Kıymetli kardeşlerim!
Sahâbe Efendilerimizin ve büyüklerimizin hayatlarını iyice gözden geçirelim ve onların hayatlarından gerekli dersleri alalım. Çünkü bu dünyâda onlar bizler için güzel birer örnektir. Bu sohbetimizde sizlere kısaca çâr-ı yâr-ı güzîn ve Peygamberimiz’in(sav) torunlarının İslâm ümmeti için ne kadar fedâkârlıklara katlandıklarından bahsedeceğim. İnşâallah ders alır, istifâde ederiz de Müslümanların bugünlere pek kolay gelmediklerini anlarız.
Hz. Ebûbekir Efendimiz ile başlayalım. Hicret yolunda Peygamber Efendimiz ile berâberler. Sıddîk-ı Ekber bir önden gidiyor, bir arkadan. Efendimiz(sav) bu duruma şaşırıyor ve soruyor:
- Ne oluyor yâ Sıddîk! İkide bir, bir öne, bir arkaya gidip geliyorsun?
- Yâ Rasûlallah! Önden, hayvanlar gelir parçalar diye, arkadan kâfirler gelir diye korkuyorum. Bir darbe olursa, ilk kılıç bana gelsin istiyorum. Sana yeter ki bir şey olmasın.
Buradan çıkarmamız gereken ders, şeyhimize teslîmiyette Hz. Ebûbekir gibi olmak. İşte o zaman füyûzat-ı İlâhî akar -biiznillâhi Teâlâ-.
Medîne devrinde Efendimiz(sav), Hz. Ebûbekir’e(ra) şöyle buyuruyor:
- Yâ Sıddîk! Halk senden şikâyet ediyor.
- Neden yâ Rasûlallah!
- Ciğer doğrayıp, kaynatıp, pişirip yiyormuşsun da başkalarına yedirmiyormuşsun! Komşu hakkını bilmez misin? Üzerinde, dört cihetinden kırk komşunun hakkı var.
- Yâ Rasûlallah! Yemine hâcet yok. İki aydan beri evimde ateş yanmaz. Sırf hurma yiyoruz. Ben nereden ciğer bulup da kaynatmışım sonra da yemişim?
Cibrîl-i Emîn geliyor ve meseleyi îzâh ediyor:
- Allah korkusundan Sıddîk’ın ciğerleri büryan oldu. Siz, o kokuyu duyuyorsunuz, yoksa dışardan bir et ya da ciğer kokmuş değil.
Sıddîk-ı Ekber ‘Hû’ dediği zaman ciğer kokusu yayılırmış etrafa.
Hz. Ömer(ra), -Şefâatine nâil et yâ Rabbi- sabah namazına giderken azılı bir kâfir tarafından, karnı yarılarak şehit edildi. Cerrahlar yarasını iyileştirmek üzere iken Hz. Ömer:
- Ben öğle namazını kılacağım, diyor. Doktorlar:
- Yâ Ömer! Yerinden hiç kıpırdama, yaran derin, durumun daha da kötüye gidecek diyorlar.
- Bir namaza bin tâne Ömer kurbân olsun. Namaz için ölecekmişim, ne olur sanki?
Hz. Osman’ın(ra) başına gelen ise, ciğerlerin dayanamayacağı bir hâdise. Kur’ân-ı Kerîm okurken, düşmanlar evinin penceresinden girip “Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.” (Bakara 2/137.) âyetinin üzerine kanını akıttılar. Öylece şehit oldu.
Hz. Ali’yi deve boğazlar gibi boğazladılar. Hz. Hasan Efendimiz’i(ra) zehirlediler. Hele Hz. Hüseyin Efendimiz’in(ra) şehâdeti içimizi daha da çok yakıyor. “Siz İslâm’ız diyorsunuz da bize muhâlif oluyorsunuz. Rasûlullâh’ı, babamı unuttunuz mu?” diyor ama o hâinler “Öldüreceğiz seni” diyorlar da başka bir şey demiyorlar.
Hz. Hüseyin Efendimiz, kendisini şehit edenlere hitâben “Bir içim su verin de size hakkımı helâl edeyim. Yarın mahşerde rezil rüsvay olmayın” diyor. Mübârek topuğunu yere vurunca su fışkırmaya başlıyor. Fakat Muhammed(sav) ümmetine şefâat edeyim diye, onu da içmiyor. Öylece şehit olup gidiyor.
Kardeşlerim, hem onların yolundan gitmek istiyoruz, hem de hiç ezâ-cefâ çekmeyelim diyoruz. Bu böyle olmaz. Bizler de onlar gibi olmalıyız, onları örnek almalıyız, onları anlamaya çalışmalıyız.
Mevlâ(cc), onları hakkıyla anlamayı ve örnek almayı bizlere nasip buyursun. (Âmîn)
Hamd olsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a!
Nisan 2025, sayfa no: 42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak