Ara

Mûsikî / Hamdi Hatipoğlu

Mûsikî / Hamdi Hatipoğlu

“Mûsikî nedir?” sorusuna çok çeşitli cevaplar verilmiş ve mûsikînin mâhiyetini izah için bir takım târif ve tanımlar yapılmıştır. Burada birkaç târif vermekle yetiniyoruz:

“Mûsikî, sesleri kulağa hoş gelecek şekilde tertip etmektir.”1

“Mûsikî, ölçülü sesler vâsıtasıyla estetik bir tesir ve heyecan husûle getirmek sanatıdır.”

“Vezinli ve besteli bir eseri ses ve nağmelerle, mûsikî kurallarına uyarak tegannî etmektir.”2

Bu târiften anlaşılacağı gibi mûsikînin ilkeleri ikidir: Ses ve ölçü. Ölçü vâsıtasıyla ses; güzellik, çekicilik ve etki meydana getirir. Taşların ustaca dizilmesinden mîmârî eserler, renk ve ışıkların mâhirâne sıralanmasından tablolar, kelimelerin sanatlıca kullanılmasından edebî eserler meydana geldiği gibi, seslerin insicamlı bir şekilde dizilişinden de mûsikî eserleri meydana gelir.3

İslâmî açıdan mûsikî ve semânın helâl veya haram olma konusu tartışmalıdır. Helâl olduğunu söyleyen âlimler olduğu gibi haram olduğunu söyleyen âlimler de vardır. Genel olarak Lokman sûresinin 6. âyeti delil olarak gösterilir.

Bu âyette geçen ve bundan sonra da sık sık gelecek olan “el-lehiy” ve “lehvü’l-hadîs” kelimeleri hakkında lügat kitapları şu mâlûmâtı vermektedirler: Haram olsun veya olmasın her türlü oyun ve eğlenceye lu’b ve levh denir. İnsanı neşelendiren, sonra hemen etkisi geçip giden şey; insanın görevini yapmaya engel olan şey.4 Onlar bir ticâret veya bir eğlence (lehiv) gördükleri zaman oraya koşar ve seni terk ederler.5 meâlindeki âyette insanın görevini yapmaya engel olan şeye lehiv denir. “Kendisi ile oynanılan ve eğlenilen her şey, kadın, meşgûliyet ve terk.”6 Kıyas dışı olarak müzik âletlerine el-melâhî denilmiştir. “Eğlencelerin (lâhûn) azap görmemelerini Rabbimden niyâz eyledim, Rabbim bu dileğimi kabûl buyurdu.” meâlindeki hadiste geçen “el-lâhûn” (eğlenenler) kelimesi gâfil, budala, kasten değil, unutarak, yanılarak ve gafletle işleyen demektir.7 “Lehv, insanın görevini yapmasına ve kendisi ile ilgili işleri yerine getirmesine engel olan şey”. “Dünyâ hayâtı bir oyun ve eğlence (lu’b ve lehv)den ibârettir.” meâlindeki âyette lehv bu anlamda kullanılmıştır.8 Lehv oyun oynamak mânâsınadır, insanı, mühim ve kendisini ilgilendiren şeyden yüz çevirten şeyle meşgûl olmaktır ki, lu’b (oyun)un mânâsı bundan daha özeldir. Lehv ve lühüvv bir nesneden pek hoşlanmakla ona meftûn olup dâimâ onunla avunup durma anlamındadır. Bâzılarına göre “ilhâ” (oyalama ve eğlendirme) söz, nağme ve âhenklerle meşgûl olmaktır. Melâhî oyuna ve oyun âletlerine denir. Sâzende ve bâzende takımları gibi. “Ticâret rekâbeti, mal ve evlâd yarışı mezarlığı boylayana kadar alıkoydu”9 meâlindeki âyet bu anlamdadır. Sahabe Kur’ân’da övülürken “Öyle adamlar ki ne ticâret ne de alış-veriş onları Allâh’ı zikretmekten alıkor”10 âyetinde geçen ilhâ kelimesi de aynı anlamda kullanılmıştır. “Mallarınız ve evlâdlarınız sizi Allâh’ı anmaktan alıkoymasın”11 âyetinde insanın aslî ve dînî görevlerini yapmasına engel olan her şeye lehv denilmiş ve bunlar yerilmiştir. Bu oyalayıcı ve engelleyici şeyler isterse mal ve evlâd gibi meşrûiyeti sâbit olan şeyler olsun.

Âyetin iniş sebebi: Nadr ibn Hâris ticâretle İran’a gidiyor, Acemlerin hikâye ve masal kitaplarını getiriyor ve bunları Kureyş’e okuyarak “Muhammed size Âd ve Semûd hikâyeleri söylüyor, gelin ben size Rüstem’in, İsfendiyar’ın kıssa ve hikâyelerini anlatayım” diyor ve bu şekilde birçoklarının Kur’ân’ı dinlemesine engel oluyor. Bununla da kalmamış, güzel ve şarkıcı bir câriye almış, birinin Müslüman olacağını işittiği zaman onu alıp câriyesine: “Haydi buna yedir içir, söyleyiver” der, böylece eğlendirip “Gördün ya bu Muhammed’in çağırdığından, namazdan, oruçtan, onun önünde çarpışmaktan daha iyi değil mi?” dermiş. İbn Hattal da bir câriye almış hep şarkı söylermiş, âyetin sonunda “ülâike lehüm…” (onlar için can yakıcı azap vardır”) diye çoğul siğası getirilmesine göre bunların hepsi nüzul sebebine dâhil olması gerekir. Müfessirlerin çoğunluğu bunu gına (müzikle) tefsir etmişlerdir. Âyetin devâmında asıl zemin şununla anlaşılıyor: “Bilmeyerek Allah yolundan sapıtmak”-yâni saptırdığını sezdirmeden dîni, ahlâkı bozmak “ve onu eğlenceye almak” yapıyor demektir.12

Müziğin İslâm’daki Hükmü

Müziğin haram olduğuna karşı çıkanlar, bu hususta âyet veya sahih hadis olmadığını belirterek aslî ibaha ilkesine dikkat çekerler; ayrıca yeryüzündeki her şeyin insanın emrine verildiğini bildiren, güzelliklerden yararlanmayı serbest bırakan yâhud teşvîk eden âyet ve hadisleri delîl olarak zikrederler.

Hacca teşvik ve hacıları coşturmak, savaşa katılanları cesâretlendirmek gibi güzel amaçlarla veya doğum, sünnet merâsimi gibi sevinç günlerinde söylenen gınanın mubah, hattâ bir kısmının mendup olduğu husûsunda genel bir kabûlden söz etmek mümkündür. Bâzıları bunların cevazı için belirli çalgıların kullanılmasına yer verir. Müziğin müstehcenliğe âlet edilmemesi, başka haramlara yol açmaması, sözlerinin genel ahlâka ve din ilkelerine aykırı olmaması, vaktin çoğunu işgâl eden bir meşgale hâline getirilmemesi gibi şartlar ise üzerinde fikir birliği (icmâ) olan hususlardır.

Lehinde ve aleyhinde zikredilen gerekçeler değerlendirildiğinde gınanın mutlak olarak yasaklanmadığı, belli kayıtlarla mubah sayıldığı, ancak diğer mübahlar gibi bunun da haram işlemesine vesîle yapılmasına karşı çıkıldığı görülmektedir. Fakat gerek sahabe ve gerek tâbiîn ve gerekse müctehid imamların şarkı ve çalgı âletleri konusunda olumsuz bir tutum içinde oldukları, nikâh, düğün, velime gibi sevinç zamanlarında veya yol sıkıntılarını azaltmak yâhud ıssız bir ortamın yol açtığı bir tedirginliği gidermek gibi mâkûl sebeplerle izin verildiği dikkate alınırsa, Endülüslü bilginlerden İbn Hazm ve İbnü’l-Arabî’nin ve diğer bâzı hadisçilerin çalgı âletleri aleyhine rivâyet edilen hadisleri zayıf ve hattâ bir kısmı uydurma olarak nitelemelerini ihtiyatla karşılamak gerekir. Nitekim şarkı dinlemeyi mubah sayan İbn Hazm bile bundan uzak durulmasını fazîlet kabûl etmiştir.

Müziğin hükmü konusundaki kanâatin hukûkî ilişkiler alanına yansımaları daha çok, şâhitliğin reddine yol açıp açmaması, müzik âletlerini satmanın hükmü ve müzik âletlerinin telefi durumunda tazmin problemi gibi konularda ortaya çıkar. Şarkı söyleme ve dinlemeye olumsuz yaklaşan fakihler genel olarak bunun âlet vasfını etkileyeceği, dolayısıyla şâhitliğin kabûlünü engelleyeceği kanâatindedir.13

(Devâm edecek)

Dipnotlar:

[1] J. J. Ruso.

2 İbn Haldun, Mukaddime, II/423

3 Süleyman Uludağ, İslam Açısından Mûsikî ve Sema, s. 14, İrfan Yayınları, İrfan Yayınları, 1976

4 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, IX/335

5 El-Cum’a /11

6 İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, IV/ 259

7 Zebidî Tâcü’l-Arûs, X/336; İbnü’l-Manzûr, Lsânü’l-Arab, XV/260; Firûzâbâdî K^mus Tercümesi, V/1172; Rağıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s.455.

8 Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 455

9 Et-Tekâsür /1

10 Nur 24/ 37

11 el-Münâfikûn /9

12 M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VI/3838

13 İslam Ansiklopedisi, 31/262

Şubat 2019, sayfa no: 58-59-60

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak