Ara

Îman ve Sâlih Amel Bütünlüğü

Îman ve Sâlih Amel Bütünlüğü

Îman ve Sâlih Amel Bütünlüğü

Servet Yalçın

Bâzı âlimlere göre îman, sâdece kalp işidir. Bâzı âlimlere göre îman, sâdece dil ile ikrardan ibârettir. Diğer bir grup âlime göre îman, hem kalp hem dil işidir. Diğer bir görüşe göre de îman, kalp ile tasdîk, dil ile ikrar, uzuvlarla ameldir. Mâlik, Şâfiî, Hanbelî, Evzai, hadisçiler ve Selef-i Sâlihîn bu son görüşü benimsemişlerdir. Ancak ameli, îmânın sıhhat şartı değil kemâl şartı olarak kabûl etmişlerdir. Bundan dolayı farzlardan birini terk edeni hârîciler gibi küfürle, Mu’tezile gibi îmanla küfür arasına bir yere koymamışlardır.1 Kur’ân-ı Kerîm’de elliden fazla âyette sâlih amel îmanla birlikte zikredilmiştir. Yâni sâlih amel; içimizdeki îmânın hayâtımıza eylem olarak yansıması demektir. Bu da mü’minin îmânın gereği olarak yapmış olduğu sağlam, helâl, dürüst ve meşrû olan işlerdir. Zîrâ îmânı olmayanın ameli de olmaz. Güzel sayılacak ameller yapsalar bile îmân etmedikleri için amelleri boşa gider. “Onlar, amelleri dünyâda da âhirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.”2 Onların yâni îmân etmeyenlerin önce îmân etmeleri gerekir. Onlar îmân etmekle yükümlüdür. Amel îman edenlere emredilmiştir. “Îmân edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.”3 Amel mü’minin îmânının göstergesidir. Eğer îmân etmiş ancak amel işlemiyorsa bu, îmânın potansiyel olarak çok zayıf olduğunu gösterir. Eğer amel işliyor ancak amelleri sâlih değilse bu da îmânının kâmil olmadığını gösterir. Zîrâ sâlih amel îmânın kemâliyle orantılıdır. Bunu da Kur’ân’ımızın benzetmesiyle bir ağaç örneğiyle izah edelim: “Görmedin mi Allah nasıl bir misâl getirdi? Güzel bir sözü, kökü (yerde) sâbit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti). (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misâller getirir.”4 Kalp Kelime-i Tevhîd’i tasdîk ettiği andan itibâren îman bir ağacın dikilmesi gibi kalbe dikilir ve kök salar. Kökü derinlere gittikçe gövdesi dalları yaprakları ve meyveleri daha gür ve çok olur. Ağacın kökü derinlerden beslendiği için her dönem ve her mevsim meyve vermeye devâm eder. Îman kalpte güçlendikçe mü’minin hayâtının her ânında ve her işinde kendisini göstermeye başlar. Düşüncesi, bakışı, görüşü, oturması, kalkması, yemesi, içmesi, üzülmesi, çalışması, ibâdetleri, helâl ve haram hassâsiyeti kısaca hayâtında yaptığı her şeyde, sevgili Peygamberimizin (sav) ifâdesiyle “insanlara eziyet vermesin diye yoldan kaldırdığı taşta” bile kendini gösterir. Şu halde, îmân eden ama amel işlemeyenlerin îmânı çok derinlere kök salıp güçlenmediği için hayâtın akışında meyve vermiyor, kendini göstermiyor demektir. Böyle bir îman haramlara engel olamaz. Farzları tam olarak yerine getirtmez. Bu da onların mü’min olmadığını göstermez ancak Kur’ân mü’minin sâlih amel sâhibi olmasını ister. Îmandan sonra sâlih ameli ona atıfla zikreder. Çünkü îman amel olarak kendini gösterir. Amel de îmânı besler. Yâni Îman sâdece vicdanda ya da kalpte mahkûm olacak veya varlığıyla iktifâ edilecek bir şey değildir. Mü’minin kâinâtta ve hayâtın her alanında Allâh’ın hâkimiyetini kabûl etmesi kalpteki îmânının sonucudur. Kâfirin, Allâh’ın varlığını, kâinâta hâkimiyetini ve âyetlerini inkârının temelinde de kalbinde îmân olmaması yatar. Kısaca Îman, sâlih amelle dünyâ ve âhiret hayâtımızı kuşatır. Sâlih amel de bize neler katar ona kısaca bir göz atalım: “Sâlih amel” Allah Teâlâ’ya ibâdet ve tâatte bulunmak, Allâh’ın kullarının yararına olan, dînin yapılmasını emir veya tavsiye ettiği iyi, doğru, sevap kazanmaya vesîle olan işler; “gayr-i sâlih” amel ise yapılması yasaklanan veya hoş karşılanmayan kötü, yanlış, zararlı ve günâha yol açan amellerdir. Fıkıh kitaplarında sâlih ameller genellikle farz, vâcip, sünnet, müstehab veya mendub; gayr-i sâlih ameller de haram, mekruh ve müfsid şeklinde bölümlere ayrılır.5 Sâlih amel Müslümanları âhirette mutlu bir sona ulaştırır. Ve dünyâda da hoşluk, sevinç ve güzelliklerle dolu bir hayâta vesîle olur. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Erkek veya kadın, kim mü’min olarak sâlih amel/iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”6 Görüldüğü gibi bu âyet-i kerîmede, îmânın ve sâlih amellerin ‘öncelikle dünyâda’ hoş bir hayat sağlayacağı haber verilmektedir. Îmân ile birlikte sâlih amel, Müslümân'ın hayat anlayışını, iş ahlâkını ve dünyâya bakışını göstermektedir. Şu halde îman ve sâlih amel kişiyi ahlâklı ve sorumlu davranmaya yöneltmeli, karşılıklı hak ve hukûkun korunmasına sevk etmelidir. Sâlih bir mü’minin işi, çalışması, üretimi de aynı şekilde sâlih, yâni dürüst olmalıdır. Bundan dolayıdır ki Rasûlullah (sav), “Sâlih bir kişi için, sâlih mal ne kadar güzeldir!”7 buyurmakla hem sâlih kimseyi, hem de onun helâl kazancını övmektedir. Zîrâ sâlih olmayan iş, netîcesi itibâriyle karşı tarafı zarara sokacağından berâberinde kul hakkını getirecek; haksız ve haram kazanç ise o şahsın ibâdetlerini dahi olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla işi sâlih olmayanın, ameli de aslâ sâlih olamayacaktır. Buna göre her meslek erbâbı işini temiz yapmalı, hizmetin hakkını vermelidir ki işi sâlih, kazancı helâl olsun. Örneğin Yüce Allah, demir zırhlar îmâl etmelerini emretmesinin hemen ardından Hz. Dâvûd’a ve âilesine “Ve sâlih amel yapın!”8 derken, zırhların sağlam yapılmasını istemektedir.9 Ameli sâlih olanların, içinde yaşadığımız bu dünyâya hâkim olacağını, emniyet ve güven içinde yaşayacaklarını, bütün korkulardan kurtulacaklarını Rabbimiz şu âyetle bize haber vermektedir: “Allah, sizlerden îmân edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sâhip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sâhip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dîni (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını va’detti. Çünkü onlar Bana kulluk ederler; hiçbir şeyi Bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır.”10 Bu âyetin işâretiyle; bugün yeryüzünde küfrün, zulmün, fitnenin, güvensizliğin, anarşi ve terörün hâkim olması, Müslümanların sâlih amellerden uzaklaştığının en büyük göstergesidir. Bu dünyâda ve âhirette yaratılmışların en hayırlısı11, en izzetlisi ve şereflisi olmanın yolu bize Rabbimiz tarafından “Güzel söz ve sâlih amel” olarak haber verilmektedir: “Allâh’a çağıran, sâlih amel işleyen ve 'Kuşkusuz ben Müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kimdir?”12 Îman ve sâlih amel aynı zamanda Allah nezdinde insanların değerini gösteren en önemli iki ölçüdür: “Sizi huzûrumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlatlarınız. Îmân edip sâlih amel yapanlar müstesnâ, onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfât vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler”13 “Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi O'na ortak koşmasın.”14 âyetlerindeki mesajı Allah Resûlü de şu şekilde özetler: “Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.”15 Sonuç olarak îman ve sâlih amel, dünyâ ve âhiret hayâtımızda bizi hüsrâna uğramaktan kurtaran, etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan iki özelliktir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, sâlih amel ancak sâlihlerden sâdır olur. Sâlihler ise kendi gönül devletinde, vücut ikliminde yâni yaşam tarzında şeytan ve nefsi yenerek, onların hâkimiyetine ve hayat tarzına son vermiş, sulhu yâni barışı îlân etmiş, Allâh’ın emirlerini yürürlüğe koymuş ve hâkimiyetini îlân etmiş kişilerdir. Dünyânın neresinde olursa olsun onların yaptıkları amellere nefis ve zaafları, şeytan ve hîleleri karışmaz. Amelleri sâlih olur. Hanımları sâliha olur. Çocukları sâlih ve sâliha olur. İçinde yaşadıkları toplum sâlih bir toplum olur. Dünyâları ve âhiretleri de Dâr’us-sulh olur. Haşirde de Sâlihlerle olurlar. Rabblerine bir an önce kavuşmayı isterler. Bunun için de amel-i sâlihi çoğaltmamız gerekir. Zîrâ sevgili Peygamberimiz (sav) bizi bu konuda acele etmeye teşvîk ediyor: “Gecenin zifiri karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan (sâlih) ameller yapmakta acele edin! Zîrâ o zaman kişi mü’min olarak sabaha çıkacak, kâfir olarak akşamlayacak yâhud mü’min olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabaha çıkacak; dünyevî çıkarlar karşılığında dînini satacaktır.”16 Dipnotlar: 1 Prof. Dr. Kemal Sandıkçı Hadisler ışığında İslâm1,44-45 2 Âl-i İmran, 22. 3 Kehf, 107. 4 İbrâhîm, 24-25. 5 DİA; Hadislerle İslâm,3,33 6 Nahl, 97. 7 İbni Hanbel,4/197;Buhârî, Edebül Müfred,112 8 Sebe, 11. 9 Hadislerle İslâm 10 Nûr, 55. 11 Beyyine, 7. 12 Fussilet, 33. 13 Sebe, 37. 14 Kehf, 110. 15 Müslim, Birr ve Sıla, 34 16 Müslim, Îman, 186

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak