Ara

Tarîkat-ı Âliyye ve Mürşid-i Kâmiller

Tarîkat-ı Âliyye ve Mürşid-i Kâmiller

Nefsin binâların yıkar
Kılıçla demini döker
Mahşerde evlâdın çeker
Peşine kurbân olduğum

Kıymetli kardeşlerim!

Şerîat da tarîkat da yoldur. Şerîat yolundan cennete, tarîkat yolundan Allâh’a vuslat gerçekleşir. Tarîk, şiddetle ayak vurulan yer demektir. Hâcer vâlidemizin ayağı gibi sâbit ayak gerektir bu yolda yürümeye. Tarîkat yolunda, kendi nefsimizden başka bir mürşide gönülden bağlanmamız şarttır. 

Şerîat yolunda ibâdet ü tâat etsek de nefsimizi aradan çıkaramayız, dolayısıyla da amellerimiz sâlih olup Hak katına erişmez. Tarîkat yolunda yürümek için her hususta kendisine itâat edeceğimiz bir mürşid-i kâmile bağlanırız. Sâdık müritler bilir ki Allâh’a giden yol, insanın derilerini kavlatır, ciğerlerini parçalar, bellerini büker, uykusunu kaçırır, kalbini titretir, gönlünü eritir. Bunun için şâirler, tarîkatı menzilleri uzun ve çok olan bir yola benzetmişlerdir: 

Bu yol uzaktır
Menzili çoktur
Geçidi yoktur
Derin sular var

Derin sularda boğulmamak için üstadlarımızın emirlerini tutmak gerekir. Sâmî Efendi Üstâdımız (ks) buyururlardı ki: ‘Gönlünde âhiret kaygısı olan kişi deliksiz uyku uyuyamaz.’ Şimdi kendimizi bu târiflere göre ölçüp biçelim. Ona göre Allâh’a giden yolda, Tarîkat-ı âliyyede ne kadar adım attığımızı hesap edelim.

Sorsalar, mürşidime bağlıyım deriz, beni Allâh’ıma o götürecek deriz ama bununla berâber derin gaflet uykularından uyanamıyoruz. Demek ki muhabbetimiz eksik. Muhabbet eksikliğinin sebebi ise edeb noksanlığıdır. Edebsiz insan tarîkatta yol alamaz. 

Şu girdiğiniz yol, alelâde bir yol değil; burada her şey Resûlullâh’ın (sav) onayından geçiyor. Bizim de bu edeble, ona göre yaşamamız lâzım. Sâmî Efendi Üstâdımız derdi ki: ‘Bazı ihvânımız var; ne o bizden ne biz ondanız.’ ‘Bu yola muhabbetle gelin. Başka türlü yol alamazsınız.’ 

Mânevî hâllere vâkıf bir zât bir gün Sâmî Efendi Üstâdımıza ihvan kardeşlerinden birinin durumunu sorar. Üstâdımız bu zâta iki topluluk gösterir. Biri ihvan topluluğu, diğeri ise tarîkatta olmayanların topluluğu. ‘Bak bakalım, o sorduğun kişi nerededir?’ buyururlar. 

O zât bakar ki kardeşi ihvanların içinde değil; diğer topluluğa karışmış. Onların sözünü tutuyor. Onların sohbetlerinden zevk alıyor. Onların edeb dışı hâllerini âdet ediniyor… Bunun üzerine Sâmî Efendi Üstâdımız ‘Sorduğunuz kişi zâhiren yola girmiş ama mânen girememiş.’ buyuruyorlar. 

Bu yol, Tarîkat-ı âliyyedir, çok yüce bir yoldur. Bu yolda büyükler ile yarış yapılmaz. Büyüklerin sözlerinin dışına çıkılmaz. Gönle büyüklerin muhabbetinden başka muhabbet konulmaz. Önce mürşidine sorup sonra kendi kafasına göre iş yapılmaz. 

Bu hâller insanı geriye götürür. Bin bir zahmetle elde ettiği hâllerini insana kaybettirir. Bu yolda en çok mürşid-i kâmilin zâhirî hâllerine takılanların ayağı kayar. Onları kendileri gibi nefsinin esîri insanlar sanıp da tān ederek âhiretlerini berbât eylerler. Sanırlar ki mürşid-i kâmil olmadan da Allâh’a giden bir yol vardır. Mürşid-i kâmilin her an onları imtihân ettiğinin farkında olmaz da edeb dışı sözler sarf ederler. 

Teslîmiyeti ve muhabbeti tam olanlara imtihan tesir etmez. Bağı bostanı sel götürse, muhabbetli ihvan, ocağının başında oturup ısınmaya devâm eder. Çünkü her şeyin Hak katından olduğunu ve kendisinin hayrı için yere indiğini bilir. Dışarının karını, soğuğunu, fırtınasını, yağmurunu hissettirmeyen evinin dört duvarı, mürşid-i kâmilin tasarruf gücüdür. Tarîkat-ı âliyye budur...

Allâh’ımızın hakkımızdaki takdîrinin güzelliğini kavramamız için verilen imtihanlardan dizimiz bile kanamadan çıkmamızı sağlayan yolun adıdır. Ama bu nimetin kıymetini çok az kimse bilir; ekserîsi bu nimetin kıymetini bilmezler. 

Mürşidin seni Allâh’a götürmeye çalışıyor, sen ona demediğini bırakmıyorsun. Bazı ihvan var ki biz yirmi senedir adını defterde tutmaya çalışıyoruz, o zorla kendini Resûlullâh Efendimiz’in (sav) defterinden sildirmeye uğraşıyor. Allah boşu boşuna bu âlî yolu çiğnetmesin kimseye. Zararı yedi ceddine kadar varır ulaşır -mâzallah-. 

İhlâs, edeb ve muhabbet azığımızı Mevlâmız kâfî eylesin. Bizleri Habîb’inin vârislerinin gözünden gönlünden düşürmesin. (Âmîn) 

Hamd olsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a!

Ekim 2024, sayfa no: 42-43 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak