Ara

Hiç Kirpikleriniz İçin Şükrettiniz mi?

Hiç Kirpikleriniz İçin Şükrettiniz mi?

Şükür, ikrâm sâhibini senâ etmek amacıyla, onun verdiği nîmeti itirâf etmektir. Bir başka ifâdesiyle, ikrâm edene minnet duymak ve teşekkür etmektir. Şükür aslen "belli etmek, sergilemek ve göstermek" anlamına gelir. Açılımı, kendisine verilen emeği üzerinde göstermektir. Bu hususta Şeyh Sâdi, "Bostan ve Gülistan" adlı eserinde ibretli bir hikâye anlatır: Adamcağızın biri ayakkabısının olmadığına çok üzülüyormuş. Bu ruh hâli ile dışarı çıktığında ayakları olmayan biri ile karşılaşmış ve "Ayakkabım yok ama Rabbime çok şükür hiç olmazsa benim ayaklarım var." demiş. Kâinâtı dolaşabileceğimiz ayaklarımız, hiçbir kameranın ulaşamadığı yüksek muazzam pikseli görebilen gözlerimiz, kâinâtın yaratılış sırrı olan 'sevgi'yi idrâk eden kalbimiz ve daha nice güzellikler, şükretmemizi gerektiren nîmetlerden sâdece birkaç tânesi… 

Biz insanoğlunun problemlere karşı kesinlik, çözüme karşı şüphelerimiz vardır. Umutsuzluğa pek kolay düşüveririz. Negatife, pozitiften daha kolay iknâ oluruz. Ancak bilmeliyiz ki hayatta karşılaştığımız her bir zorluk âdetâ bizleri tasarlayan mihenk taşlarıdır. Nitekim âyet-i kerîmede; "Demek ki zorlukla berâber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var." (İnşirah, 5-6) buyruğu ile bu hakîkat bizlere haber verilmektedir. Âyet-i kerîme günümüz dünyâsına şöyle bir mesaj vermektedir: "Gece ile gündüz, bulut ile yağmur nasıl bitişik ise bilin ki Ey Allâh'ın Kulları! Zorluk ile kolaylık birbirinden ayrılmaz. İhsân üzere yaşayan kullar olarak, her zor ânınızda kapınızı çalan bir kolaylığın şükrüne odaklanın. Unutmayın ki, İhsan üzere yaşayan kulların dizlerinin dermânı kesilebilir ancak gönlünün dermânı aslâ kesilmez!”

Yıllarca eşinden dayak yemiş, aynı zamanda yedi evlâdından altısı yatağa bağımlı olan bir teyzemizi ziyâretimde; "Elhamdülillâh Rabbimleyiz!" cevâbını verdi. "Zor bir hayâtınız olmuş, evlatlarınıza bakmak zor olmuyor mu?" dediğimde ise; "Yatağa bağımlı olan yavrularım bana bir kez bile 'anne' diyemediler, ancak bana bakışlarındaki samîmiyet ve sevgi bana anne olduğumu hissettirdi, Rabbime binlerce kez hamdolsun." cevâbı evlere tablo olacak türdendi. 

Yine 15'li yaşlarda, gözleri görmeyen, konuşamayan, yürüyemeyen, yatağa bağımlı oğlu olan bir anneye, "Allah yardımcınız olsun, işiniz çok zor." dediğimde verdiği cevâbı her kederli ânımda hatırlar ve Mevlâ'ya şükre kapı aralarım:

"Hocam, âhireti düşününce işimiz çok kolay! Herkesin hesâba çekileceği, annenin evlâdından kaçacağı o gün, 'senin evlâdın yalan söyledi, senin evlâdın haram yedi, senin evlâdın kardeşlerinden mal kaçırdı, senin evlâdın falan kimseyi incitti' gibi hiçbir günahla benim yüzümü kara çıkarmayacak. Belki onun şefâati cennetimize vesîle olacak…"

Şükretmek lâzım dostlar! Her hâlimize şükretmek. Şükretmek için nîmeti görmek, nîmeti bahşeden sâhibini farketmek, O'nu zikretmek, O'na kalpten muhabbet duymak gerekiyor. Bu hâli yaşayınca kul ihsân makāmına ulaşıyor ve Rabbini tanıyor. Tanıyınca hayrân oluyor ve SUBHÂNALLÂH demekten başka bir söz bulamıyor!

İmam Kuşeyrî hazretleri Risâlesinde şükrün üç mertebesini haber verir: 

  1. Nîmete Şükür

Şükrün en düşük mertebesi, nîmete şükürdür. Bu tüccarların şükrüdür. Zîrâ elinde nîmet görünce şükreder, elinde nîmet görmeyince şükretmez. Onun şükretmesi için mutlakā eline bir şeylerin geçmesi gerekir. Böyle bir kimsenin şükrü, nîmetin rakamına bağlıdır. Sorduğu tek soru 'ne kadar?'dır. Hakîkat erbâbına göre şükrün bu türü, şükürde cimriliktir. 

  1. Nîmeti Veren Zâtın İlgi ve Alâkasına Şükür

Bu hâl ise şükrün orta mertebesidir. Nîmete şükürden daha üst bir mertebedir. Zîrâ, nîmete şükreden avucuna konulana bakarken, nîmeti verenin ilgisine şükreden ise avucuna konulandan ziyâde, avucuna koyana bakar. Cenâb-ı Hakk'a verdiği nîmet için değil, gösterdiği ilgi ve alâkadan dolayı şükreder.

  1. Şükür Edebildiğine Şükür

Şükrün en yüksek mertebesi, şükrettiğine şükretmektir. Bu mertebedeki bir kimse aslâ avucuna bakmaz. Avucunu Allah Teâlâ'ya açabildiğine bakar. Eğer avuçlarını Allâh'a açabiliyorsa, avuçlarına hiçbir şey konmasa da, şükür için el açabilmeyi yeterli bulur.

İhsân üzere yaşayan, şükretmeyi nîmet olarak gören, şükretmek için nîmetin gelmesini bekler mi?

Uzun uzun şükrü anlattığım vaazın sonunda, kürsüye gelen bir ihtiyar amca, "Hocam kirpiklerin için hiç Mevlâ'ya şükrettin mi?" diye sorunca dalga geçtiğini düşündüm. "Peki! Ayağındaki tırnakların için?" diye devâm etti sorularına… Ve şunları anlattı:

"Kanser hastalığına yakalandım. Aldığım ilaçların netîcesinde önce saçlarım, kirpik ve kaşlarım, ardından ayak tırnaklarım döküldü. Karlı günlerde dahi ayakkabı giyinemedim ve dengeli yürüyemedim. Meğerse ayak tırnaklarım ne büyük bir nîmetmiş, yüzlerce kez şükrettim. Kirpiklerim dökülünce secdeyi özler oldum. Çünkü gözle görülemeyen toz parçaları gözlerimde iltihâba sebep oldu. Meğerse kirpiklerim gözüme yerleştirilmiş özel koruyucularmış. Kaşlarım göz yollarıma çekilmiş setlermiş, dökülünce alnımdaki terler hep gözlerime doldu…"

Hz. Âişe vâlidemiz anlatıyor: Peygamberimiz geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar ibâdet ederdi. Ben kendisine: "Ey Allâh'ın Resûlü, geçmişte işlenmiş ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan günahlarını Allah Teâlâ bağışladığı halde, niçin bu kadar yoruluyorsunuz?" dedim. Peygamberimiz; "Yâ Âişe, Allâh'a şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu." (Buhârî, Teheccüd, 6) 

Unutulmamalıdır ki, her nîmetin şükrü kendi cinsinden olmalıdır. "Allâh'a Şükür" demek, dilin şükrüdür. Allâh'ın verdiği nîmetlere hakkıyla şükretmek için, şükrü o nîmetin cinsiyle yapmak gerekir. Yemeğin şükrü, ikrâm etmektir. Güzelliğin şükrü, edep ve iffettir. Vaktin şükrü, hak yolunda harcamaktır. Farz ibâdetlerin şükrü, nâfile ibâdetlerdir. İlmin şükrü, o ilmi üretmek ve ilerletmektir. Servetin şükrü, malını yoksullarla paylaşırken, mülkünden verdiği düşüncesine kapılmamaktır. Zîrâ infâk eden kendi mülkünden değil, Allâh'ın kendisine emânet ettiğinden vermektedir.

Bir Hak dostuna "Şükrün hakîkati nedir?" diye sorduklarında, almış öğrencilerini Sulukule'ye götürmüş ve oradaki dostlarımızın sıkıntılara rağmen hâlâ neşeli oynayışlarını göstererek, "işte şükrün hakîkati budur" demiş. Yâni en sıkıntılı ânında mutlu olmayı becerebilmek. Yine bir velîye şükrün hakîkati sorulunca o, "taşlara bakan kimsenin çiçekleri görmesidir!" cevâbını vermiş.

"Â'mâk-ı Hayâl" isimli eserinde Filibeli Ahmed Hilmi Efendi, bütün peygamberlerin mutluluk anlayışından bahseder. Sevgili Peygamberimize gelince tek bir şey söyler; Hâlinden memnûn olmak! Hakîkatte şükür; hâlinden memnûn olmaktır. 

Seni sevebildiğimiz için şükürler olsun Allâh'ım! Seni hatırlatıp, her an ferahlık veren kâinâta, nîmetlerini görecek ışık verdiğin gözlerimize şükürler olsun Rabbim! Türlü imtihanlarla bize acziyetimizi ve Kendi Kudretini hatırlattığın için sonsuz teşekkürler sana Rabbim! Kirpiklerimiz için sonsuz şükürler Allâh'ım! Dilimize şükrünün lezzetini ver, kalbimize Sana minnettarlığın tadını bahşeyle. Âmîn. 

Nisan 2024, sayfa no: 18-19-20

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak