Rabbimiz tüm insanları İslâm fıtratı üzere yaratmıştır. Her insan yaratılışı bakımından tertemiz, saf ve su gibi berrak bir varlıktır. Dolayısıyla doğan her çocuk temiz bir fıtrat ile bu dünyâya gönderilmiştir. Allah (cc) dünyâya tertemiz gönderdiği kullarından, her türlü günah ve isyan pisliklerinden temizlenmiş olarak katına gelmelerini istemektedir. Toplumumuzun ve nesillerimizin bozulmaması, yabancılaşmaması, özünü kaybetmemesi için Müslümanların iffetli yaşamaya ehemmiyet vermesi kul olma şuurunun bir gereğidir.
Allah Teâlâ kullarının günah kirinden uzak kalmasını ister. Onurlu bir âileye mensup birinin iffetini zedelemesi o âileyi nasıl perîşân ederse, bir kulun günah batağına düşmesi de Cenâb-ı Hakk’ı çok üzer. Allah Teâlâ kullarına işte bu sebeple zinâyı yasaklar; kötülüklerin açığını ve gizlisini onlara bu sebeple haram kılar.1 Rabbimiz erkeklerin ve kadınların, gözlerini haramdan korumalarını bunun için emreder.2 İffetini koruyanların kurtuluşa ereceklerini, cennetlerde ikramlara nâil olacaklarını bildirirken,3 onları günahlardan uzak tutmayı hedef alır. İffetlerini koruyan erkekleri ve kadınları bağışlayacağını ve onlara büyük bir ödül hazırladığını haber verir.4 Allah Teâlâ’nın kullarını bu kadar çok sevmesi, onları günah kirinden korumak için Kur’ân-ı Kerîm’inde zaman zaman böyle vaadlerde bulunması ne kadar sevindiricidir.5
Peygamber Efendimiz (sav) iffetin muhâfazası bağlamında ciddî uyarılarda bulunmuş ve şu hatırlatmayı yapmıştır: “Bir milletin içinde zinâ ve fuhuş ortaya çıkıp nihâyet o millet bu suçu alenî olarak işlemeye başladığında, mutlakā içlerinde vebâ hastalığı ve kendilerinden önce gelip geçmiş milletlerde vukû bulmamış başka hastalıklar yayılır.”6
Hz. Ebû Ümâme’nin (ra) rivâyetiyle bir genç Peygamber Efendimiz’e geldi ve:
“- Yâ Rasûlallah! Zinâ için bana izin verir misiniz?” dedi.
Oradakiler hemen gencin üzerine yürüdüler ve azarlayarak “Sus, sus!” dediler. Peygamber Efendimiz:
“- Yaklaş!” buyurdu.
Genç Hz. Peygamber’in yanına varıp oturdu. Rasûlullah (sav) ona:
“- Böyle bir şeyi annen için ister misin?” diye sordu. Genç:
“-Allah beni senin yoluna kurbân etsin, hayır, vallâhi istemem yâ Rasûlallah!” dedi. Allah Rasûlü (sav):
“- Diğer insanlar da anneleri için böyle bir şeyi istemezler.” buyurdu.
Daha sonra Rasûlullah (sav), aynı soruyu kızı, kız kardeşi, halası, teyzesi için de sordu. Genç hepsine:
“- Allah beni senin yoluna kurbân etsin, hayır, vallâhi istemem yâ Rasûlallah!” cevâbını verdi.
Rasûlullah (sav) her defasında “diğer insanların da yakınları için böyle bir şeyi istemeyeceklerini” hatırlattı. Konuşmanın sonunda mübârek elini gencin üzerine koydu:
“Allâh'ım, bunun günahlarını affet, kalbini temizle ve iffetini muhâfaza eyle!” diye duā etti.
Genç bundan sonra böyle bir şeye hiç tenezzül etmedi.”7
İffetini koruyanlara müjde olarak Peygamber Efendimiz: “Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itāat ederse, ona: ‘Haydi, cennetin hangi kapısından istersen gir.’ denilir.”8 hatırlatmasında bulunur.
Peygamber Efendimiz erkek kadın ayırımı yapmadan bütün ümmetine verdiği bir başka müjdesinde şöyle buyurmaktadır: “Siz bana altı şeyi garanti edin, ben de size cennete girmeyi garanti edeyim:
- Konuştuğunuzda doğru söyleyin.
- Va’dettiğiniz zaman va’dinizi yerine getirin.
- Size bir şey emânet edildiğinde emânete riâyet edin.
- Allâh'ın yasakladığı günahlardan uzak durmak sûretiyle iffetinizi koruyun.
- Harama bakmaktan sakının.
- Elinizi haramlara dokunmaktan koruyun.9
Peygamber Efendimiz böyle bir müjdeyi, Kureyşli gençlerin şahsında ümmetinin gençlerine şöyle verir: “Kureyşli gençler! İffetinizi koruyun; zinâdan uzak durun. İffetini koruyana cennet var!”10
İnsanın davranışları ifrat, tefrit ve itidâl olmak üzere üç boyutludur. İnsanın ifrat ve tefrite düşmeden itidâl çizgisini koruması elzemdir. Örneğin öfke kuvvetinin ifrat derecesi önünü ve arkasını düşünmeden oraya buraya saldırmak, işin sonucunu anlamadan parlamak iken (tehevvür), öfke kuvvetinin tefrit derecesi korkaklık ve pısırıklık, yeri geldiğinde bile kendini savunmaktan âcizliktir (cebânet). Öfke kuvvetinin itidâl çizgisi ise hikmet gereği olan cesârettir (şecâat). Şecâat, insanda nefsin sevdiklerinden ayrılabilme gücü anlamında bir değerdir. Şecâat sâyesinde insan, ahlâkî değerleri tercîh eder, cömertlik ve el açıklığı kazanır. Gücü yettiği hâlde hasmına saldırmak yerine nefsine saldırmayı yeğler, öfkesini yutar. Cür'et ile cesâret arasında fark vardır. Cür'et sonunu düşünmeden yapılan ataktır. Cesâret ise duruma ve muktezâ-yı hâle göre yürekli tavırdır. Dolayısıyla şahsiyet sâhibi bir insanın gadap kuvveti, hikmet gereği şecâat ve cesâret çizgisinde ve insânî değer ölçüsündedir.
İnsandaki en güçlü içgüdü şehvettir. Şehvet duygusunun ifrat düzeyi meşrûiyyet sınırı tanımazlıktır (sefihlik ve fuhşiyat). Şehvet içgüdüsünün tefrit düzeyi ise durgunluk ve uyuşukluktur (cümûdet). Şehvetin itidâl düzeyi ise iffettir. Şehvet içgüdüsünün yok edilmesi veya esîri olunacak bir konuma düşülmesi uygun değildir. İffet duygusunun kazanılması sonucu şehvet duygusunun aklî ve şer’î ölçüler içinde tutulması öngörülmektedir.
İffet; mâkûl ve meşrû olmayan şehevî duygulara boyun eğmemektir. İnsan şehevî arzularını akıl ve hikmetle tartar, iffetle onun tasallutundan korunur. İffet; şeref, haysiyet, nâmus ve toplumdaki itibârı koruyan ve insana insanlık değeri kazandıran bir fazîlettir. İffetin kaybı istikbâlin ve istikbâle āit ümitlerin kaybı demektir.11
Hayvanlar iştahları, şehvetleri ve dürtüleri ile yaşam sürerler. İnsan hayvanlar âleminin değil insanlık kalitesinin gereğini yerine getirmek zorundadır. İnsanda değerler hiyerarşisi, akıl kalitesi, irâde imkânı, güzellik arayışı, itidâl ve denge sistemi esastır. Hayâtı yeme-içmeden, zevk u safâdan, eğlence ve günü gün etmekten ibâret görenler anlık şehvetin kurbânı olanlardır. Büyük mutluluklar bedel ister, başkoymak, sebât etmek, sabretmek, tahammül etmek, direnmek, mücâdele etmek, anlık zevkin değil ebedî mutluluğun peşinde koşmak gerektirir. İnsanı hayvandan ayıran en gözde haslet iffettir. İffet insanlık tâcını başımıza koymaktır.12 İffetten yoksun hâle gelen toplumsal gidişâta duyduğu rahatsızlığı Mehmet Akif Ersoy (ö. 1355/1936) şu şekilde dile getirmektedir:
Hayâ sıyrılmış inmiş öyle yüzsüzlük ki her yerde
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde.13
Gözün iffetten yoksunluğu şehvetle bakmak, kulağın iffet yoksunluğu bâtılı dinlemek, dilin iffet yoksunluğu yersiz konuşmak, elin iffet yoksunluğu harâmı tutmak, ayağın iffet yoksunluğu harâma yürümektir.14 İnsanın uzuvlarıyla zinâya, fuhşa, harâma ve günâha meyletmesi nefsinin esîri olmasından kaynaklanmaktadır. Cehennemin yolu yaldızlı, keyifli, şehvetleri körükleyen, kötülükleri süsleyen fırsatlarla doludur. Cennetin yolu ise yokuştur. Cenneti kazandıracak amellerin önünde nefis en büyük engeldir. Cenneti hak edebilmek için gayret etmek, çabalamak ve uğraşmak gerekmektedir. Cennete liyâkat kazanabilmek için öncelikle nefis muhârebesini kazanmamız gerekmektedir. Peygamber Efendimiz bizlere insanı cehenneme en çok sürükleyen şeyin “ağız ve cinsel organ” olduğunu söylemektedir.15 İnsanın ağzı; Allâh'ı zikretmek ve güzel sözler söylemek sûretiyle insana cennetin yolunu açtığı gibi, konuşulmaması gereken şeyleri telaffuz ederek onu cehenneme sürükler. İnsanın helâliyle berâber olması kendisini korumasının en sağlıklı yönü olduğu halde,16 bu duygunun harama âlet edilmesi insanı cehenneme götürmektedir.17
Dipnotlar:
1 Buhārî, Küsûf 2, Tefsîr 6/7, Nikâh 108; Müslim, Liân 17, Tevbe 33.
2 Nûr 24/30-31.
3 Mü’minûn 23/5; Meâric 70/29.
4 Ahzâb 33/35.
5 M. Yaşar Kandemir, On Sekiz Bin Âlemin Mustafa’sı, Erkam Yayınları, İstanbul 2006, s. 99-100.
6 İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hakîm, Müstedrek, c. IV, s. 583/8623
7 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 256-257; Hâfız Nûreddîn Ali bin Ebî Bekir el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, Beyrut 1988, I, 129.
8 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 191.
9 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 323.
10 Ebû Abdillâh Muhammed bin Abdillâh el-Hakîm en-Neysâbûrî, Müstedrek ale’s-Sahîhayn, Dâru’l-Kutubi’l-Ilmiyye, Beyrut 1990, IV, 398; Kandemir, On Sekiz Bin Âlemin Mustafa’sı, s. 100-101.
11 H. Kamil Yılmaz, “Şahsiyet/Kişilik İnşası ve Değerler”, Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 245, Mayıs 2011, s. 6.
12 Mustafa Kara, Züleyhâ’ya Mektuplar, Mavi Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 14.
13 Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, haz. M. Ertuğrul Düzdağ, DİB Yayınları, Ankara 2011, s. 416.
14 Buhārî, İsti'zân 12, Kader 9; Müslim, Kader 20-21; Ebû Dâvûd, Nikâh 43.
15 Tirmizî, Birr 62; İbni Mâce, Zühd 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 392, 442.
16 Müslim, Zekât 53.
17 Kandemir, “İffetini Koruyana Cennet Var”, Altınoluk, S. 225, s. 28; On Sekiz Bin Âlemin Mustafa’sı, s. 102.
Kasım 2024, sayfa no: 36-37-38
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak