Ara

İki İlim

İki İlim

Evvelâ ilim olmalı

Amel nehrinden dolmalı

İhlâs bahrine dalmalı

Bu işe ihtimam lâzım

Kıymetli kardeşlerim,

‘İlim öğrenmek kadın ve erkek her Müslümana farzdır’1 böyle buyuruluyor hadîs-i şerîfte. Burada ilimden kasıt nedir? Evvelen şerîat, sâniyen tarikattır. Bunun delili ise ‘Her biriniz için bir şerîat ve münevver bir yol (tarikat) tayin ettik’2 âyet-i kerîmesidir. Şimdi bu âyet-i kerimenin hükmü mü’min-mü’minâta farz olan ilmi anlamak için çok mühimdir. Zikrettiğimiz âyet-i kerîmenin Hz. Peygamber’e (sav) hitaben tamamı şöyledir: ‘Sana da ya Muhammed’im, geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitabı hak ile indirdik. Sen onların aralarında Allâh’ın indirdiği Kitap ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan kitaptan, Kur’ân’dan sapma. Biz, her biriniz için bir şerîat ve münevver bir yol (tarikat) tayin ettik. Eğer Allah isteseydi sizi tek bir ümmet yapardı; yâni size sadece şeriatı emrederdi, fakat öyle yapmadı; size farz kıldıklarında sizi denemek istedi, sizi imtihana tâbi tuttu. Öyleyse iyiliklere koşun, birbirinizle hayırda yarışın. Hepinizin dönüşü Allâh’adır. O, ihtilâfa düştüğünüz, tartışıp durduğunuz şeyleri size haber verir.’3

Âyetin tasavvufî tefsirine göre; kadın olsun erkek olsun tarikat denilen mânevî yolu tutmak vaciptir, gereklidir. Bazıları vardır ki hoca olmuş, âlim olmuş, Kur’ân’ı hatmetmiş ama bu âyetten, bu mânâ çıkmaz diye itiraz ediyor. Âyetten bu mânânın çıkacağını kâni olsa, anlasa bu sefer de nefsi araya girip ‘Ben bu tarikatta yapabilir miyim, şeyhin söylediklerini tutabiliyor muyum acaba? Şu kadar da meşguliyetim var’ gibi sözlerle vesvese vermeye başlıyor. İçinden insana tarikatın gerekliliğini reddeden ne kadar düşünce geliyorsa, külliyen şeytandan ve ondan yetmiş kat beter nefs-i emmâremizdendir.

Aslında tarikatı ret, sünnet-i seniyyeyi reddetmektir. Zîrâ Hz. Peygamber (sav); ‘Şerîat akvalim (sözlerim), tarikat ef’âlim (yaptıklarım), hakîkat ise ahvâlimdir (hâllerim)’ buyurmuşlardır.

Rabbi zü’l-Celâlimiz bu iki yolu tutup felâha eren mü’minlerin vasıflarını bir bir bizlere anlatıyor, buyuruyorlar ki: Sûre-i celîlenin ilk âyeti, ‘Mü’minler kurtuluşa, felâha erdi’ mânâsınadır. Nasıl oluyor da mü’minler kurtuluşa, felâha eriyorlar? Diğer âyetleri okuyalım: ‘Çünkü mü’minler, namazlarında huşû içindedirler, haşyetle namazlarını kılarlar; her türlü boş, faydasız ve mânâsız sözlerden ve işlerden yüz çevirir ve uzak dururlar; zekâtlarını verirler; iffetlerini korurlar.’4 

Şimdi bizim üzerimize sâdece ‘şir’ât’, yâni şerîat farz olsaydı, yalnızca namazları kılmamız emredilir ve istenirdi; bizden haşyetle namazları kılmamız istenmezdi. Sâdece şeriatın emirlerini yerine getirmekle kalsaydık, boş işleri, malayaniyi terk edemezdik. Zekâtlarımızı verirdik ama borç ödeme kabilinden verirdik; gönüllü bir şekilde veremezdik.

Hele, iffetlerimizi korumanın sırlarına ermeye ise hiç kâbil olamazdık. Çünkü şeriatın mecburiyetten çıkıp mahbubiyetle îfâ edilmesi ancak sünnet-i peygamberîye tam riâyetle mümkün olur. Tarikat, şeriatın inceliklerini, edeblerini öğreten ‘minhâc’dır; ikisi birden mü’min-mü’minâta gerekli olan ilimler cümlesindendir.

Eğer tarikatın gerekliliğini bilmezsek, emr-i bi’l- ma’rûf bile yapamayız; ‘sağırlar, dilsizler’ denilen zümreden oluruz. Bildiğini yapmayı, bildiğiyle yaşamayı insana tarikat adabı talim eder. Bildiğimizi yapmazsak dilsizlerden oluruz.

Nefse, ibâdet ancak muhabbet yoluyla sevdirilir. Sevmezsek, başkasına da sevdiremeyiz. Muhabbet ise Habîbullah’tan ve refiklerinden gelir; çarşıda pazarda bulunmaz. Rabbimiz Asr sûresinde, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmeyenler dışında bütün insanlık hüsrandadır, ziyandadır, mağluptur buyuruyor. 

Şeriatla namazın şekil şartları yerine getirilir ama huşû elde edilemez. Şeriatla gıybete mânî olunmaz, nemîmenin önüne geçilmez; ucub, riyâ, kibir, mâsiva kalbten sürüp çıkarılmaz. Haram-helal arasını ayıracak akl-ı selîm ihsân olunmaz… Yolumuz, tarikat-i âliyyedir.

Yolumuzun büyüklüğü şeriatın, hakikatine riayetten gelir. Şerîat elde mizan olmazsa, nerede şaşırdığını bile anlamadan yolda saplanıp kalırsın. Çıkmaz sokaklardan ana caddelere varılmaz. Kimse kendi başına yol icat etmesin. Kabul etmiyorsan itiraz etme ki dinini hepten yitirmeyesin.

Mevlâm cümlemizi şerîat-ı mutahharaya ve tarikat-ı âliyyeye muhabbetli eylesin. (Âmin)

Hamd olsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a!

Dipnotlar

1 İbn Mace, Mukaddime 17.

2 Mâide, 5/48.

3 Mâide, 5/48.

4 Müminûn, 23/1-5.

Haziran 2023, sayfa no: 32-33

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak