Fikren düzgün, îtikâdı, ameli, ahlâkı üstün bir kimsenin arkasında cemaat olma arzsuyla küçük de olsa bir mescit yaptırmayı tasarlıyorduk. Bu düşüncemizi Üstadımız H. Hasan Efendi (ra)'ye aktardığımızda sükût buyurdular. Sabah olunca bizlere; Peygamber Efendimiz (sav)'in bir mescid yaptırmalarını ve kendisinin de buraya defnedilmesini emir buyurduklarını ifade ettiler, müjdelediler. Mescide çok sevindik ama irtihallerine gönlümüz hiç razı olmadı. İstiyorduk ki Nuh (as)'un ömrü kadar ömrü olsun. Halbuki kendileri, babaları Şeyh Mustafa Hulusi (ra)'nin kabrinin yanında yerlerini hazırlamışlardı. Camii inşaatı başladı. Biz de yapımı için gerekenleri tedarik etmeye koyulduk. Rahmetli Erhan Çavuşoğlu ile Van'ın Erciş kazasından getirdiğimiz 2 milyon lira Üstadımızı çok memnun etmişti. Ercişli dostlarımızın yapılan caminin geniş olması yönündeki talepleri üzerine cami biraz daha büyütüldü. Temeline harç, yapısına taş koyan, sıvasına varıncaya kadar her türlü hizmetinde bulunanlar; ibadet aşkıyla çalışıyor, abdestsiz bulunmamaya azami gayret gösteriyorlardı. Bu edeplerden mahrum bir mihrab ustasına Cumâ namazına müteakip Üstadımız:"İşin olsun, kolay gelsin evladım!" buyurdular. İşte ne olduysa o anda oldu. Usta ruhu daralmış, öfkeli, sinirinden çatlayacak bir hale bürünerek; çalıştığı yere telefon açıp yalvarıyordu, "Ne olur beni kurtarın!" diyordu. "Oğlum ezâ mı görüyorsun?" diye sorulunca, "Hayır, aksine iltifat ediliyor ama ben ölecek gibiyim!" cevabını veriyordu. Ve tek bir taş koymadan geriye dönmek zorunda kaldı. Rabbimiz bu mescidin yapımında abdestsiz çalışan ustaya bir taş bile koydurtmadı. Zaten eskiden bağ olan mescidin yerinde; sahipleri birçok haller görürlerdi. Rüyalarında suların fışkırdığını, nurların yağdığını müşahede etmişlerdi. Yine Sâmi Ramazanoğlu (ks) da mânen teşrif ederek; "Camii çok güzel ama, şu göğüslerdeki altıgen işaretler iyi düşmemiş Hasan Efendi!" buyururlar. Derhal camii kubbe göğüslerindeki altıgen üçe indirildi. Caminin açılışındaki halleri anlatmak mümkün değildir! Hemen her yerden iştirak eden aşık müminlerin coşkusu görülmeye değerdi. Mehmet Emin Ay'ın, "Cemalinle ferahnât et ki yandım Yâ Rasûlallâh! Hoş geldin Ya Rasûlallâh." sadasının işitilmesiyle cemaatin coşkusu feryad û figâna dönüşmüştü. Kendinden geçip cezbe-i ilâhi ile kendisini sağa sola çarpanlardan tutun da baygınlık geçirenlere kadar daha neler neler... Kardeşlerimizden birisi mânâ âleminde Peygamber Efendimizin (sav) mescid-i saadetlerine eklenmiş olarak küçük bir yer görür. Burası nedir diye sorduklarında, "Kalender'in yeri" derler. Edeple, erkânla gelenler bu tad ve lezzeti duyduklarını, sanki Ravza-i Pâk-i Nebî'de namaz kılıyormuş gibi zevk aldıklarını söylüyorlardı. Hamburg'da bir evde, "Kalender Camii'nin büyütülmüş fotoğrafını gördüm. Hoşuma gitti. O esnada şunu nakletmişlerdi, "Bir kız çocuğu caminin fotoğrafına baka baka bu resmi çizer. Daha sonra göz yaşlarını tutamaz ağlamaya başlar. Günlerce devam eder. Babası yavrusuna, "Kızım niçin ağlıyorsun?" diye sorunca, "Baba! Bu camide bulunan zât nur gibi karşıma çıktı da O'nun bu manevi hali beni ağlatıyor, dayanamıyorum, içime ilahi feyz iniyor, kendimden geçiyorum.!" cevabını verir. Üstadımızla ruhen irtibat kuranları gördükçe; Kalender Camii'nin minaresinde okunan akşam ezânının "La İlahe İllallah" kelimesiyle ruhunu arşa sunan aşıkları hatırladıkça kendimizden utanıyoruz. Birkaç hafta önce minberinde hutbe okuyan hocamız gönlümüzden geçenlere tercüman olmuştu. Diyordum ki, "İnsanlığımdan pek hayır görmedim. Keşke bu caminin bir tuğlası olsam!" O Hoca Efendi de aynı duyguları minberde ifade etmişti. "Gel şimdi mescide gir Rabbin dergahına er Cennete giden yollar Mevlâ hep kullarını Secdelerde seçiyor." Bütün arzı mescid kılma azim ve gayretiyle Mevlâmızdan hepimize saadetler dileriz.
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak