik, Hak yolcusunun bağrına saplanan kancalar gibidir; ona asıldıkça asılır ve hiç bırakmaz. Bu yüzden mâsivâ bir yüktür ve kurtulmak gereken bir bağdır. Gerçek Hak yolcusu bağrındaki bu kancaları söküp atmalıdır. Hatta öyle bir hal kazanmalıdır ki, alâik onun gözünden silinmeli, hayatından kaybolmalı ve yok hükmünü almalıdır. Bunun tek çaresi ise alâikin de Rabbi olan Allâh’a teslimiyettir. Kalbi selamete erdirmenin, Kur’an diliyle söyleyecek olursak kalb-i selîme ermenin yolu mâsivâ bağlarından kurtulmaktır. Çünkü bize öyle geliyor ki, her bir mürşidin ve müridin kendi manevî seyri, tecrübesi, ilmi ve gayreti neticesinde Allâh’a ulaştıran yol diye bulduğu özellikleri inceleyecek olsak, zahirde farklı şekillerde görünseler de, bunları imbiklerden geçirip damıttığımızda elde ettiğimiz saf mananın teslimiyet olduğunu görürdük. Teslimiyet kulluğun diğer adıdır. Kulluk ve teslimiyet, sadece Allâh’a bağlı ve muhtaç olmayı gerektirir. Kendisini Allah’tan müstağnî gören yani Allah’la tüm bağlarını koparan azgınlaşıp tuğyana düşer; buna karşılık kendisini sadece Allâh’a muhtaç gören herşeyden müstağnî olur.  “Kim sıdk ile Allâh’ı talep ederse O’nu bulur. Kim de O’nu bulursa, O’nun varlığı hakikat yolcusunu herşeyden müstağnî eder.”4 Teslimiyet Konusunda Örneğimiz Allâh’ın Halîl’i ve Habîb’i Muhammed Mustafa’dır (aleyhisselâm) Halîl-i A’zam5 Efendimiz Muhammed Mustafa’nın gece ve gündüz nafile ibadetlerinde, rüku, secde ve kıyamında, istirahat için uzandığında ve yolculuklarında dile getirdiği ancak hal ve tavırlarıyla aslında her anında fiilî olarak ettiği dualarında geçen muazzam cümlelerinden birisi şöyledir: “Allahım! Özümü/tüm varlığımı sana teslim ettim, yüzümü/yönümü sana döndüm, tüm işimi sana ısmarladım!”6  Habîb-i Ekrem7 Efendimiz, Cenâb-ı Allâh’ı en iyi bilen olduğu için takva, dostluk (halîl olma), sevilme (habîb olma), seçkinlik (has kul olma) ve teslimiyet gibi özellikler bakımından da en zirvededir. İmam Gazâlî, bir kimseyle kurulan münasebetin hangi aşamalardan geçtikten sonra candan bir dostluğa (hullet / halillik) dönüştüğünü şöyle sıralamaktadır: Marifet (tanıma, bilme) – sohbet – uhuvvet (kardeşlik) – muhabbet (muhabbet) ve candan dostluk (hullet)8. Aslında bu süreçler birbiriyle girift ve birbirini destekler mahiyettedir; birini ne kadar çok tanıyorsanız o kadar çok seversiniz, ne kadar severseniz o kadar çok onunla olmak istersiniz; dostluğunuz ne kadar pekişmişse o kadar da teslim olursunuz. İmam Gazâlî’nin insânî ilişkiler için işaret ettiği bu aşamalar, kardeşlik özelliğini dışarıda tutarsak, kul ile Allah arasındaki ilişkide de bulunmaktadır; kul Rabbini ne kadar çok tanırsa O’nu o kadar çok sever; O’nu çok sevince varını yoğunu, düşüncelerini niyetlerini, malını canını hasılı her şeyini O’na teslim eder; gözü O’ndan başkasını görmez ve gönlü O’ndan başkasına açılmaz. Bu da şirkten, bidatten, nifaktan ve günahlardan uzak cihad dolu bir hayat sürmeyi sağlar. Böyle bir hayatı en mükemmel şekilde yaşayan Resûlullah’tır. Bu kemâle istinaden Cenâb-ı Allah, O’nu (aleyhisselâm) halîl edinmiştir9. Hullet, sevginin kalbe hiç boşluk bırakmayacak şekilde tam olarak işlemesi ve kalbi tümüyle bürümesidir. İşte Cenâb-ı Hakk’ın heybeti ve bu heybetin sırları; gaybın ve marifetin gizli hazineleri, Resûl-i Ekrem’in gönlünde öyle bir yer etmiştir ki, o gönülde Allah’tan gayrısına nazara mecal kalmamıştır10. İşte bu makam, teslimiyetin tarif edilemez ve doyumsuz olduğu noktadır. Rabbimiz, her hususta olduğu gibi teslimiyette de bize örnek olan aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Efendimiz’e ittiba etmeyi nasip eylesin! Dipnotlar: [1] el-Kevâkibü’d-dürriyye, s. 414. 2 Müslim, İmâret, 152, HN: 1905; Tirmizî, Zühd, 48, HN: 2383. 3 Hûd, 11/15-16. 4 İbn Kayyim, Tarîku’l-hicreteyn, s. 90. 5 İbn Allân, Muhammed, Delîlü’l-fâlihîn li-turuki Riyâzi’s-sâlihîn, I/31. 6 Buhârî, Deavât, 9, HN: 6325. 7 İbn Allân, Muhammed, Delîlü’l-fâlihîn li-turuki Riyâzi’s-sâlihîn, I/31. 8 Gazâlî, İhyâ, II/1199. 9 Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, Bâb 1, HN: 2383; Buhârî, Fedâilü’s-sahâbe, 5, HN: 3656. 10 İbn Allân, Muhammed, Delîlü’l-fâlihîn li-turuki Riyâzi’s-sâlihîn, I/31.  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak