Ara

Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnette Nifak Kavramı; Münâfıkların Vasıfları

Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnette Nifak Kavramı; Münâfıkların Vasıfları

Kur’ân-ı Kerîm, Medenî sûrelerde münâfıklıktan sakınmanın önemi ve nifak ehlinin vasıfları üzerinde çok durmuştur. Özellikle; Bakara, Âl-i İmrân (Uhud savaşı sahnelerinde), Nisâ, Enfâl, Tevbe ve Münâfikûn sûrelerinde onlardan sıkça bahsetmiştir. Tevbe Sûresi’nde münâfıkların sıfatları ve rezâletleri ayrıntılı olarak ortaya konduğu için bu sûreye “Münâfıkların çirkinliklerini açığa çıkaran” anlamında Sûre-i Fadâha da denilmiştir.Münâfikûn Sûresi ise müstakil olarak münâfıklardan bahseder ve ilginç tahliller yaparak mü’minleri bu inkârcı gruba karşı uyanık tutar. Hattâ Rasûlullah (sav), Münâfikûn Sûresi nâzil olduktan sonra Cuma namazlarında bu sûreyi okumuş ve sahabelerini nifak ehline karşı teyakkuz hâlinde tutmuştur. Çünkü onlar Müslümanları içerden vurmak isteyen dalâlet ehlidirler. 

Arapça’da, münâfık kelimesinin türediği nefekun kelimesi, alt geçit ve tünel anlamlarında kullanılır. Nasıl tünelin bir tarafından girilip diğer tarafından çıkılırsa; münâfıklar için de istiâre yollu kullanılan bu kavramla, nifak ehlinin dîne bir taraftan girdikleri diğer taraftan da çıktıkları hatırlatılmıştır. İstiâre yollu bu tanım, münâfıkların kâfir olduklarını da beyân etmektedir. Nitekim münâfığın tanımında da bu durum göz önünde bulundurulmuş ve şöyle târif edilmiştir: “İslâm’a (şerîate) bir kapıdan girip, diğer bir kapıdan da çıkmak sûretiyle dîni inkâr eden kimsedir.”2 Îmanlarını dille söyleyip küfürlerini kalpte gizlemek; hayır yönlerini gösterip şerlerini saklı tutmak3 diye de tanımlanan münâfıklık, en anlaşılır biçimiyle Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle açıklanmıştır: “İnsanlardan öyleleri de vardır ki (kalpleriyle) îmân etmedikleri hâlde (dilleriyle) Allâh’a ve âhiret gününe inandıklarını söylerler.”4 Konjonktür gereği inanmış gibi gözüken ama gerçekte kâfir olan münâfıklar, îtikâdî fırkalar içerisinde en tehlikeli olanlarıdır. 

Îmân ettiğini söyleyen kimse hem inancında samîmî olup yalnızca Allâh’ın (cc) rızâsını gözetmeli hem de îmânının gereği olarak Allah (cc) için sâlih ameller yapmalıdır. Bu durum; îman ve sâlih amellerin yalnızca Allâh’a (cc) özgü kılınması anlamına gelen dînin derinlik boyutuyla alâkalıdır. Dînin derinlik boyutu olmadan, sâdece dille ikrâr edilen bir inançla kişi kurtulacağını iddia ederse yanılır. Şu âyet konuyu yeterince vuzûha kavuşturmaktadır: “Hâlbuki onlara her türlü bâtıl inançtan uzak olarak tüm kalpleriyle yalnız Allâh’a kulluk/ibâdet etmeleri, namazı özenle kılmaları, zekâtı hakkıyla vermeleri emredilmişti. Zâten dosdoğru din de budur.”5 Îman sâdece bir temennî veya dille ifâde edilen bir söz olsaydı münâfıklık belki de hiç olmayacaktı. Îman, inançtaki samîmiyetin sâlih amellerle hayâta yansımasıdır; Allâh’ın emirlerine ve yasaklarına içtenlikle teslîmiyettir. Bu teslîmiyet amelî olarak isbât edilmelidir. “(İbâdetler dâhil) sıkıntı ve zorluklarla sınanmadıkça, mü’minler sâdece ‘inandık’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”6 âyeti, îmân için ödenmesi gereken zorunlu bedele işâret etmektedir. Bu bedeli ödemek istemeyen münâfıkların îmânı pragmatiktir. Allâh’a (cc) karşı pazarlık (!) hâlindedirler. Îmanları, işlerinin rast gitmesine bağlıdır. Onların bu hâlini şu âyet-i kerîme vecîz bir şekilde ortaya koymaktadır: “Kimi insanlar da vardır ki bunlar Allâh’a şartlı kulluk ederler. (Dolayısıyla böyle bir insanın inancı pamuk ipliğine, ibâdeti de hayatta rahat etme şartına bağlıdır.) Bu yüzdendir ki işleri rast gittiğinde bu durumdan, Allâh’a kulluktan memnûniyet duyar; bir sıkıntıya mâruz kaldığında ise Allâh’a küsüp ona ibâdetten vazgeçer ve böylece hem dünyâyı hem âhireti kaybetmiş olur. İşte esas kayıp da budur.”7 Âyette tasvîr edilen bedbaht kişi sâdece, nîmet verirse Allâh’a ibâdet eder. İmtihân edildiğini fark etmez. Zâhirde ve bâtında, sıkıntı ve sürûr ânında, genişlik ve darlık hâllerinde Müslümanca bir tavır sergilemez.8 Âyet evrensel bir betimleme yapmaktadır. Bugün de birçok kişi Müslümanların gücüne göre İslâm’ın yanında yer alıyor ve herhangi bir zayıflama ânında saf değiştiriyorsa, böyle bir îmânın sâhibi elbette münâfıktır. Nîmeti görürse inanmış gibi gözükür, nîmeti kaybederse küfreder. İslâmî olmayan siyâsalarda bile iktidarlardan pay alamayan birçok kişi bir dâr’u-l İslâm ayırımı yapacak basîreti olmadığı için sisteme düşman olmak yerine İslâm’a düşman olmuyorlar mı? İslâm’a düşman üretilmesinden memnûn olan emperyalist dünyâ sistemi bu işten keyf aldığı gibi, kendilerine İslâmî bir yafta vurulmasından keyf alan oy avcısı sağcı iktidarlar da aynı işten çok hoşnutturlar. Bu anlamda Müslümanların yoğun olduğu yerlerdeki gayr-i İslâmî siyâsa bolca münâfık üretmektedir.

Cihad ibâdeti olmasa ve İslâm dîni, îmân ettiğini iddia eden kimselerden yerine göre canda ve malda fedâkârlık istemeseydi belki de münâfıklar zümresi târihte hiç olmayacaktı. Onları ortaya çıkaran esas sebep, cihâdın mukâtele boyutunun farz kılınması ve dînin onlardan canlarıyla ilgili fedâkârlıkta bulunmalarını istemesidir. Pragmatik bir anlayışa sâhip olan kimse elbette ki bu isteğe olumlu cevap vermemiştir ve vaziyeti idâre etme yoluna gitmiştir. Cihad samîmî Müslümanlarla münâfıkları birbirinden ayırt eden bir mihenk taşıdır. Münâfık hep almaya alışkın iken, Müslüman canı dâhil herşeyini Allah için vermeye hazırdır.

Münâfıkların pragmatik îmanları şu âyette daha da açık anlatılmıştır: “Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah’tan bir fetih nasîb olursa: ‘Biz de sizinle berâber değil miydik?’ derler. Eğer savaşta kâfirler kazanırsa, onlara: ‘Biz, size üstünlük sağlayıp sizi mü’minlerden kurtarmadık mı?’ derler. Kıyâmet gününde Allah, aranızda hükmedecek ve mü’minlere karşı kâfirlere aslâ üstünlük tanımayacaktır.”9 Bu ilâhî buyruk; mü’minleri egemenlikleri altına sokmak, onların hâkimiyet mücâdelesini baltalamak, kendilerini zillete düşürmek, mâneviyatlarını bozmak, birliklerini çökertmek, servetlerini tâlân etmek, özgürlüklerini kısıtlamak, Allah yolunda dâvette bulunanları yasaklamak için çalışan kâfirlere karşı Müslümanların takınması gereken siyâsî, sosyal ve ekonomik tavrı belirlemektedir.10 Yüce Allah (cc) Müslümanlara karşı hâin planlar hazırlayan münâfıklara karşı somut hedefler göstermiş ve onlarla ortak meclisleri paylaşmayı bile yasaklamıştır: “Allah, size Kur’ân-ı Kerîm’de şu hükmü bildirmiştir: ‘Allâh’ın âyetlerinin inkâr edilip alay ve eğlence konusu yapıldığını işittiğiniz zaman, bu çirkefliği yapanlar başka bir konuya geçmedikçe onların yanında oturmayın.’ Aksi takdirde siz de onlar gibi olur, onlarla aynı kefeye konursunuz. Hiç şüpheniz olmasın ki Allah, münâfıkları da diğer bütün kâfirleri de topluca cehenneme tıkacaktır.”11 Bu âyete göre, münâfık meclislerinde oturup onların küfürlerine râzı olanlar da küfre girerler. Bir günâhın işlenmesine rızâ gösterip bu günâhı işleyenlerin içine karışan kimse de günahta onlar gibidir.12Çünkü münâfıklar günah işleme husûsunda birbirlerini ayartan kimselerdir. Kur’ân-ı Kerîm onların bu çirkin niteliklerini mü’minlere şöyle anlatır: “Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirinden (yanadır ve hepsi aynı)dır. Onlar birbirlerine dince uygun görülmeyen davranışları emrederler, iyi ve güzel olanları ise yasaklarlar. Çok da cimridirler. Onlar Allâh’ı unuttular, Allah da onları kendi hâllerine terk etti. Şüphesiz ki münâfıklar, (Allâh’a) itâat etmeyen (azgın) kimselerdir.”13

Günah noktasında; “Konuştukları zaman yalan söylemek, vaad ettiklerinde caymak, emânete ihânet etmek”14 onların karakteri olmuştur. “Ahdine riâyet etmeyenin dîni yoktur, emâneti yerine getirmeyenin îmânı yoktur.”15 gerçeğini kavrayamayan münâfıklar, din ve dînî sembollerle alay etmeyi çok severler. Şu âyet onların bu çirkin davranışlarını ortaya koymaktadır: “Müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münâfıklar, kafalarındaki, kalplerindeki nifâkı ve ikiyüzlülüklerini ortaya dökecek bir sûrenin mü’minlere indirilmesinden çekinirler. ‘Siz dilediğiniz şekilde alay edin! Allah çekindiğiniz şeyi, ikiyüzlülüğünüzü kesinlikle açığa çıkaracaktır.’ de. Eğer onlara niçin alay ettiklerini sorarsan ‘Biz sâdece lafa dalmış şakalaşıyorduk.’ derler. ‘Allah ve O’nun âyetleriyle; O’nun peygamberiyle mi alay ediyorsunuz?’ de.”16 Âyet-i kerîmede de görüldüğü gibi âyetlerle alay etme gibi bir günâhı bile çok basite indirgeyen münâfıkların bu kötü durumunu Abdullah b. Mes’ud (ra) şöyle tefsîr etmiştir: “Mü’min, günahlarını (o kadar büyütür ki) sanki üzerine düşecek bir dağ gibi görür. Fâcir bir kimse ise günahlarını burnunun üzerine konan küçücük bir sinek gibi görür.”17 Münâfık, konuşmuş olduğu o mizâhî kelimeler sebebiyle Nebî (sav)’in diliyle ayıplandığının18 ve doğu ile batı arası mesâfe kadar cehennemin dibine yuvarlanacağının”19 farkında bile değildir. Yüce Allah, mü’minlerle alay eden ve onları dillerine dolayan münâfıkları şu rivâyette olduğu gibi bâzan tehdit bile etmiştir: “Ey dilleriyle îmân eden fakat kalplerine îmânın girmediği güruh! Müslümanların gıybetini etmeyin ve onların mahrem durumlarını araştırmayın. Sizden kim onların gizli şeylerini araştırırsa, Allah (cc) da onun gizleyip bilinmesini istemediği hâllerini ortaya çıkarır ve onu evinin ortasında rezîl eder.”20

Kur’ân-ı Kerîm’e göre kaçınılması gereken nifak alâmetleri şunlardır:

  1. Kalpleri hakîkate kilitlidirler.21
  2. Dilleriyle îmân edip kalpleriyle inkârı tercîh ederler.22
  3. Fesatçıdırlar; fakat fesatçı olduklarını kabûl etmezler.23
  4. Kalpleri, gönülleri ve zihinleri hastalıklı kimselerdir.24
  5. Sefih ve beyinsizdirler.25
  6. Mü’minlere karşı alaycı bir tavır sergilerler.26
  7. Kültüre ve neslin bozulmasına karşı duyarsızdırlar.27
  8. Müslümanların başlarına gelen belâ ve musîbetlere sevinirler.28
  9. Cihâdın, eceli öne alacağına inanırlar.29
  10. Cihâda engel olurlar ve kendileri de isteksiz davranırlar.30
  11. Cimridirler.31
  12. Yapmadıklarıyla övünürler ve övülmeyi severler.32
  13. Gösteriş için hayır ve infak yaparlar.33
  14. Kâfirlerin hükümleriyle muhâkeme olmayı severler.34
  15. Kur’ân ve sünnetin hükümlerinden yüz çevirirler.35
  16. Ölüm korkusuyla cihâdı terk ederler.36
  17. Mü’minlerin de küfrünü isterler.37
  18. Küfürde çok ileridirler.38
  19. İzzeti kâfirlerin yanlarında ararlar.39
  20. Tavırsız ve ilkesizdirler.40
  21. Menfeatçidirler ve duruma göre hareket ederler.41
  22. Namaza karşı çok üşengeçtirler.42 Yatsı ve sabah namazları ise onlara en ağır gelen namazlardır.43
  23. Allâh’ı (cc) çok az anarlar, hatırlarına bile getirmezler.44 Rasûlullah (s.a.v.), mü’minleri Allâh’ı (cc) çok zikretmeye çağırmış ve şöyle buyurmuştur: “Allâh’ı çokça zikreden nifaktan berî olur.”45
  24. Kişiliksiz ve kararsızdırlar.46
  25. Korkaktırlar.47
  26. Kâfirlerle ortak hareket ederek Müslümanlara sataşırlar.48
  27. Savaştan, vatan savunmasından izin isterler.49
  28. Şehvetlerine çok düşkündürler.50
  29. Sadaka başta olmak üzere dînî semboller ve ibâdetlerle alay ederler.51
  30. Hz. Peygamber’i (sav) üzmekten zevk alırlar.52
  31. Yalancıdırlar.53
  32. Kötülüğü emredip iyiliğe engel olurlar.54
  33. Müslümanların arasına fitne sokup onları birbirine düşürmek isterler.55
  34. İstiğfâra, duâya lâyık değildirler ve cenâze namazları kılınmayacak kadar aşağılık kimselerdirler.56
  35. Hz. Peygamber (sav) dâhil insanların nâmusuna iftirâ edebilirler.57
  36. Hz. Peygamber’in sözlerinden hoşlanmazlar.58
  37. Gönülleri Müslümanlara ve İslâm’a kin doludur.59
  38. Sâlih amelsiz ve nursuz bir güruhtur.60
  39. Yahudi dostudurlar.61
  40. Yalan yere yemîn etmeyi alışkanlık hâline getirirler.62
  41. Mü’minlere karşı süslü laflar etmeyi severler.63
  42. Kibirlidirler.64
  43. Müslümanlara yardım edilmesini sevmezler.65
  44. Sözlerinde durmazlar.66
  45. Kitap ehlini dost edinirler.67
  46. Korkaktırlar ve özellikle de Müslümanlardan çok korkarlar.68

Yukarıda sayılan kötü sıfatlarla donanan; kalpleri hastalıklı, gönülleri inkârla dolu, yalanı şiâr hâline getiren ve kâfir tasallutunu herşeyin üzerinde tutan nifak ehli, târihin her döneminde olmuş ama en yoğun çalışmalarını Hz. Peygamber’e (sav) karşı vermişlerdir. Tüm bu kötü durumlarına rağmen Rasûlullah (sav), onlara karşı her zaman siyâseten güzel davranmıştır. Onları İslâm toplumunun samîmî bir üyesi yapmak için çok çalışmış, Abdullah b. Übeyy dâhil olmak üzere onları zaman zaman ziyâret etmiştir. Hattâ oğlunun talebi üzerine kefenlenmesi için gömleğini bile vermiştir. İçindeki kâfir olduktan sonra gömlek ne yapsın! Hz. Peygamber, bu yakınlığının netîcesinde birçoğunu kazanmıştır. Nifakta direnenler için ise Müslümanların toplu tavır koymasını isteyen Kur’ân-ı Kerîm, “Onlara istiğfâr etmemeyi (rahmet ve bağışlanma duâsı yapmamayı)”69 beyan buyurmuştur. Bu meyanda hiçbir kâfir için bağışlanmış anlamına gelen “merhum” ifâdesi kullanılmamalıdır. Allah Teâlâ, hiçbir münâfığın cenâze namazını kılmamasını Hz. Peygamber’e ve şahsında tüm Müslümanlara şu âyetle emretmiştir: “Onlardan ölen hiç kimsenin cenâze namazını kılma ve mezarının başında duâ etmek için durma! Çünkü onlar, Allâh’ı ve Elçisini inkâr ettiler ve (fırsat varken tövbe de etmeyip) kâfir olarak can verdiler! (Ve sonunda, uğrunda kâfirliği bile göze aldıkları dünyâ nîmetlerini bırakıp gittiler.)”70 Bu âyetten sonra Rasûlullah (sav), hiçbir münâfığın cenâze namazını kılmamıştır. Sahâbe de Hz. Peygamber’in yolunda giderek münâfıklara karşı teyakkuz hâlinde yaşamışlardır. Mü’minler, bugün sâdece bu ilâhî emri yerine getirseler, münâfıklara tavır koyabilseler çoğu hizâya gelecektir. Gelmeseler bile toplumda bir saflaşma olacak ve gerçek mü’minlerle münâfıklar birbirlerinden ayrılacaklardır. Bu sebeple cenâze namazları günümüzde daha da önemlidir.

Dipnotlar:

1 Es-Sâbûnî, Kibes min Nûri’l-Kur’âni’l-Kerîm, IV/8.

2 İsfehanî, Müfredât, s.819.

3 Cürcânî, et-Ta’rifât, s.245.

4 Bakara 2/8.

5 Beyyine 98/5.

6 Ankebut 29/2.

7 Hac 22/11.

8 Maturidî, Te’vilât, VII/395.

9 Nisâ 4/141.

10 Fadlullah,Hüseyin, Min Vahyi’l-Kur’ân, VIII/317.

11 Nisâ 4/140.

12 Hâzin, Lübâbu’t-Te’vîl, II/111.

13 Tevbe 9/67.

14 Buharî,25, Îman

15 İbni Hanbel, Müsned, III/135.

16 Tevbe 9/65-66.

17 Tirmizî,38, Kıyâmet,49, h.no:2497, IV/658.

18 Ebû Dâvûd, Edeb, h.no:4990, V/265.

19 Müslim,54, Zühd,6, h.no:2988, III/2290.

20 Ebû Dâvûd, Edeb, h.no:4880, V/195.

21 Bakara 2/7

22 Bakara 2/8.

23 Bakara 2/11.

24 Bakara 2/10

25 Bakara 2/13

26 Bakara 2/14;Tevbe 9/65.

27 Bakara 2/205

28 Âl-i İmrân 3/120;Tevbe 9/50

29 Al-i İmrân 3/156,168.

30 Al-i İmrân 3/167-8.

31 Âl-i İmrân 3/180.

32 Âl-i İmrân 3/188.

33 Nisâ 4/38

34 Nisâ 4/60,65.

35 Nisâ 4/61,65.

36 Nisâ 4/77

37 Nisâ 4/89.

38 Nisâ 4/137

39 Nisâ 4/139.

40 Nisâ 4/140.

41 Nisâ 4/141

42 Nisâ 4/142;Tevbe 9/54.

43 Müslim, es’Sahîh,5, h.no:252, c.I, s.451-2.

44 Nisâ 4/142.

45 Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, c.II,s.518.

46 Nisâ 4/143.

47 Enfâl 8/49; Tevbe 9/49,56.

48 Enfâl 7/49.

49 Tevbe 9/44-45.

50 Tevbe 9/48-49.

51 Tevbe 9/58.

52 Tevbe 9/61.

53 Tevbe 9/61

54 Tevbe 9/67.

55 Tevbe 9/107.

56 Tevbe 9/80,84.

57 Nûr 23/11-13.

58 Muhammed 47/16.

59 Muhammed 47/29.

60 Hadîd 57/13.

61 Haşr 59/11.

62 Münâfikûn 63/1-2.

63 Münâfikûn 63/4.

64 Münâfikûn 63/5.

65 Münâfikûn 63/7

66 Münâfikûn 63/12

67 Haşr 59/11

68 Haşr 59/13.

69 Tevbe 9/80.

70 Tevbe 9/84.

Mayıs 2021, sayfa no: 6-7-8-9-10-11

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak