Kalbin arşa tam açmalı
Allâh’ın feyzini içmeli
Fenâ ahlâktan geçmeli
Nefsini çiğnemek lâzım
Kıymetli kardeşlerim!
Herkesçe mâlûm bir hadîs-i şerîf, ancak lüzûmuna binâen bu hadîs-i şerîfi sizlere tekrar nakledeceğim. Peygamber Efendimiz (sav) ashâbıyla Tebük Seferi’nden dönüyorlarken buyurdular ki: ‘Şimdi küçük cihâdı (cihâd-ı asgar) yaptık, artık büyük cihâda (cihâd-ı ekber) başlıyoruz.’ Ashâb-ı güzîn efendilerimiz şaşkınlıkla mukābelede bulundular: ‘Aman yâ Resûlallah! Bizler de çok zorlu geçen, büyük bir cihâd meydanından döndüğümüzü zannediyorduk. Bize büyük cihâdın (cihâd-ı ekberin) ne olduğunu haber verir misiniz?’ Allâh’ın Resûlü İki Cihan Serveri Efendimiz Hazretleri buyurdular ki: ‘Nefsle cihâddır, mücâdeledir.’
Kardeşlerim!
Düşmanla cihâd edip harbe giriştiğimizi farz edelim. Bu harpte ölürsek şehit, öldürürsek gâzî oluruz. Amma büyük cihâd diye hadîs-i nebevîde ifâde buyurulan nefsle mücâhedede düşmanı öldürürsek gâzî-i ekber oluruz; -Allah muhafaza- o bizi öldürürse, îmansız göçeriz.
Es’ad-ı Erbilî Efendimiz (ks) ‘Kişi tek başına, kendi kendine nefsini öldürmeye güç yetiremez’ buyururlardı. Bir kutb-ı cihâna teslîm olmadan, bu büyük nefs düşmanını, tek başımıza kendi gücümüzle bertarâf edemeyiz. Ancak şimşîr-i hakîkat denilen kutb-ı cihânın hakîkat kılıcı nefs düşmanının boynunu vurabilir. Onu kökünden kesip atabilir!
Ârif-i billâh olan büyüklerimiz, nefsi, deve kuşuna benzetmişlerdir. Deve kuşuna ‘Yük taşı’ denildiğinde kanatlarını gösterir, ‘Ben kuşum’ dermiş. ‘Hadi uç’ denildiğinde ise tabanlarını gösterir, ‘Ben deveyim’ dermiş. İşte nefs de mâzeretler bulmada âdetâ bir deve kuşu gibidir. Mâzeretlerini bir bir sıralar. Nefsin itirazlarının haddi hesâbı, ucu bucağı yoktur.
Misâl: Kardeşlerinizden biri geldi size dedi ki, ‘Hadi Yahyalı’ya üstâdımızı ziyârete gidelim.’ Hayırlı bir teklif ya bu. İçinizdeki zālim nefs düşmanı hemen size mâzeretleri bir bir sıralamaya başlar: ‘Şimdi ne de çok mâniaların var. Çoluk-çocuğuna mı bakacaksın… Bağbahçedeki işleri mi yapacaksın... Bedenî rahatsızlıkların, hastalıkların da iyice arttı bugünlerde…’ Nefsin içinizdeki bu sesini duydunuz ya, ‘Şimdilik siz bir gidin hele, bize de nasîp olur inşâallah...’ der gönderirsiniz kardeşinizi. İşte böyle durumlarda nefsinize kulak vermeyin. Dâimâ nefsinize muhâlefet edin.
Kurbân olduğum Allah, nefse uydurmasın, ayağımızı kaydırmasın!
Allah (cc) korkusu iliklerimize işlemeden, zālim nefs günahlardan kaçınmaz. Bu yüzden Cenâb-ı Mevlâ ‘Ey Allâh’a îmân edenler! İttekullâh! Yâni “Allah’tan hakkıyla korkun, takvâ ehli olun” emr-i ilâhîsi kulaklarımıza girmeden, gönlümüze işlemeden zālim nefs günahlara meyletmekten çekinmez. Allâh’ımızdan hakkıyla korkmadığımız zaman işlediğimiz günâhlar için pişmanlık duymayız. Pişmanlık duymadığımız için tevbe etmeyiz, tevbe etmediğimiz için de -Allah muhafaza- affedilmeyiz. Günâhlarımız katlanır da katlanır. Günahların siyahı kalblerimizi karartır da karartır... Kişinin Allah’tan korktuğunun işâreti, menhiyyâttan, günâhlardan kaçınması; evâmir-i ilâhiyyeye, sevaplara koşmasıdır.
Allah’tan sakınan, müttakî kimse kalbine Cenâb-ı Allâh’ın muhabbetinin girmesi için ne yapmalıdır? Sorunun cevâbı yukarıda zikrettiğimiz âyet-i kerîmenin devâmînda geliyor: ‘Hakk’ın muhabbetine erişmek ve rızâsına kavuşmak için türlü vesîleler arayın, vesîlelere sımsıkı yapışın.’
Peki, vesîleler nasıl ve nerede aranır? derseniz bakın âyet-i kerîmenin devâmînda Mevlâmız ne buyuruyor? ‘Allah yolunda mücâhede yapın tâ ki bu sâyede fevz ü necâta nâil olasınız, kurtuluşa eresiniz.’ Demek ki Allah yolunda cihâd ederek, nefsle mücâhede ederek aranırmış vesîle.
Cihâd iki türlüdür: Kâfirle ve nefsle...
Nefse ve şeytana fırsat vermemek için çokça ‘Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm’ deyin!
Nefs çok büyük ve sinsi bir düşman. Kasîde-i Bürde şâiri İmâm Bûsirî Hazretleri nefsi ne de güzel bir benzetme ile anlatmış: ‘Nefs, tıpkı süt emen bir çocuğa benzer. Onu kendi hâline bırakıp ona dur demezsen seni emer de emer. Ancak onu sütten kesersen hemen vazgeçiverir.’
Neredeyse bülûg çağına gelmiş ancak hâlâ anasını emmekte olan çocuklar vardır ya işte nefs de böyledir. Seherde kaldırmaz, mânevî derslerini yaptırtmaz. Hülâsa her ne hayırlı şey var ise, ondan alıkoyar; her ne yaramaz şey var ise ona da -anasının memesine sarılan mızmız çocuk gibi- sizi müptelâ kılar...
Mevlâmız bizleri Zât-ı Kibriyâ'sından hakkıyla korkan ve hayırlı vesîlelere sarılan kulları zümresine ilhak buyursun. Bizleri, nefsleri ile mücâhede edip, hakîkat kılıcıyla nefslerinin boyunlarını vuranlardan ve nefslerine karşı gâlip gelenlerden eylesin! (Âmîn)
Hamd olsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a!
Kasım 2024, sayfa no: 42-43
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak