Ara

Müezzinlerin Pîri: Bilâl-i Habeşî (ra)

Müezzinlerin Pîri: Bilâl-i Habeşî (ra)

Kıymetli kardeşlerim!

Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyorlar: ‘Salavât okuyan bir kimse, köle azat etmişçesine fazilete ve sevaba nail olur.’[1] Salâvat okumak köle azat etmekten niçin daha sevaptır? Çünkü mü’minler salâvat okumak sûretiyle Habîb-i Kibriyâ’nın (sav) şefaatinden mahrum kalmazlar ve böylece kendi nefislerini de cehennem azabından kurtarmış olurlar.

Asr-ı sâadette, önceden gelen bir alışkanlıkla köleler-cariyeler, alınır-satılırdı. Bu kölelerden birisi de Bilâl-i Habeşî Efendimizdi. Bir müşriğin kölesi olan Bilâl-i Habeşî îman edince müşriklerin putlarına tazim etmedi.

Bunun üzerine müşriklerin ileri gelenleri, Bilâl-i Habeşî’nin efendisine gittiler ve hınçla çıkışarak ‘Bunu sen yaptırıyorsun’dediler. Bu şiddetli çıkışın ardından Bilâl-i Habeşî’nin efendisi ‘Hayır, ben yaptırmıyorum; alın onu, istediğinizi yapın’şeklinde cevap verdi. Müşrikler, onu sıcak kumların üstünde yüzüstü sürüdüler, ona hakaret ettiler. Dininden dönmesi için türlü ezâ ve cefâ ile başbaşa bıraktılar. Ama bütün bu zorluk ve işkence karşısında Hz. Bilâl kararlılığından asla taviz vermiyordu: ‘Ölsem dinimden dönmem, Allah’ımdan dönmem. Kahr u galebe sahibi Allah birdir, îman ettim. Sultan-ı Enbiya’nın Peygamberliğine de inandım, O Allâh’ın kulu ve Rasûlü’dür.’

Göğsünün üstüne büyük taşlar koydular. Onu Mekke’nin en sıcak yerine götürdüler. Ona ‘Taşın altında yavaş yavaş canın çıksın utanmaz herif, sen putlarımızı bıraktın da tek olan Allâh’a inandın’ dediler. Bilâl-i Habeşî acılar içerisindeyken bile ‘Ya Ahad, Ya Ahad, Ya Allah!’ diye Hakk’ı zikrediyordu. Oradan geçen Peygamber Efendimiz’e (sav), Hz. Bilâl, ‘Ya Rasûlallah! Beni bu müşriklerden kurtar.’ dedi. 

Peygamberimiz Efendimiz (sav), ‘Başındaki kâfirlerden yaklaşamıyorum ya Bilâl! Vâhid olan Allah seni kurtarır inşallah.’ dedi ve mahzun olarak ayrıldı. Rasûlullah Efendimiz (sav) ağlıyordu. Sıddîk-ı Azam (ra), Efendimizin (sav) yanına vardı. 

Hz. Ebubekir; ‘Niçin ağlıyorsun ya Rasûlallah?’ dedi. Peygamberimiz (sav) olanları anlattı. Hz. Ebubekir (ra) hemen yerinden fırladı, Bilâl’in efendisine vardı. ‘Köleni bana sat’ dedi. Her ne pahasına olursa olsun onu kurtarmak istiyordu. Gerekirse bu uğurda bütün servetini vermeğe de razıydı. Bilâl’in efendisi bu teklifi kabul etmedi. ‘O, putlarımıza hakaret etti, onu öldüreceğiz.’ dedi. Sıddîk-i Ekber, ‘Benim sizin dininizden olan bir kölem var, yirmi bin akçe de parası var, onu size vereyim.’ dedi. Tüccarlar arasında hatırı sayılır olduğundan onu kırmadılar. 

Hz. Ebûbekir (ra), Bilâl’i alıp Peygamberimiz’in (sav) yanına götürdü. ‘Ya Rasûlallah! Onu efendisinin elinden kurtardım, fakat kendi köleliğimde de durdurmayacağım, onu Sana bağışlayacağım.’ dedi. Peygamberimiz (sav), onu evlat gibi kabul etti. Habeşistanlı olduğu için, teni simsiyahtı. Rasûlullah Efendimiz (sav) onun için, ‘Dışı simsiyah, içi nurla dolu Bilâl’ derdi. Ezan-ı Muhammedîyi okuyan Müezzin-i Nebî o idi. Sesi çok güzeldi ve uzaklardan duyulurdu. Rivayete göre onun kerametinden olsa gerek okumuş olduğu ezan, altı saatlik mesafeden duyulurdu.

Sahabeden bazıları geldiler; ‘Ya Rasûlallah! Bilâl ezan okumasın, ‘hayyealessalah’ diyemiyor, ‘hiyyealessalah’ diyor’dediler.

Efendimiz (sav) buyurdu ki: ‘Ben Bilâl’i o kadar seviyorum ki, sizin ‘hayye’nizden, Bilâl’in ‘hiyye’si daha hayırlıdır.’

Hz. Bilâl, Peygamberimize (sav) âşık bir insandı. Rasûlullah Efendimizin (sav) vefatında herkes herc-ü merc oldu. Ashab-ı kirâm hüzne gark oldular. Kanadı kırık kuşlar misali perişandılar. Hz. Bilâl de onlardan biriydi. ‘Ben Rasûlullah olmadan O’nun şehrinde asla oturamam’ dedi. Şam’a hicret etti.

Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Sultan-ı Enbiya Efendimiz (sav), rüyasına girdi; buyurdu ki, ‘Ya Bilâl! Ben seni özledim; sen, beni özlemedin mi, niçin ziyaretime gelmiyorsun?’ Sabahleyin kalktı, yola koyuldu, Medine’ye geldi. Herkes ona ‘hoş geldin’ diyor, onu misafir etmek için can atıyordu. Emîru’l-mü’minîn Hz. Ömer; ‘Ya Bilâl! Yanık sesini özledik, çık da bir ezan oku, mü’minleri namaza davet et’ dedi. Bilâl, ‘Sultan-ı Enbiya kabirde yatarken çıkıp da ezan okuyamam’ dedi.

Hz. Âişe annemiz (r.anhâ) geldi, o da rica etti. Sahâbenin ileri gelenlerinin ısrarları üzerine ezan okumaya başlayınca, Bilâl’in sesini duyan ne kadar Medineli varsa hepsi dışarı çıktı. Peygamberimiz (sav), yeni vefat etmiş gibi ağlıyor, çırpınıyor, asr-ı saadet yâd ediliyordu. Hz. Bilâl, ‘Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah’ deyince dayanamadı, bayıldı.

Kardeşlerim! Her biri birer yıldız olan ashâb-ı kirâm, Kainâtın Efendisi’ni (sav) candan iştiyakla seven insanlardı. İşte biz de O’nu (sav) seviyorsak, sevgimizi salâvat okumakla tezyin edip güzelleştireceğiz inşâallah.

Allah Teâlâ, kalpleri Zât-ı Zü’l-Celâl ve Habîb-i Kibriyâ’nın sevgisiyle dolu olan kullarından eylesin bizleri! Âmin!

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a!

[1] Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, Beyrut 1422, c. VIII, s. 39.

Aralık 2023, sayfa no: 42-43

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak