Ara

Kalb-i Selîm

Kalb-i Selîm

Kıymetli kardeşlerim!

Okuyup anlatacağım sözler, Allâh’ımızın (cc) ve Fahr-i Kâinat Efendimizin (sav) sözleri. Onun için iyi dinleyelim. 

Çeşmelerde bardağın, doldurmadan kor isen, 

Bin yanında durursa, kendi dolası değil. 

Kabı doldurmak için, çeşmenin tam altına koymak lazım. Yoksa çok sohbete oturulur, çok insan dinlenir. Dikkat edilmez, kalp kapağı açık olmazsa içine bir damla girmez. 

Rabbimiz buyuruyor: ‘Ne malın ne de evladın fayda vermediği mahşer gününde ancak tertemiz bir kalp ile gelenler kurtuluşa erer.’1 Kalb, îmanın merkezidir. Kalp, Allâh’ın hazinesidir, Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav): ‘Vücutta bir et parçası vardır ki; o salih oldu mu bütün vücut salih olur. O fesada gitti mi bütün vücut fesada gider, işte o kalptir’2buyurmuşlardır.

Lokman Hekim’e demişler ki: ‘Şurada kesilmiş bir hayvan var, git onun en iyi organlarını getir.’ Gitmiş, dili ile kalbini getirmiş, en kötü organlarını getir demişler, yine dili ile kalbini getirmiş. ‘Oğlum, iyi desek de aynı organları getiriyorsun, kötü desek de!’ deyince; ‘Efendim,’ demiş, bir vücutta kalp ile dil iyi olursa bütün vücut iyi olur, kötü olursa bütün vücut kötü olur. Vücudumuz bir ülke gibidir. Bu ülkenin merkezi kalptir; kalp ya düşmana ya da dosta sahnedir. 

Eğer îman, reis-i cumhur, akıl başbakan; tevekkül, kanaat, hilm, tevazu gibi güzel huylar bakanlar olursa, merkeze dost hâkim olmuştur. Azalarımıza Hakk’ın emirlerini bildirir ve öylece hareket ettirir. Eğer şeytan reis-i cumhur, nefis başbakan; dünya sevgisi, şehvet, kibir, benlik, riya gibi kötü huylar bakanlar olursa, merkeze düşman hâkim olmuştur. Azalarımıza Hakk’a isyanı bildirecek eli zulmetmek için, gözü başkasının namusuna bakmak için kulağı isyan için kullandıracaktır. 

Ülkenin yönetimi idareciye bağlıdır. İdareci kötü olursa, ülke huzursuz olur. İdareci salih, takva sahibi olursa, ülkeyi iyi yönetecek; düşkünleri kaldıracak, fakirin gözyaşını silecek, yetimi öksüzü okşayacaktır. Göz ibretle bakıp, Cenâb-ı Hakk’ın eserlerini görerek ıslanacak, ehl-i îmana hıyanetle değil, sıyanetle bakacaktır. Velhasıl vücut, Hakk’ın emrini icraya gayretle ve ne için yaratılmışsa ona uygun hareket edecektir. 

Kalb, Allâh’ı sevmek, O’nu zikretmek için yaratıldı. Allah aşkına gaflet perdesini kaldıralım. Seherde, hacet kapılarının açık zamanında Allâh’ımızı (cc) tespih edelim. Rabbimizin yeryüzüne; bir ihtiyacı olan yok mu dua etsin, kabul edeyim, diye nida ettiği kıymetli vakitte dua edelim, mânevî rızkımızı temin edelim. Gafil olmayalım.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri buyuruyorlar ki: ‘Mevlâ’mızı en çok zikreden cemâdat, taşlar, topraklar, cansız varlıklar. Sonra nebâtat, ağaçlar, bitkiler. En az zikreden de insanlar ve cinlerdir. Hâlbuki Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) buyurmuşlar ki: ‘Ümmetimin en şereflileri, hafız-ı Kur’ân olanlar ve geceleri ibadet ve zikirle ihya edenlerdir.’3

Denizde giden vapurda delik açılırsa, içine su girer batar. Aynen bunun gibi, kalbin içine yersiz duygular girerse kalp fesada gider. Bir insan gaflet içinde kalmış, huşû ile namaz kılamıyor, zikrinden, ibadetinden feyz alamıyorsa bunun sebebi üçtür. 

Birisi hilaf-ı şeriat hareket. Allâh’ımızın helal ve haram ölçülerine aykırı davranışlarda bulunmak. 

İkincisi dünyaya aşırı düşkünlük. Dünyanın binbir türlü israf kabilinden olan ziynetlerine meyletmek. Böyle olunca o kalbe Allâh’ın feyzi girmez. Dünya sevgisi ile Allah sevgisi bir kalpte durmaz. Put olan yere meleklerin girmediği gibi, dünyanın putlaştırıldığı kalbe de Allah sevgisi girmez. Hadis-i şerifte: ‘Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır’4buyuruluyor. İlacı ölüm ve tefekkürdür. Ölümü düşünmek, dünya muhabbetini kalpten söker. 

Üçüncüsü de gaflet sahibi, hasta kalpli insanlarla dost olmak. Vücuttaki hastalıklar gibi kalpteki duygular da bulaşıcıdır. Onun için, kalbi uyanık, salih insanlarla dost olalım ki zikrimizden, fikrimizden, ibadetimizden feyz alalım. 

Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a (cc)!

Dipnotlar

1 Şuarâ, 26/89. 

2 Buharî, İman 39. 

3 Mecmau’z-Zevâid, c. VII, s. 161. 

4 Suyûtî, ed-Dürerü’l Münteşira fi’l-Ehâdîsi’l-Müştehira, thk. M. Abdülkadir Atâ, Dârü’l-İ’tisâm, Kahire 1987, s.191; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c. I, s. 344.

Temmuz 2021, sayfa no: 38-39

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak