Ara

Takvâ İle Allah (cc) Yolunda Çalışmak

Takvâ İle Allah (cc) Yolunda Çalışmak

Takvâ İle Allah (cc) Yolunda Çalışmak
Kalemdar (ks)

‘Yâ eyyuhellezîne âmenû, ittekullâhe vebteğû ileyhi’l-vesîlete ve câhidû fî sebîlihî lealleküm tüflihûn.’1

Kıymetli kardeşlerim!

Bizi yoktan var eden, varlığından haberdâr eden Hâlik-ı zülcelâlimiz, âyet-i celîle-i cemîlesinde ne buyuruyor sıdk ile dinleyelim.

‘Ey şeref-i îmanla şerefyâb olan kullarım’ diye nidâ ediyor. Allah bizi yarattı, fakat başıboş bırakmadı. Rehbersiz olmazdı, peygamber gönderdi. Peygamberimiz’in (sav) eline, kalbine Kur’ân-ı Kerîm’i verdi. Kur’ân’la bizi dâvet etti: Hayır belli, şer belli; zarar belli, kâr belli. Cehennem belli, cennet belli.

Âhirette Rabbimiz cehennemliklere: ‘Ben bu hakîkatleri dünyâda size duyurmuştum. Îtirâz edecek mâzeretiniz yok. Nefsinize uydunuz, kendinizi cehenneme lâyık ettiniz. Rasûlullâh’ın (sav) peşine düşmediniz de şeytânın peşine düştünüz’ diyecek.

Kardeşlerim! Şeytânı bırakalım, Allâh’ımıza uyalım. O’nun gösterdiği yolda gidelim inşâallah.

Rasûlullah Efendimiz (sav) irşad görevini ortada bırakmadı. Sıddîk-ı âzama devretti. Ömeru’l-Fâruk’a devretti. Osmân-ı Zinnûreyn’e, Aliyyü’l-Murtazâ’ya devretti. Kutb-ı cihanlara, gavsü’l ‘azamlara, kutbu’l-aktablara, şimdiye gelinceye kadar, zâhir ve bâtın âlimlerine devretti. Rabbimiz o yoldan gitmeye bizi muvaffak kılsın, âmîn.

Es’ad-ı Erbilî (ks) Hazretleri: ‘Aklın karşısında nefis ve şeytan gibi iki düşman var. Namazda, evde, işlerinizdeki huzursuzluğunuz hep onlar sebebiyledir. Çünkü şeytan îmânımızı yok etmek, bizi cehenneme götürmek ister’ buyuruyor.

Peygamberimiz (sav), Tebuk seferinden dönerken: ‘Şimdi, küçük cihaddan büyük cihâda dönüyoruz2 buyurdular. Küçük cihadda İslâm düşmanlarıyla savaşırken ölürsek şehîd oluruz, öldürürsek gâzî. Amma büyük cihad diye ifâde buyurulan mücâhedede, düşmanı öldürürsek gâzî-i ekber oluruz; o bizi öldürürse, Allah koru­sun, îmansız gideriz. O düşman içimizdeki nefistir.

Tekrar baştaki âyet-i kerîmeye dönüyoruz. Mevlâ’mız buyuruyor: ‘Ey îmân eden kullarım! Allah’tan korkun! Yasaklardan kaçı­nın! Allah’tan sakındığınız belli olsun! Ve Allâh’a yaklaşmak için ve­sîle arayın! Muhabbetullah kalbinize yerleşsin.’3

Hadîs-i kudsî’de: ‘Ben yere göğe sığmam, takvâ sâhibi mü’minin kalbine sığarım4 buyuruluyor. Kalp, âlem-i ekberdir.

Ve câhidû fî sebîlih (Allah yolunda cihâd edin!). Cihad üç türlü­dür: Kâfirlerle cihad, şeytanla ve nefisle cihad. Bunları hak­kıyla yerine getir ki takvâ sâhibi kullardan olasın ve kurtuluşa ere­sin.

Ancak takvânın alâmetleri var. Öyle kuru lafla muttakî olunmaz. Önce lisânımızı gıybetten muhâfaza edeceğiz. Az yiyip, az konuşup, az uyuyacağız. Allah velîlerinin izini tâ­kip eden tasavvuf erbâbına, altı saatten fazla uyumak doğru ol­maz. Doyana kadar yemek doğru olmaz. Abdestsiz yatmak doğru olmaz. Her bulduğunu yemesi de doğru olmaz.

Takvâ sâhibi, lisânını gıybetten, kalbini sû-i zandan muhâfaza eder.

Takvâ sâhibi, kibirden, gururdan ve başkalarını hakîr görmek­ten kaçınır.

Yalan söylemekten, hıyânetten, hâsılı bütün yasaklardan sakı­nır ve İlâhî emirlere riâyet eder. Her işinde Allah’tan korktuğu bel­li olur.

Hz. Ömer (ra) Efendimiz, Hakk Teâlâ Hazretleri’nden pek ziyaâde korkardı. Muhabbetullâh’a mazhardı. Bâzan Kur’ân okurken bayılır, günlerce hasta yatardı. Hattâ bir gün içini kaplayan haşyetullâh/Allah korkusu üzerine, eline yerden bir saman çöpü alarak şöyle demişti: ‘Keşke unutulmuş gitmiş olaydım (nesyen mensiyye). Keşke annem beni hiç doğurmasaydı. Keşke şöyle bir saman çöpü olsaydım.’5 Hâlbuki kendisi cennetle müjdelenmişti. Allah kor­kusu, böyle fazîlet sâhibi yapmıştı onu.

Bizim hâlimiz ne olacak acabâ?

Hz. Ömer bu kadar korkarsa biz ne yapmalıyız? Fakat bizlerde o mesûliyet duygusu kalmamış. Kalbimizin üstü kabuk bağlamış. Günah üstüne günah işleye işleye, helâl-haram demeden yağlı lokmaları yiye yiye, öğüt tesir etmez olmuş.

Allâh’ımız bizleri haramlardan muhâfaza buyursun! Kalbimize, rikkat ve incelik versin!

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a (cc)!

Dipnotlar:
1 Mâide, 5/35.
2 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. I, s. 511.
3 Mâide, 5/35.
4 Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. II, s. 99.
5 İbnü’l-Cevzî, a.g.e., c. I, s. 118.

Ekim 2019, sayfa no: 36-37

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak