Kıymetli kardeşlerim!
Her seher duā ederim bütün mü’minlere. Yâ Rabbi, aşkullâh, şevkullâh, muhabbetullâh, muhabbet-i Resûlullâh(sav) ihsân et! Kazâlardan, belâlardan, güç yetmez, tâkat getirilmez bütün sıkıntılardan sen muhâfaza et! Bütün mü’minler ve bu günahkârı îmân-ı kâmil ile öldür, rızâ-yı ilâhiyyeni buldur, kalbimizden mâsiyeti, ahlâk-ı zemîmeyi sildir. İçine fuyûzât-ı ilâhiyyeyi doldur. Cennetinle cemâlinle yüzlerimizi güldür yâ Rabbi. Her seher duāya devâm ederim, biz de îmanla ölelim diye. Kaygımız budur. Siz de böylece bu günahkâr kardeşinize duā edersiniz.
Mü’minlerin düşmanları dörttür. Birincisi: Şeytân-ı mel'ûn. İkincisi: Nefs-i emmâre. Üçüncüsü: Akranımız, kendi yaşımızda olan kötü arkadaşlar. Dördüncüsü: Dünyâ muhabbeti, dünyâ sevgisi.
Birincisi: Şeytân-ı mel'un. Biliyorsunuz, Kur’ân’da delîl-i kat’î ile sâbittir ki şeytan mü’minlerin düşmanıdır. İster ki hepsini cehenneme doldurayım. Kalbe vesvese veren o! Büyüklerin, âlim ve fâzıl insanların yanına göndermeyen o! Sen günahkârsın; ne yüzle varacaksın diyerek göndermeyen o. Hayırlı öğüt gibi verdiği o şerli sözler varıp da ıslâh olmasın diye.
Şeytânı yenmenin kolay silâhı: Besmele, Eûzübillâhimineşşeytânirracîm, dedin mi firâr eder, insandan kaçar. İnsan namaz kıldı mı sıtma tutar şeytânı; tâdil-i erkâna iyi riâyet ettin mi tir tir titretirsin şeytânı; eğer Kur’ân-ı Kerîm okuyacak olursan, kalay gibi eritirsin.
İkincisi: Nefs-i emmâre, kötülüğe sevk eden nefis.
Bunun çâresi, bunun ilaçları: Az yemek, az söylemek, az uyumak. Ancak onlarla ezilir, başka şeyle nefis ezilmez. Kardeşlerim, nefis aynen deve kuşu gibidir. Yük götür deyince kanadını, uç deyince tabanını gösteren nefsi, bir kutb-u cihânın hakîkat kılıcına havâle etmek lâzım. Yâni bir kutb-ı cihânın mânevî kılıcının önüne tam bir teslîmiyetle yatması lâzım.
Kendi kendine apandistini alamazsın, onu doktor alır. Hırsımı, tamahımı, cimriliğimi, adâvetimi, kînimi, gayzımı, riyâmı, süm’amı, hasımlığımı, kibrimi ben temizlerim diyemezsin, imkânı yok. Onu ancak bir kutb-ı cihâna teslîm etmelisin; o tedâvi eder.
Üçüncü düşmanımız: Akranımız, yaşıtımız olan kötü arkadaşlarımız. Kötülerle olduğun müddetçe kötüsün. Onlara uysaydın şimdi sende ne namaz kalırdı ne niyaz. Ne nâmus kalırdı ne haysiyet, ne din kalırdı ne îman.
Çâre nedir?
Onlarla münâsebeti tamâmen kesmek. Onun ilacı uzlet edip onlardan kaçmak. Sâdece ıslâhları için berâber olmak.
Dördüncüsüne geldik: O da dünyâ muhabbeti. Dünyânın parası pulu, varlığı, zenginliği. Bunları kendine mâl ettiğin zaman düşman olur. El kârda, gönül yârda olursa bir şey olmaz. El kârda, gönül yârda demek: Dışın olup insan ile kalbin olup Yezdan ile demektir. Yezdan Allah’tır. Dışın insana âit işlerle meşgûl ama için Yezdan ile Mevlâ ile. Zâhir bi-halk, bâtını bi-hak olmak. Zâhiren halk ile onlar gibisin yâni dıştan bakınca hiç bilemezler. Ama için muhabbet-i ilâhî ile dolmuş. Böyle olacak insan. Zâhirde bigâne var/bâtının deryâdil ol. Zâhirde gâfil sıfatlı gibi görün, bâtının derya gibi olsun.
Bütün kötülüklerin başı olan dünyâ muhabbetidir.
Dünyâya aşırı düşkünlüğün ilacı, ölümü düşünmektir.
Aman ölüm tefekkürünü unutmayın.
Allah cümlemizi ıslâh etsin. İyileri sevelim, iyilerle olalım.
Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a(cc).
Eylül 2025, sayfa no: 42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak