Ara

Nakşibendî ve Kadirî Tekkelerinin Bursa’nın Tasavvuf Kültürüne Katkısı / Doç. Dr. Abdurezzak Tek

Osmanlı’nın ilk başkenti olması hasebiyle o yıllarda Anadolu’da yeşeren tasavvuf kültürünün merkezi konumunda bulunan Bursa, başta Nakşibendîlik ve Kâdirîlik olmak üzere pek çok tarikata ev sahipliği yapmıştır. Orhan Gazi tarafından 1326 târihinde fethedilen şehre, öncelikle Horasan olmak üzere diğer bölgelerden yoğun bir âlim, sanatkâr ve derviş akınının başladığı görülmektedir. Bu dönemde Bursa’ya gelen Nakşibendî dervişleri birçok tekke kurmakla birlikte bunlar arasında ilklerden olması sebebiyle Yoğurtlu Baba dergâhı ile 18. yüzyılda yetiştirdiği birçok halife ile dönemin tasavvuf kültürüne damgasını vuran Kerküklü Mehmed Emin Efendinin kurduğu Eminiyye dergâhı zikredilmelidir.   Ahmed İlâhî Tekkesi olarak da tanınan Yoğurtlu Baba der­gâhı, Bursa’da kurulan ilk Nakşibendî dergâhı olması yönüyle Nakşibendiyye tarihi ve özellikle bu tarikatın Anadolu'da yayıl­ması açısından önemli tekkelerden biridir. Eski Kaplıca yolun­daki dergâh, yoğurdu çok sevdiği veya Bursa'nın fethi esnasında askerlere ayran dağıttığı için Yoğurtlu Baba adıyla bilinen, nereli, hatta asıl isminin ne olduğu dahi bilinmeyen bir meczup tarafından kurulmuştur. Fetihten sonra, dergâhtaki bir hücrede uz­lete çekilen Yoğurtlu Baba, vefat edince dergâhın yanındaki mescit civarına defnedilmiştir.   Yoğurtlu Baba dergâhının en önemli postnişini 15. asır mutasavvıflarından olan Ahmed İlahî’dir. Anadolu’ya gelmeden önceki hayatıyla ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz. Kaynaklarda Buharalı olduğu belirtilen Ahmed İlahî, Halvetiyye, Melâmetiyye ve Nakşibendiyye tarikatlarından bazı şeyhlere hizmet etmiş, Halep’te Necmeddin Kübrâ’nın neslinden Şeyh Necib Efendinin tekkesinde uzun süre halvet hayatı yaşamış, burada iken Halep kadısı Debbâğzâde’nin talebi üzerine Kübrâ’nın Keşfü’l-Esrâr adlı eserini genişleterek Türkçeye tercüme etmiş, sonra Anadolu’ya gelerek Edremit’te irşada başlamıştır. İlahî’nin ömrünün son yıllarında Nakşibendî tarikatı şeyhlerinden Yakup Çerhî veya Ubeydullah Ahrâr Hazretleriyle görüşmüş olması muhtemeldir.   DERVİŞ DERGÂHI İHYA EDİYOR     Kayıtlara göre Fatih Sultan Mehmet döneminde Bursa’ya geldiği bilinen Ahmed İlahî, Yoğurtlu Baba dergâhını harabe halinde iken ihya etmiştir. Muhibbânından Defterzâde Derviş Efendi adlı bir hayır sahibi de burasını yeniden inşa ettirerek dervişlerin hizmetine sunmuş ve ayrıca zaviye ile birlikte aynı yerde bir cami ve dervişler için odalar yaptırarak dergâhın tasarrufunu da Ahmed İlâhî’nin evladına meşrut kılmıştır.   Ahmed İlahî’nin gerek Bursa gerekse Anadolu’nun tasavvuf tarihi açısından bir diğer önemi aynı zamanda İbnü’l-Arabî’nin temsil ettiği Ekberî ekole mensup olmasıdır. Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine Edremit’te iken vahdet-i vücud düşüncesi­nin İbnü’l-Arabî'den sonra Anadolu'daki en güçlü temsilcisi kabul edilen Sadreddin Konevî’nin Miftâhu’l-Ayb isimli kitabına yazdığı Farsça şerh bunun en güzel örneğidir. Ayrıca Mahmud Şebusterî’nin Gülşen-i Raz’ına Şakâyiku’l-Hakâyik adıyla yazdığı Farsça şerh, sade bir Türkçe ile kaleme aldığı Divân, Hızırnâme, Kenzü’l-Esrâr ve Ayasofya Camii'ndeki vaazlarında tasavvuf düşüncesinin en girift konularını açıkladığı Risâl-i Esile ve Evcibe adlı eserleri bulunmaktadır.   VEKÂLETEN ŞEYH ATANDI  Ahmed İlahî’nin kimlere hilafet verdiği tam olarak bilinmemekle birlikte vefatından sonra tekkedeki irşad görevi, kendi soyundan gelen ve İlahîzâdeler adıyla tanınan şeyhler tarafından bir dönem ifa edilmiştir. 19. asrın başlarında tekkenin ve etrafındaki yapıların harabe halinde olduğu kaydedilmektedir. Vakıf gelirlerinin yetersiz olması ve son postnişinlerin vekâleten tekkeyle ilgilenmeleri, dergâhın yeniden tamir edilememesine neden olmuştur. Ahmed İlahî’nin kendi dergâhı haziresinde medfûn olduğu bilinmekle birlikte, bu gün ne dergâhı ne haziresi ve ne de mezar taşı mevcuttur. Günümüze ise tekkenin haziresinde bulunan Mevlîd yazarı Süleyman Çelebi’nin kabri ile asırlık servilerden başka hiçbir şey ulaşmamıştır. Maalesef bugün tekke ve hazresi üzerine büyük bir cafe ve otopark inşa edilmiştir.   EMİNİYYYE TEKKESİ   Bursa’nın tasavvuf tarihinde etkili olan bir diğer Nakşî dergâh Eminiyye Tekkesi’dir. Dergâhın kurucusu Şeyh Mehmed Emin Efendi 1727 senesinde Kerkük’te doğdu. Medrese ilimlerini tahsilinin ardından babasının vefa­tı üzerine Urfa’ya amcasının yanına gitti. Burada bir taraftan Urfa Divan kâtipliği görevini yürütürken diğer taraftan Nakşibendî şeyhlerinden Hamavîzâde Şeyh Abdünnebî’ye intisap ederek icazet aldı. Şeyhinin İstanbul’a gitmesini tavsiye etmesi üzerine, bir yıl Halep’te kaldıktan sonra, önce Diyarbakır’a sonra da İstanbul’a geldi. İstanbul’da Ragıp Paşa’nın yanında kâtiplik yaparken, Kalekapısı Mevlevîhanesi postnişini Tazıcıbaşızade Mehmed Agâh Efendiye intisap etmiş, hilâfet aldıktan sonra şeyhin torunuyla evlenmiş ve Kalekapısı civarındaki bir evde müridlerinin tasavvufî eğitimiyle ilgilenmiştir.   Şeyhinin vefatından sonra bir süre inziva hayatı yaşayan Mehmed Emin Efendi 1779’da Bursa’ya gelerek Hisar’da Şehadet Camii yakınında, Sarızade konağını satın almış ve müridlerine burada sohbette bulunmuştur. Bursa’ya yerleşmesinin ardından Veled-i Habib mesci­dine minber yaptırarak camiye dönüştürmüş, bir kütüphane kurmuş ve hemen yanındaki bir konağı satın alarak Nakşibendî dergâhı hâline getirmiştir. 1804 yılında İstanbul’a dönerek Ayazağa Sarayı’na yerleşmişse de 1807'de Sultan III. Selim tahttan indirilince siyasi karışıklıkların da tesiriyle yine Bursa’ya dönmüştür. 1228/1813 yılında vefat eden Mehmed Emin Efendi tekke civa­rında yaptırılan türbeye defnedilmiştir.   Eser yazmaktan ziyade zamanını mürid yetiştirmeye ayıran Şeyh Mehmed Emin Efendi’nin önde gelen halifeleri arasında, Eşrefzâde dergâhı şeyhi Necmeddîn Efendi (ö. 1261/1845), Emir Sultan dergâhı şeyhi Hacı Ahmed Efendi (ö. 1261/1845), Münzevî dergâhı şeyhi Hafız Emin Efendi (ö. 1239/1823), Üsküdar Selimiye dergâhı şeyhi Ali Behçet Efendi (ö. 1238/1822) ve dönemin meşhur mesnevîhânı Hoca Hüsam Efendi (ö. 1280/1863) bulunmaktadır.   BURSA’DA KESİNTİSİZ EĞİTİM   Bursa’nın fethinden itibaren başlayan Nakşî kültürün şehirde, 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapanması ve tarikatların yasaklanmasına kadar gerek tekkelerde, gerekse tekke dışında, özellikle de Nakşibendî-Müceddîdî –son dönemlerde Nakşibendî-Halidî- neşvesi içinde kesintisiz olarak devam ettiği görülmektedir. Nakşî tekkeleri arasında kuruluşundan yıkılışına veya kapanışına kadar Nakşibendiyye tarikatına ait olanların yanı sıra,  kuruluş itibariyle başka tarikatlara ait olup, son­radan Nakşî tekkesi haline gelmiş veya bunun tersi, baştan Nakşî iken sonradan başka tarikatlara geçmiş dergâhlar da bulunmaktadır.   Öte yandan 15. yüzyılda Eşrefoğlu Rûmî ile Anadolu’da kapsamlı olarak temsil edilmeye başlanan Kâdiriyye tarikatının Bursa’nın dinî, sosyal ve kültür hayatında rol oynaması, Eşrefoğlu Rûmî’ye nispet edilen Eşrefiyye ile bu tarihten iki asır sonra İsmail Rûmî ile teşekkül eden Rûmiyye kolu ile olmuştur. Eşrefiyye’nin İznik’te kurulan ilk tekkeden sonra ikinci derecede önemli merkezi, Bursa’da İncirli semtinde kurulan ve “Eşrefzâde Tekkesi” adıyla anılan dergâhtır.   İncirli Mahallesi’nde bulunması sebebiyle “İncirli Dergâhı” olarak da adlandırılan Eşrefzâde Tekkesi, Eşrefzâde Abdullah Rûmî’nin Bursa’da bulunduğu sırada işareti üzerine sonradan İznik Eşrefiyye meşâyıhının öncülüğünde oluşturulmuş ve 17. yüzyılda tekkenin şeyhliğine atanan Mehmed Efendiye kadar İznik Eşrefî şeyhleri tarafından yönetilmiştir.   YİRMİLİ YAŞLARDA BİR ŞEYHEFENDİ   Bu yüzyılda Kâdiriliği temsil etmesi açısından Bursa’nın tasavvufî hayatında etkili olan zat Şeyh İzzeddin Efendidir. Medrese tahsilinin ardından tasavvufî eğitimini, İznik’teki tekkenin şeyhliğini yapan dedesi Lütfullah Efendi ile babası Şeyh Eşref-i Sanî’nin yanında tamamladı ve icazet aldıktan sonra dedesinin tavsiyesi üzerine Bursa Eşrefzâde tekkesi şeyhliğine gönderildi. Yirmili yaşlarda meşihat makamına geçen İzzeddin Efendinin irşad hususunda son derece etkili olduğu ve bu sebeple Sultan III. Ahmed ve Sultan I. Mahmud tarafından saraya davet edilerek kendisine iltifatta bulunulduğu kaydedilmektedir. Onun döneminde İncirli dergâhı bazı ilave ve düzenlemelerle Kadiriliğin merkezi konumuna yükselmiştir. Yaklaşık elli yıla yakın sürdürdüğü irşad görevi, 13 Şaban 1153 (3 Kasım 1740) tarihinde misafir kaldığı İstanbul’da vefatı ile sona erdi. Vefatını öğrenen Sultan I. Mahmud’in emri ile Fatih Camii’nde salâ okunmuş ve cenazesine âlimlerin, şeyhlerin ve devlet adamların katılması için bir hatt-ı hümayun gönderilmiştir. Büyük bir kalabalık tarafından kılınan cenâze namazından sonra Tophane’deki Kâdirihâne’ye götürülerek defnedilmiştir. Eserleri arasında özellikle Enîsü’l-Cenân adlı on bir ciltlik Arapça tefsiri şeyhin ilmî ve tasavvufî derinliğini göstermesi açısından önemlidir.   Bursa’da Kâdiriyye tarikatının ikinci önemli temsilcisi ise, 17. yüzyılda İsmail er-Rûmî tarafından İstanbul’da kurulan Rûmiyye koludur. İsmail Rûmî, Anadolu ve Mısır’da tekkelerini kurduktan sonra İstanbul’a gelerek Tophane’de inşa ettiği Kâdirhâne’de tarikat faaliyetlerini sürdürmüştür. Bursa’da ise Rûmiyye adına, İsmail Rûmî’nin halifelerinden Saçlı Ahmed Efendi’nin 1628’de faaliyette bulunduğu Hamam Tekke ile aynı yüzyılda Saçlı Ahmed Kâdirî’nin kurduğu Kasap Cömert Tekkesi ön plana çıkmaktadır.   Tasavvuf tarihinin temel iki tarikatından biri olan Nakşibendîlik ve Kadiriliği temsil eden tekkelerin Bursa’da erken bir dönemde kurulması, Bursa’nın tasavvufi hayatında önemli bir rol oynamasının yanı sıra, bu şehirde yetişen pek çok sûfînin Osmanlı devleti ve İslâm ülkelerinin muhtelif yerlerinde hizmet vermesini veya eserleriyle geniş bir coğrafyaya hitap etmesini de sağlamıştır.     [1] Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi  

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak