Ara

Meleklere Îman ve Pozitivist Yaklaşımın Îtikādî Netîcesi

Meleklere Îman ve Pozitivist Yaklaşımın Îtikādî Netîcesi

Meleklerin varlığını kabûl etmek îmân esaslarındandır. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet meleklerin varlığına delâlet ettiği gibi meşhur Cibrîl hadîsi de konuyla ilgili önemli delillerdendir. Melek kelimesinin aslı “elçi” anlamına da gelen “ulak”ın kök fiili olan “elk”dir. Allah Teâlâ ile peygamberleri arasında elçilik yaptıkları için melek ismi verilmiştir. Çoğulu “melâike”dir.1 Terimsel anlamı ise; değişik şekillere girebilen latîf, nûrânî varlıklardır.2 Kur’ân-ı Kerîm’den öğrenmiş olduğumuz kadarıyla; Allâh’ın emirlerini hakkıyla yerine getiren, kuvvetli3, cinsiyetten, yemekten ve içmekten münezzeh4, her an ibâdet ve inkıyâd hâlindeki üstün nitelikli nurdan yaratıklara melek denilmiştir. 

Sayılarının ne kadar olduğunu bilmek mümkün değildir. Aslî şekillerinden bahseden âyetleri ve hadisleri ise müteşâbih kavramı içerisinde değerlendirmek gerekir. Çünkü şu âyet-i kerîme, meleklerin biçimini haber verse de keyfiyeti üzerinde herhangi bir açıklık getirmemiştir: “Her türlü hamd gökleri ve yeri yoktan vareden; (her biri farklı güç, yetenek ve özelliklere sâhip) melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allâh’a âittir. O dilediğini yaratılışta üstün kılar. Hiç kuşku yok ki Allâh’ın herşeye gücü yeter.”5 Âyette ifâde edilen kanatları, kendi algı düzeyimize göre anlamlandırmak bizi yanlışlara sevkedebilir. Bu sebeple meleklerin varlığına nasslarda haber verildiği kadarıyla îmân etmek daha sağlıklı bir yoldur. Melekleri aslî şekilleriyle görmek ise insan tabiatına ağır gelebilir. Hz. Peygamber (sav) de bir insan olarak, Cebrâil’i (as) aslî şekliyle gördüğünde tākat getirememiş ve bir ürperti içerisinde evine giderek “Beni örtünüz!”6 demiş ve biraz dinlendikten sonra kendine gelmiştir. Nurdan yaratılmaları hasebiyle çok sür’atlidirler. “(Şu evrende görevli bütün) melekler ve (ölü kalplere hayat bahşeden vahiy meleği kutsal) ruh (Cebrâil) bile sizin hesâbınıza göre tam elli bin yıl süren bir günde (bütün mertebeleri aşıp) O’nun huzûruna yükselebilirler.”7

Mekke müşrikleri bile meleklerin varlığına inanıyorlardı.8 Fakat melekleri “Allâh’ın kızları”9 olarak kabûl etme hurâfeleri vardı.

Melekler Konusundaki Sapık Anlayışlar

Yahudiler târihteki yenilgilerini ve başlarına gelen musîbetleri Cebrâil’e (a) bağlarlar: “Cebrâil şiddetle, kan dökmeyle gelen bir melektir. Savaş meleğidir. Sana vahyi o değil de Mikâil getirseydi inanır, îmân ederdik.”10 “(Ey Muhammed! Son ilâhî vahyi kendi ırklarından olmayan birine getirdi diye vahiy meleği hakkında kötü sözler söyleyen o Yahudilere) de ki: ‘Her kim, kendisinden önceki ilâhî vahiyleri onaylayıcı, inananlara da yol gösterici ve müjde olmak üzere O’nu -Kur’ân’ı- Allâh’ın izniyle senin kalbine indirdi diye Cebrâil’e düşmanlık beslerse, daha açıkçası; her kim Allâh’a, O’nun meleklerine, peygamberlerine, (hele hele) Cebrâil’e ve Mikâil’e düşmanlık beslerse (şunu iyi bilsin ki) Allah da inkârcıların düşmanıdır.”11

Mekke müşrikleri güyâ melekleri sembolize eden putlar yapmışlar ve Allâh’a (cc) yaklaştırmaları için onlara tapınmışlardır.12 “O gün Allah onların hepsini huzûrunda toplayacak ve meleklere: ‘(Bana kulluk etmeleri gerekirken) size tapanlar bunlar mıydı?’ diye soracaktır.”13

Müşrikler, meleklerin kız hem de Allâh’ın kızları olduğuna dâir bir inanışa saplanmışlardır.14 “(Ey müşrikler! Sizler kız çocuğuna sâhip olmaktan utanç duyuyor ama meleklerin “Allâh’ın kızları” olduğunu iddia ediyorsunuz.) Demek Rabbiniz, erkek çocukları size lâyık gördü de kendisine meleklerden kız çocuklar edindi öyle mi? Doğrusu siz gerçekten büyük (bir gazaba sebep olan çirkin) sözler söylüyorsunuz.”15

Meleklerden ayrı olarak, gözle görülmeyen “cin”ler de vardır. Müslümanlar, onların da varlığına îmân ederler. Değişik biçimlere girebilme kābiliyetleri olsa da nurdan değil “Ateşten yaratılmışlardır.”16 Bāzı zındıklar cinlere yaratıcılık vasfı vererek onları Allâh’a şirk koşmuşlardır.17 Onlara tapınmışlardır.18 Kur’ân-ı Kerîm’e göre cinlerin cinsiyetleri vardır.19 “Allâh’a kulluk amacıyla yaratılmışlar”20 ve ilâhî tekliflere muhâtap kılınmışlardır.21 Kur’ân-ı Kerîm dinleyip bāzıları Hz. Peygamber’e (sav) îmân ederek Müslüman olmuşlardır.22 Kâfirleri ise cehenneme gireceklerdir.23 Gaybı kesinlikle bilemezler.24 Durum böyleyken cinlerin gaybı bildiğine inanmak apaçık bir küfürdür.

Cinlerin kâfirlerine şe-ta-na (azmak, sapmak, taşkınlık göstermek) fiilinden türeme şeytân ismi verilir. Ataları İblis’tir. İblis, “belese” kök fiilinden pişmanlık, nedâmet, hüzün ve her türlü hayırdan umûdu kesmek anlamlarına gelir. Allah Teâlâ’nın rahmetinden ümit kestiği için ona bu ad verilmiştir.25 “Hani meleklere (karşısında saygıyla eğilmek sûretiyle) Âdem’e secde (itâat) edin demiştik. Bunun üzerine bütün melekler secde ettiler; ancak İblis karşı geldi…”26 “Hani bir zaman meleklere, (tüm insanlığın temsilcisi olarak karşınızda duran) Âdem’e secde edin, (yâni O’nun size üstünlüğünü kabûl ederek, önünde saygıyla eğilin!) demiştik; bunun üzerine İblis hâriç hepsi Âdem’e secde etmişlerdi. İblis zâten cinlerdendi ve Âdem’e secde etmemekle Rabbinin emrine karşı geldi.”27 İblis’in nesli/zürriyeti vardır. Melekler için bir üreme ve nesil söz konusu değildir. Hasan el-Basrî’nin (ö. 110/728) deyimiyle İblis, göz açıp kapayana kadar bile melek olmamıştır. Âdem nasıl ki insanın aslı/atası ise İblis de cinlerin aslı/atasıdır.28

Kur’ân-ı Kerîm’i incelediğimizde görürüz ki insanın en büyük düşmanı şeytandır.29 İnsanı azdırma bağlamında onu dalâlete düşürmeyi30, insanların arasına kin sokmayı31, kötülükleri ve haramları süslü göstermeyi32, gaflet vermeyi33, vesveseyi34, fuhuş yaptırmayı35, Allâh’ı anmayı unutturmayı36 ve unutanlara musallat olmayı37, isrâfçı davranışlar sergiletmeyi38 kendine görev alanı olarak seçmiştir. Çünkü şeytânın en büyük/biricik rakîbi insandır.

Kendi varlığının anlamını kavrayan bir Müslüman dâimî bir murâkabe ve ihsan bilinci içerisinde olursa şeytâna karşı gerekli tedbirleri almış olur. Allâh’ın (cc) koruması altına girmeyi; istiâzeyi de terk etmemelidir. Zâten Yüce Allah (cc), kullarını koruma çerçevesinde onları meleklerle her zaman desteklemiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Meleklerin Görevleri

“(Allâh’ın) Arşını taşıyanlar ve çevresindeki (diğer büyük melekler), Rabblerini dâimâ övgüyle anarlar.”39

“Allah (cc), (peygamber olarak seçtiği) bir insanla ancak; ya (mesajını doğrudan onun kalbine ileterek, yâni) vahyederek veya bir perde arkasından ona seslenerek, ya da dilediği şeyleri (kendi emir ve) izniyle ona bildiren (meleklerden) bir elçi göndererek konuşur. Hiç kuşkusuz Allah yüceler yücesidir; hikmet sâhibidir.”40

“Hani melekler, ‘Ey Meryem!’ demişlerdi. Allah (cc) kendi katından bir kelimeyle (yâni ol emriyle rahminde yaratacağı bir çocukla) seni müjdeliyor ki adı Meryem oğlu Îsâ Mesih’tir. Dünyâda da âhirette de çok değerli (bir kul) ve Allâh’a en yakın olanlardan; O’nun hoşnutluğuna ermiş bir peygamberdir.”41

“Melekler, (Allah yolunda cihâdı ve hicreti terk ederek) kendilerine zulmeden kimselerin canlarını alırken onlara: “Dünyâda ne hâldeydiniz? (Zulme karşı mücâdeleye katılma konusunda mâzeretiniz neydi?)” diye soracaklar.”42

“Ey îmân edenler! Hem kendinizi hem de âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz. (Ateşin) başında, Allâh’ın emirlerine aslâ karşı gelmeyen ve kendilerine verilen her emri yerine getiren son derece acımasız, sert ve güçlü melekler(den zebâniler) vardır.”43

“(Zamânı gelince, kıyâmet için) sûra üflenecek ve derhâl göklerdeki ve yerlerdeki bütün canlılar -Allâh’ın diledikleri hâriç- (kıyâmetin dehşetinden) cansız, yere serileceklerdir. Derken, ona yeniden üflenecek ve o anda bütün insanlar mezarlarından (sıçrayıp) kalkacak; (şaşkın, ürkek bir hâlde etraflarına) bakınacaklar.”44

“Oysa üzerinizde (bütün yaptıklarınızı) kaydeden görevli melekler var. (Gizli-açık herşeyi yazan) değerli yazıcılar ki yaptığınız herşeyi bilirler.”45

“İnsanoğlunun önünde ve arkasında, (etrâfını çepeçevre kuşatan ve her attığı adımla onu bir gölge gibi) tâkip eden görevli melekler vardır ki Allâh’ın emriyle onu koruyup gözetirler…”46

  •  Hayâtın Hesâbını Sormak47

Bunlara “Münker ve Nekir” melekleri denir.48 Onların bu isimlerle anılmasının sebebi, insanın daha önceden alışmadığı ve bilmediği bir şekilde gelmeleridir.

“Allah, son derece güçsüz durumda olduğunuz Bedir Savaşı’nda size yardım etmişti. O hâlde Allâh’a karşı takvâlı olun ki şükretmiş olasınız. Hani (ey Muhammed o sırada) sen inananlara: ‘Rabbinizin birbiri ardınca indirilmiş üç bin melekle yardım göndermesi size yetmez mi?’ diyordun.”49

“Ve o zaman meleklerin Allâh’ın arşının etrâfında kümelenip Rabblerini hamd ile tesbîh ettiklerini göreceksin.”50

Meleklerin bir kısmı Hakk’ı müşâhede ve O’nu her türlü noksanlıktan tenzîh etmekle görevli “illiyyîn”/“mukarreb” meleklerdir. Bir kısmı da Allâh’ın (cc) kazâ ve kaderinin hükmü gereğince icraatı semâdan yeryüzüne indiren meleklerdir ki gökyüzünde ve yeryüzünde görev yapanları vardır. 

Yeryüzündeki rızıkların dağıtım ve tevziini yapmak ve mü’minlere duâ etmek de dâhil meleklerin birçok görevi vardır. Onların varlığı bizim ve yaşadığımız dünyâ için bir rahmettir. Bu saygın varlıklarla bāzı durumlarda aynı ortamda olmaktan dolayı insanda muhâsebe ve murâkabe duygusu daha da gelişir. Onların da aleyhte şâhitliklerini celbetmemek için günah işlemekten hayâ edilir.

Meleklere îman, gaybe îmân içerisindedir. Onların varlığına ve bu varlığın nasıl olduğuna nassların çizdiği çerçeve içerisinde îmân eden bir mü’min; melekleri aklîleştirmek veya varlıklarını isbât edebilmek için naslarla çatışan yorumlara gitmez. Naslarla yetinmek varken ilerisini konuşup tartışmanın sonu inkâra da çıkabilir.

Maalesef hâkim pozitivist eğitim ve öğretimin etkinliğinde hazırlanan sözlükler ve yazılan birçok kitap melek, cin gibi kavramları “efsâne” veya “masal kahramanları” olarak vermektedir. Hâlbuki onların varlığına îman, gaybe îmânın bir tezâhürüdür. İnkârı, küfrü gerektirir. Böyle hassas bir konuda uyarılmayan ve hâkim pozitivist kültürün verilerine îmân eden bir çocuğun/gencin İslâm’la bağlantısı kesilir. Muhammed Esed’in (ö. 1412/1992) Yolların Ayrılış Noktasında İslâm isimli eserinde belirttiği gibi belki de “Bir günde yüz binlerce Müslüman çocuk dinden çıkabilir.” Kitlesel irtidatları önlemenin çâresi, Müslümanların her türlü pozitivist eğitim ve yaklaşımlara karşı dînî/millî bir politika izlemeleridir.

Dipnotlar:

1 İsfehânî, Müfredat, s. 82.

2 Cürcânî, et-Ta’rifât, s. 229; Ebu’l-Münteha, Şerh-u Fıkh-ı Ekber, s. 3.

3 Tahrîm 66/6.

4 Hûd 11/70.

5 Fâtır 35/1.

6 Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, s. 351.

7 Meâric 70/4.

8 En’âm 6/8; Hûd 11/12; Furkan 25/7, 21.

9 Nahl 16/75; Zuhruf 43/16; Tûr 52/39.

10 Taberî, Câmiu’l-Beyân, I/476-479.

11 Bakara 2/97-98.

12 İbni Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, III/520.

13 Sebe 34/40.

14 Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, s. 526.

15 İsrâ 17/40

16 Hicr 15/27; Rahmân 55/15.

17 Vahidî, Esbâbü’n-nüzûl, s. 169.

18 En’âm 6/100.

19 Rahmân 55/74.

20 Zâriyât 51/56.

21 En’âm 6/130.

22 Cin 72/1, 14

23 A’râf 7/179.

24 Sebe 34/14.

25 Taberî, Câmiu’l-Beyân, I/264.

26 Bakara 2/34.

27 Kehf 18/50.

28 Taberî, Câmiu’l-Beyân, I/263.

29 A’râf 7/16-17.

30 A’râf 7/17; Nisâ 4/60.

31 Mâide 5/91.

32 En’âm 6/43; Enfâl 8/48; Nahl 16/63.

33 En’âm 6/68.

34 A’râf 7/20; Tâhâ 20/120.

35 Nûr 24/21.

36 Mücâdele 58/19.

37 Zuhruf 43/30.

38 İsrâ 17/27.

39 Ğâfir 40/7; Hakka 69/17.

40 Şûrâ 42/52.

41 Âl-i İmran 3/45.

42 Nisâ 4/97; En’âm 6/93; Nahl 16/28.

43 Tahrîm 66/6; Alak 96/28.

44 Zümer 39/68; En’âm 6/73; Tâhâ 20/102; Mü’min 23/101; Yâsîn 36/51; Zümer 39/68; Kehf 50/20; Hakka 69/13; Nebe 78/18.

45 İnfitar 82/10-12.

46 Ra’d 13/11.

47 Ebu’l-Münteha, Şerh-u Fıkh-ı Ekber, s. 27. 

48 Es-San’âni, Sübül’üs-Selam, II/195.

49 Âl-i İmran 3/123-124; Enfâl 8/9; Tevbe 9/25-26.

50 Zümer 3/75; Nahl 16/49; Ra’d 13/13; Şûrâ 42/5.

Ekim 2021, sayfa no: 6-7-8-9

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak