Ara

Kudüs Temrinleri

Kudüs Temrinleri

Bir şehir var ki evliyâsı da eşkıyâsı da eksik olmaz. Dünya kurulduğu günden beri mukaddesliğini muhafaza eder. Kıyâmete kadar da ihânetlerin hicaplarına ve müdâfaanın salâbetine sahne olur. Feleğin çarkı ona döner, bulmacalar onunla çözülür. Bir şehir var ki Peygamberlerin iftirâya uğradığına tanıklık eder. Leşlerle beslenen haydutları aralıksız üzerine üşüşür. Kuyruklu yalanlara şâhit gösterilir ve küstahların işlediği cinâyetlerin müsebbibi ilân edilir. 

Bir şehir var ki, kutsal kitapların hürmetli izahlarına bahis konusu olur. Dillerden ismi sâdır olunca itinâlı bir üslup yürür rahvan adımlarla. Ona giden yollar, mekteplere omuz verir. Hisarlarında kanâatin sağlamlığı görülür, burçlarında gözlerin feri ışıldar. Kelimeler zevâle uğramadan cümlelere, cümleler fikirlere ulaşır. Fikrin harcını şiirle, şiirin harcını îmanla karar. 

Bir şehir var ki herkes ona yönelir. Ona yönelen buhranların kederinden halâs olur, ona yönelen deliliğin istihzâsından kurtulur, ona yönelen velîliğin bahtiyarlığına erişir. Cihangirleri, vezinlerin âhengiyle cihâda koşar, tevekkül pınarlarını coşturur, sabır taşlarına can verir, umûda çiçekler açtırır. Bahtına uzanan nâmahrem abesliklere ve küstahlıklara haddini bildirir. 

Bir şehir var ki kadîm berâberliklere ve tahrîf edilmiş dinlere tav edilmekten bunalır. Yalnızca İslâm’ın himâyesinde aydınlanır. Îmânî dehâsını ilk kıblenin imtiyâzıyla yüceltir, hikmetine melekler tâzime durur, cümle şehitlerin göğüslerinde ismi yazılır.

Bir şehir var ki, sultanlar tarafından fethedilir. Kâfî denmeyecek kadar güzelliğe sâhiptir. Direnişin rûhuna canlılık katar. Toprağı dahi oruç tutar, orucunu ezan niyetine figanlarla açar. Hürriyeti hayran bırakır cesâretine. Bir şehir var ki, Kelâm-ı Kadîm gibidir, okundukça fâsıla açar, açıldıkça sessizliğin sesi kimsesizliğin kimsesine dönüşür. Kimsesizliği, izansızlar tarafından kadehlerle kutlanır.

Bir şehir var ki, katığı acılardan ibârettir. Hokkabazların tehditleriyle karanlığa gömülür. Vicdânının lifleri bilfâsıla tahrîbe mâruz kalır. Mektuplar yazılır hüzün makamlarında, hüzün bir gün İstanbul’un, başka bir gün Kahire’nin gözlerinden öper. Bir sabah Medîne’de ezan, bir akşam Kâbil’de dua olur. İhtilâlin yatağında komaya terkedilir. İmkânsızlığa hikâye, çâresizliğe öykü niyetine yazılır. Heyula zincirlerine vurulur ve günlerce işkence görür. Eserleri yıkılır, türbedarları ölür ve arkasından ağlayanı kalmaz.

Bir şehir var ki, utanç manzaraları nümâyişler eşliğinde seyredilir. Gemisi boyuna su alır. Küfür mızraklarının hedefinde durur. Netâmeli baykuşlar öter tepelerinde. Afyonlanmış beyinlerin ihmâline uğrar. Zaafına teslîm olan hırıltılı üstünlük kâbuslarına uyanır. Keşişlerin, hahamların ve belâlı tapınakçıların cambazlıklarıyla kederlenir. Katolik yosmaların sinsi kucaklarında efsunlanır. Yıldızları söner, gökkubbesi çöker ve hilâli hüzzam şarkılarıyla tesellî bulur.

Bir şehir var ki, kaderi Doğu Türkistan’a benzer. Sisli ve uyuşuk bilinçlerin gölgesinde Urumçi’ye dertdaşlık eder. Kendi ferâgatini onun berâatına bağlar. Bir yanında gazel döker, diğer yanında tomurcukları muştular. Ona bakan güldeste görür, ürperti esintilerden sıyrılır, aydınlığın sezgilerini temizler, ırmakların kaynağına revân olur ve ikbâl kaygılarından uzaklaşır. 

Bir şehir var ki, güzellikler ona nebîlerden yâdigârdır. Mirâcın mecmuası orada yazılmıştır. Namaz, onun semâsında ışıldamıştır. Müjdeler onun sokaklarında kıvâmını bulmuştur. Adâletin Ömer’i (ra) ona koşmuş, Eyyûbîler'in Selahaddîn’i ona kilitlenmiş ve Atsız Bey onunla ünlenmiştir.

Bir şehir var ki, medeniyete sırlı kapılarını aralar. Umûdunu lebâleb tecessüslere uçurur. Dimağların fehmini açar, lisanların anlamını engin kılar. Yapıların îmârına zaferler bahşeder. Şövalyelerin masallarına güler, mücâhidlerin yoluna güller serer. Ezelî hassâsiyetlerle düşüncesi dal budak salar, ısrarla direnir, ısrarla savunur, ısrarla can fedâ eyler.

Bir şehir var ki, toyluğun emârelerine tevessül etmez, tesâdüflere takılıp kalmaz, kıtaları birbirinden ayıranlara tebessümle bakmaz. Repertuarını her ağıza çiklet yapmaz, her çalgının cilvesine aldanmaz. Damağında haramın kokusunu dahi duymaz.

Bir şehir var ki, çocukları doğarsa büyümez, büyürse ölmez. Vecdin nâmusuna halel getirmez. Kendini turizmin alelâdeliğine teşhîr etmez. Sızılarını inzivâya çekmez. Fethe meftûn olduğu için işgālin kötürüm yobazlığına aldanmaz. Musîbetlere çığlık atmaz, hamdin izzetini lekelemez, vefânın haysiyetini kirletmez.

Bir şehir var ki, çağların merkezine konumlanır. Ümerâ emriyle, ulemâ ilmiyle meşgûl olur. Kimine maske taktırır, kiminin maskesini düşürür. Kimini cihâda, kimini yatağa sevk eder. Kimi ihyâdan, kimi inkârdan nasiplenir. Kimine pâyeler, kimine vebâller üleştirir. 

Bir şehir var ki, ona bakanların bāzısı zanneder, bāzısı zemmeder ve bāzısı fehmeder. Yağmurları kâh rahmet, kâh âfet olur ve dökülür ressamların tablolarına. Öteki yüzlerin yüzsüzlüğünü boşluklara bırakır. Müslümanca kurulmuştur ve yabancılaşmaktansa Müslümanca ölmeyi tercîh eder. Ayazı başka, baharı başka, mevsimleri başkadır. Genç kızların çeyizinde örnek, öğünsüz günlerde sabır ve serçelerin nârin kanatlarındaki umuttur.

Bir şehir var ki, yaşamayı inatla annelere bırakır, korkuları tahtından eder, bombaların zehrine gülümser; karadan, havadan ve denizden kuşatılır, hizâya sokulmak istenir. Sapan taşlarıyla korur iffetini… Rûhu Yûsuf’la berâber kuyulardan çekilir, işgallerin gölgesinde ısrarla şehir olmaya cehd eder. Vuslata inandığı için, usanmaz, kuşkulanmaz ve beyhûde dünyânın perîşanlığına aldırış etmez. 

Bir şehir var ki, cümle Müslümanların onuru için amansız ızdıraplara katlanır. Çünkü sahteliklere düşmandır, uzlaşmacı tel’inlere karnı tok, telmih kokulu restlere tâvizi yoktur. Fakat âhirete bıraktığı hesâbı çoktur.

Bir şehir var ki, dururken yürür, günlüklerini bebeklerin kundaklarına yazar, kavminin ihânetlerine gülümser, kimseye âit olmamanın sâhipsizliğini yaşar, kınamalara kurban gider, mobilyaları eskir, boyası dökülür, zamânı bozulur, yelkovanları tersine döner ve mescidlerini akrepler sarar, ama yine de ikāmetlerin merkezinde kalır.

Bir şehir var ki, Selim Hân’ın kandilleriyle ışıldar, Kanûnî’nin bezemeleriyle süslenir, Hürrem Sultan’ın aşeviyle pişer, Mecid Han’ın fermânıyla sükûn bulur ve Ulu Hâkan’ın azmiyle müdâfaa edilir. Mahpusluğu bile cennetten bir köşedir.

Bir şehir var ki, Selçuklu’nun gözbebeği, Osmanlı’nın incisidir. Türk medeniyetinin güzîdesi ve iltifat vesîlesidir. Ötüken’den yükselen sığırcık kuşları onu selâmlamaya kanat çırpar. Hep ve hiçleri mânâsında mündemiç kılar. Şâirler onun şafak sökümünde naatlarını tamamlar. 

Bir şehir var ki, Türk’ü bekler. Anahtarını ona teslîm etmenin hasretini çeker. Kendini mâmur edecek gönüllerin hülyâsını kurar. Türk'ün eliyle zarâfetine kavuşmayı ve tenevvür etmeyi arzular. İnsanını medeniyetin irfânıyla büyütmeyi umar. Türkçe'nin hünerleriyle tefekkürün lezzetini düşler. Bünyesine atılmış çizikleri Anadolu’nun otacılarıyla iyileştirmeye can atar. 

Bir şehir var ki, bercestedir ve âlî mevkidedir, fakat mahzundur ve adına Kudüs denir.

Aralık 2023, sayfa no: 48-49-50 

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak