Ara

Sûfînin Erbaini

TASAVVUFTA KIRK HÂL ve MAKAM Halktan Hakk’a Sığınmanın Girizgâhı: ‘Halvet ve Uzlet’ Abdullah Sivaslı   Erba’în-i halvetin ‘aşkında ‘uzlet bekleyüp ‘İlm ü ‘irfân iklîmin seyrân iden sırdânîyüz1   Günlük telaş, dünya endişesi ve vücudun/bedenin ihtiyaçları peşinde koşmak gibi hususlar bireyin/sâlikin gönül ve ruhuna tam bir teslimiyetle yönelmesinin önündeki engellerdendir. Kişi, yaratılış gayesini ve hayatının bu gayeye uygun olup olmadığını sorgulayarak bu konuda kendisini çek edebilmesi için zaman zaman bahsedilen koşuşturmaca ve endişelerden uzaklaşma ihtiyacı hisseder. Sûfîler, dünya-ahiret dengesini göz önünde bulundurarak hayata anlam katabilmenin ön hazırlığı olarak uzlet ve halvet süreçlerinin önemini sıklıkla vurgulamışlardır. Sûfîler, uzleti ‘halkın arasından süresiz uzaklaşıp yalnızlık ve inzivayı tercih etmek’ şeklinde tanımlamıştır. Onlara göre, mânevî ilerleme için kişi maddî varlığından uzaklaşmalı ve bütün benliğiyle Hakk’ın rızasına kendisini endekslemelidir.2 Necmüddin-i Kübra’nın da ifade ettiği gibi uzlet, tıpkı bir ölü gibi başka insanlarla beraber yaşamaktan, inziva ve halvet yoluyla yüz çevirmek demektir.3   Sûfîler, üçüncü bir şahsın olmadığı âşık ile mâşukun baş başa olduğu ve nefsin direncini kırmak için çeşitli riyazet uygulamalarının söz konusu olduğu uzlet sürecini ifade için ‘halvet’, ‘çile’, ‘inziva’, ‘infirad’, ‘vahdet’ ve ‘erbain’ gibi kavramları da kullanmışlardır. Onlara göre, ‘Halvet’ kısa süreli yalnızlığı ifade den bir kavram ve ‘Çile’ Farsça bir kelimedir ve ‘kırk günlük halveti’ ifade için kullanılan bir tabirdir. ‘Erbain’ ise, kırk günlük halvetin Arapçadaki karşılığını ifade etmektedir. Neticede bu kavramların tamamı da sâlikin sevdiği ile baş başa kaldığı ve nefsini ruhunun emrine vermek için ihlas ve gayretle rabbine yöneldiği süreçleri ifade için kullanılan kavramlardır.   UZLET VE HALVETİN REFERANSLARI Kur’ân’da Hz. Musa’nın Tur Dağı’nda ‘Kırk Gün’ halvetten sonra vahiyle dönmesinin anlatıldığı pasajlar sûfîlerin uzlet/halvet uygulamaları için referans gördükleri ayetlerdendir.4 Bu ayetler gibi Hz. Peygamber’in (sav) peygamberlikten önceki uzleti, ‘Kâbe’yi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim’in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail’e ahd verdik’5 ve ‘Mescitlerde itikâfa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar diye ayetlerini böylece apaçık bildirir’6 gibi emirlerle Allah Teâlâ tarafından itikâf ile emredilmesi ve Hz. Peygamber’in (sav) uzlete/halvete dair birçok hadis-i şerifi bu konuda sûfîlerin görüşlerini şekillendiren referanslardır.7 Hz. Peygamber’in (sav) bu konudaki şu hadis-i şerifi bu konuda dikkat çekicidir: Hz. Peygamber’e insanların en faziletlisi sorulduğundaMalı ve canı ile Allah yolunda cihad eden kişidir’ cevabını vermiştir. ‘Sonra kimdir?’ denilince ‘Bir vadide uzlete çekilip Rabbine kulluk eden ve insanları, kendi şerrinden koruyan kişidir’ buyurmuşlardır.’8   Uzlet/halvet uygulamalarının neredeyse bütün peygamberlerin bir uygulaması olması9 sûfîlerin bu konuya olan ilgilerini daha da artırmıştır.10 Özellikle nefsi ıslah yöntemiyle mânevî ilerlemeyi bir yöntem olarak belirleyen sûfîler, uzlet/halvet uygulamalarına büyük önem vermişlerdir. Tasavvuf tarihi içerisinde ‘Halvetîlik’ gibi bir yolun tesis edilmiş olması sûfîlerin bu konuda ne denli hassas bir tavra sahip olduklarını göstermesi bakımından yeterli bir örnektir.11 Kur’ân ve Sünnet’in verilerinden hareket eden sûfîler uzlet/halvet uygulamalarını genellikle ‘Kırk Gün’ olarak belirlemişlerdir.12   UZLET VE HALVETİN AMAÇ VE KAZANIMLARI Sûfîler, özel bir mekânda belli usuller çerçevesinde belli bir süre içerisinde kalarak Allah Teâlâ tarafından halvetle/uzletle terbiye edilen Muhammedî ruhtan aldıkları pay oranında mânevî bir ilerlemeden bahsedilebileceği kanaatindedirler. Onlara göre sâlik, Muhammedî nurdan istifade edebildiği kadar aşkın doyumsuz sahilinde yol kat edebilir.13 Edirneli Nazmi Efendi’nin şu sözleri sûfîlerin dünyada gerçek anlam ve huzurun uzlete/halvete bağlı olduğunu yönündeki kanaatlerini ifade etmektedir: Cihānda bir sürūr ile ĥużūra düşmek isterseñ     Ķana’at ķıl ferāġat birle var bir cāy-ı ‘uzlet bul14   Tasavvuf erbabı, halvet/uzlet uygulamasıyla duyu organlarını çeşitli tasarruflardan uzak tutmayı amaçlamıştır. Onlara göre uzlet/halvet, insan ruhunun kendileriyle denendiği her türlü afet, fitne ve belalarla güçlenmesini, kötü özelliklerinin terbiyesini ve denetim altına alınmasını sağlamaktadır. Ayrıca onlar, halvetin/uzletin, nefsi şehvetten uzaklaştıran bir uygulama olduğunu da ifade etmişlerdir.15   Sâlik, halvette/uzlette gönlünü rabbine bağlayarak bu süreci en verimli şekliyle değerlendirmelidir. Az yeme, az uyuma, çok zikir ve tefekkürle nefsinin tasallutlarından kurtulmalıdır. Gönül dünyasını ağyar/Allah Teâlâ’nın dışında her şeyden temizlenmiş olarak bu süreci anlamlı kılmalıdır. Sûfîlerin ifadesine göre celvet/halk arasında olmak uzletsiz olmaz. Uzlet himmetin, himmet ise tevfikin eseridir. Yani riyazetle kalp gözü açılan ve kalbi saflaşan sâlik başarıya halvet/uzlet sürecindeki samimiyetiyle ulaşabilecektir. Bu durum ise Allah Teâlâ’nın kuluna bahşettiği en büyük nimetine giden yolu ifade etmektedir.16   SONUÇ Rabbine doğru mânevî yolculuğunu/Seyr u sülûkünü gerçekleştiren sâlikin bu yolculuğunun girizgâhını ifade den uzlet/halvet uygulamaları geçmişte olduğu kadar günümüzde de önemini muhafaza etmektedir. Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla etkilediği günümüz insanının da kendine dönmesi, kendisinin farkında olması ve sorgulayıcı bir mantıkla hayatını şekillendirebilmesi için uzlet/halvet uygulamalarına ihtiyacı vardır.17 Alabildiğine ihtişamlı binaların etrafımızda yükseldiği günümüzde fiziksel olarak daha dar mekânlarda riyazet uygulamalarıyla nefsine boyun eğdirme gayretleri modern insanın daralan ruhuna genişleme imkânı sunacak bir fırsat niteliğindedir.18 Çünkü, sûfîlerin de ifade ettiği gibi uzlet/halvet, ömür boyu bir köşeye çekilip yaşamını bu minvalde geçirmeyi değil kişinin varlık sebeplerinin farkına varıp halkla bütünleşebilmesini sağlayacak bir farkındalık sürecini ifade etmektedir.19 Çalışmamızı halvetin insanın psikolojik yönü üzerindeki derin etkisine dikkat çeken Sühreverdî’nin şu tespitleriyle noktalamak istiyoruz: ‘Âdemoğlunun kendini Allah’a ibadete vererek her şeyiyle O’na yönelmesi ve gündelik maişet endişesinden sıyrılması, onu içinde bulunduğu bu hicaplardan kurtarır. Perdelerin zail olması ölçüsünde bütün ilimlerin kaynağı ve merkezi demek olan huzur-ı İlahi’deki kurb menziline yaklaşır. Erbain tamamlanınca bütün hicaplar zail olarak ilim ve marifet             ona doğru akmaya başlar.’20   Not: Dipnotları görmek için www.yenidunyadergisi.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak