Ara

İstikâmet

İstikâmet

İstikamet sözlükte ‘îtidâl ve orta hâl” demektir. Terim olarak ise “Müslümanın günlük hayâtında, Kur’ân ve sünnette belirtilen hükümlere göre hayâtını tanzîm etmesi” demektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Berâberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adâlet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.”1

İstikamet, îmandır. Yâni Allah Teâlâ’yı kalp ile bilmek, O’nu bildiğimizi/tanıdığımızı âzâlarımıza yansıtarak O’nun meşrû kıldığı ölçüler ile hayâta yön vermek demektir. Bir yönüyle de Hz. Peygamber’e (sav) emredilen hükümlerle hayâta bakmak demektir. Îmân ise ibâdettir. İbâdet, Allah Teâlâ’nın sevgi ve azameti karşısında boyun eğerek emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmaktır. Bunu yaparken de sâdece Allah Teâlâ’nın rızâsı kastedilmelidir. Gizli ve açık her hâlükârda söz ve davranışlarımızda, korku, haşyet ve tevekkül gibi bütün hâllerimizde Allah Teâlâ’nın hoşnutluğunu kazanmak temel hedef olmalıdır. Namaz, zekât, oruç ve diğer ibâdetlerde niyetimiz Rabbimizin rızâsını gözetmek olmalıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.”2

  • İbâdet:

İbâdet, Allah Teâlâ’dan başka kimseyi hesâba katmadan Allah Teâlâ’ya kulluk etmektir. Hz. Peygamber’in ifâdesinde olduğu gibi: “Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da Allah Teâlâ seni görmektedir.”3

Allah Teâlâ’nın emir buyurduğu/elçiler gönderdiği andan îtibâren kıyâmete kadar dînin sâhibinin Allah Teâlâ olduğunu bilmek gerekir. Bu konuyla ilgili Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyet vardır. İşte Hz. İbrâhîm’den bahseden bir âyetin meâli: “Rabbimiz! Bizi sana teslîm olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslîm olmuş bir ümmet kıl. Bize ibâdet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabûl et. Çünkü Sen, tövbeleri çok kabûl edensin, çok merhametli olansın.”4

Bu, İslâm’ın genel mânâsına bir işârettir. Özel anlamıyla İslâm, Hz. Muhammed’e (sav) gönderilen dînin adıdır. Çünkü Hz. Peygamber (sav) kendisinden önceki dinleri neshetmiştir. Hz. Peygamber’e (sav) tâbî olanlara müslüman, olmayanlara gayr-i müslim denir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allâh’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesâbı çok çabuk görendir.”5

İbâdet, iki kısma ayrılır:

  • Kevnî Kulluk

Bu, kâinattaki bütün yaratılmışları içerisine alan bir kavramdır. Bütün yaratılmışların Allah Teâlâ’ya boyun eğmesi anlamına gelir. Bu anlamda, mü’min, kâfir veya yaratılmışlar Allah Teâlâ’ya boyun eğmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahmân’a kul olarak gelecektir.”6 Bu tür kullukta Allah Teâlâ’ya hamd yoktur çünkü bu durumda her şey zorunlu olarak Allah Teâlâ’ya boyun eğmektedir.

  • Şer’î Kulluk

Bu ibâdet türü dînin emirlerine riâyet ederek, dîni Allah Teâlâ’ya has kılarak ve Hz. Peygamber’e (sav) tam anlamıyla tâbî olarak yerine getirilen kulluktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevâzu ile yürüyen kimselerdir. Câhiller onlara laf attıkları zaman, ‘selâm’ der (geçer)ler.”7

Bu ibâdet türünde Allah Teâlâ’ya hamd vardır. Çünkü kul bilinçli bir şekilde Rabbini anmaktadır.

  • Kur’ân ve Sünnet’in Delillerine Sarılmak

Allah Teâlâ bütün mü’minlere Kur’ân-ı Kerîm’e sarılmalarını, onun delilleri ile amel etmelerini ve onu evirip çevirmemelerini emretmiştir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm kıyâmete kadar bir hayat kaynağı/rehberidir. Ondan sonra geleceği söylenen bütün inanç ve ibâdet iddiaları bâtıldır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Elif Lâm Mîm. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allâh’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.”8

Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’i (sav) de bu hakîkatlere insanları dâvet etmek üzere göndermiştir: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmeyecektir.”9 “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları Rasûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona îmân edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nûra (Kur’ân’a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”10

Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in emirlerine tutunup yasaklarından kaçınmamız gerektiğini bizlere haber vermiştir. Ona uyduğumuz sürece doğru istikâmette olduğumuzu, ondan yüz çevirdiğimizde sapık yollara düşeceğimizi bildirmiştir. Her türlü şirk, küfür ve âyetlerin mânâlarını değiştirmek gibi tesirlerden îmânı korumamızı emretmiştir. Ulemâ, nassın/âyet ve hadislerin hükmünden dışarı çıkan ve onların mânâlarını değiştiren kimselerin mürted/dinden çıkan kimse olduğunu söylemiştir.

  • Ahlâk

Ahlâk, müslümanın bütün zamânını ve nerede olursa olsun davranışlarını Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde şekillendirmesi demektir.

  • Îtikâd:

Sağlam inanç ve Allah Teâlâ’ya kişiyi yakınlaştıracak faydalı bir ilme sâhip olmak. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allâh’a ve Rasûl’üne itâat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle berâberdir.”11

  • İnsanın bütün fiillerinin kendisini Allah Teâlâ’ya yaklaştırması, sâdece O’nun rızâsını gözetici ameller olması ve Hz. Peygamber’in (sav) sünnetine uygun olması gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “De ki: Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de mü’minler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allâh’ın huzûruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.”12

  • Kişi hayrı tavsiye ve teşvîk etmeli, hayra rağbeti arttırmalıdır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfâtını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezâsını görecektir.”13

  • Kişi sabrı tavsiye etmeli. İnsanlar birbirlerine Allah Teâlâ’nın emirlerine sadâkat göstermeleri husûsunda, Allah Teâlâ’nın haram kıldığı konularda da onları yapmama noktasında ve takdîr edilene rızâ göstermeleri husûsunda sabrı tavsiye etmeliler.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler.”14

Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân b. Abdullah (ra) şöyle dedi: ‘Yâ Rasûlallâh! Bana İslâm’ı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah (sav): ‘Allâh’a inandım de, sonra da dosdoğru ol’ buyurdu.15

Ulemâ, bu hadîs-i şerifle ilgili şu tesbitlerde bulunmuştur: “Burada zikredilen istikamet Allah Teâlâ’nın emirlerine itâate devâm etmektir. Bu hadîs-i şerif Hz. Peygamber’in (sav) ‘Cevâmiu’l-kelîm’ (Az sözle çok mânâ kastedebilen) yönüne işâret etmektedir. Burada bütün düsturları Hz. Peygamber (sav) dile getirmiştir.”16

Dipnotlar:

* Bu makâle et-Terbiyetü’l-İslâmiyye adlı dergide ( Yıl: 38, Sayı:8, s.52-55) yayınlanmıştır. Makâlenin müellifi Yusuf Mehdî el-Kudsî’dir.

1 Hûd 11/112.

2 Ahkâf 46/13-14.

3 Buhârî, Îman 1; Müslim, Îman 1.

4 Bakara 2/128.

5 Âl-i İmrân 3/19.

6 Meryem 19/93.

7 Furkan 25/63.

8 Bakara 2/1-2.

9 Mâide 5/67.

10 A’raf 7/157.

11 Enfâl 8/46.

12 Tevbe 9/105.

13 Zilzal 99/7-8.

14 Asr 103/3.

15 Müslim, Îmân 62; Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12.

16 Riyâzu’s-Sâlihîn, s.58.

Ağustos 2019, sayfa no:  36-37-38-39

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak