Bir grup genç, "Hacı Hasan Efendi'den bize bahseder misiniz?" deyince bir zata, o da:"Verin bir Kur'ân-ı Kerim, ben değil onu, Allah'ın kelamı anlatsın." der. Ali Öztaylan Amcamız (Bandırma'lı) anlatır:"Allah'a giden binlerce kapı var. Hepsinin arkasında Hacı Hasan Efendi görünür ama o, en son kapıda, Rabbimize en yakın mevkidedir. O'nun yüzüne çok bakın, çünkü Cennet ehlinin siması O'na benzer." Allah'ın has kullarını tanıma bahtiyarlığına eren şanslı kulların veliler hakkındaki her sözü, Kitab-ı Kerîm'e uygun düşüyor. "Şüphesiz takva sahipleri cennetlerde, nur içindedirler. Kudretine nihayet olmayan şahlar şahının yüce huzurunda sıdk (meclislerinde), doğrulara has meclistedirler." (Kamer: 54-55). Yusuf (a.s.)'u gören kadınlar:"Haşa, Allah için, bu bir insan değil, ancak değerli bir melektir." (Yusuf:31). Velâyet ölçüsü içerisinde seçkin, makbul kullar bu övgüye mazhardırlar. Kim Görse O'nu, Saygıyla Karşılardı İlâhî adet, seveni olduğu kadar muhalifi de vardı. Yolda yürürken veya arabada giderken onu görenler, hürmetle ayağa kalkar, saygı gösterirdi. Bir kısım insanlar Üstazımızın aleyhinde söz ederken, O'nu gördüklerinde, arabasını durdurup, "Aleyhinde konuşuyorduk ama, yine de sana kurban olalım." derler. Otobüsle Kayseri'ye giderken, yanlarına aksi görüşlü bir öğretmen düştü. İki zıt kutup birbirleriyle nasıl anlaşacak diye bakarken bizler, öğretmen derin bir hürmetle ceketini düğmeledi. Üstazımız ona, bir İngilize İslam'ı nasıl telkin ettiğini anlattı. Öğretmen hayran hayran dinleyerek, iyi bir kanaatle ayrıldı. Aleyhinde küstahlık yaparak şikayet ederler yetkili makamlara onu. Çok kızan bir kişi, Üstazımızı görür görmez ayağa kalkıp yer gösterir. Diğerleri bu hürmetin sebebini sorduklarında:"Çok azametli gördüm bu zatı. Kötü bir muamelede bulunacak olsam, beni bir ejderha yutacak zannettim." der. Mekke-i Mükerreme'ye geldiklerinde, Cidde'de bulunan, sahasında profesör bir zat, Hacı Hasan Efendimizin İsmini duyduğunda; kalbinde bir heyecan, vücudunda bir titreme hasıl olur. Bu halini Üstazımızın yakın dostlarından Orhan Batı Bey'e anlatır.
Yolda yürürken veya arabada giderken onu görenler, hürmetle ayağa kalkar, saygı gösterirdi. Gam ve Kederle Huzuruna Gelenler, Şâd Olarak Dönerlerdi. Hacı Abdullah Amcamız irtihal etmişti ahirete. Çok ağlayıp sızlayanlardan biri, Üstazımızı gördükten sonra, "Allah gönlüme öyle ferahlık lütfetti ki, üzüntünün yerini neşe aldı." der. Mahallemizde âmâ olan biri:"Üstazım beni teselli etmese delirirdim belki. Onun hoş sohbetleriyle hâlâ ayaktayım." der. Onunla müşerref olanların yüzünde tebessüm, gönüllerinde bambaşka zevk hasıl olurdu. Kendisinden kolay kolay ayrılamadığım bir arkadaşımla vedalaşmaktan dolayı çok üzgündüm. Bahçede elimde bir değnekle yerleri çiziyordum kaygımdan. Bu hale vakıf olmalı ki Üstazımız:"Ali Ramazan oğlum gel!" deyip bizi çağırdılar. Mübarek dizlerini ovalamamı söylediler. O anda gönlümden atamadığım keder ve ızdırabın yavaş yavaş kaybolduğunu hissettim ve çok rahatladım. Bu hâtıra şu menkibeyi hatırlatır bize. Ağlayan birine Şeyh Şibli (k.s.), niçin ağladığını sorar. O da:"Dostum öldü." deyince:"Ölmeyen bir dost tutsaydın." buyurur.
Söz ve Sohbetlerinde Aşk-ı İlâhî Hasıl Olurdu Ziyarete gelen kardeşlerimize:"Bu hânede bir müddet de olsa oturun. Allah için çok göz yaşı döküldü bu yerlere." diyoruz. Mübarek bir kandil gecesi, Ağn'dan gelen bir delikanlı yerlere yattı, halılara sımsıkı tutundu, göz yaşlarıyla Allah diye feryad u figan kopardı. Aldığı manevi zevkle bir kardeşimiz de:"Babamın evinden beni niçin çıkarıyorsunuz?' diye ayakkabılık bölümüne kendini attı. Üç beş kişiyle zorla ikna edip gönderebildik. Kavacık Mahallesine iki saatlik mesafede bulunan Kirazlı Köyünden, kar ve buzlar içerisinde yaya olarak sabah sohbetine gelen bir aşık, aldığı zevkle hem öğle hem de akşam vakti aynı şartlar içerisinde gelir Üstazımızın huzuruna. Esad Erbili (k.s.)'nin dergahında günlerce kalan dervişe Pir Efendimiz:"Artık memleketine dön, çoluk çocuğunu ziyaret et." der. Kayserili derviş, trenle memleketine gelir, hal hatır sorduktan sonra yavrulayan ineğin 'ağız' denen katı sütünü bir kaba doldurup tekrar Üstazına götürür. Dergahı teftiş buyuran Esad-ı Erbili (k.s.), Kayserili dervişi karşısında görünce, "Memleketine gitmedin mi yavrum?" der.O da:"Gittim, Efendime ikram için ineğimizin sütünü getirdim." der. Bu sevgiye, 'Allah Allah' diye tebessümle mukabele eder Pîr Efendimiz. Dergahta bu hâtıra mesel olur artık. Aşık dervişlere, "ağız mı getirdin?" derler. Bir kimse zorla intisap ettirilmez bir yola. Gönlünün cezp olduğu, aktığı yere bağlanır kişi. "Ruhlar, dizilmiş askerler gibidir. Ruhlar aleminde tanışanlar bu alemde de tanışırlar." buyurur Efendimiz (s.a.v.). Üstazı ile evladı arasında bir sevgi bağı meydana gelmesi lazım. Eğer Üstazı ondan nefret duyuyorsa, yavaş yavaş ondan uzaklaşır. Aksi halde o kimseden zarar gelir bu yola. Muhabbet, şırınga ile de zerk olunmaz kalbe. Aşkın, sevginin menbaı, kaynağı edep, (Sünnet-i Seniyye'ye riayet) ve 'rabıta' dır. Cenâb-ı Hak, "Çok bağışlayan, (yarattıklarını) çok sevendir." (Büruc: 14) ayetindeki ahlaka sahip olan mürşid-i kamil, isyanda olanları tedavi etmekle birlikte, aşık taliplerini de, kabiliyetlerine göre yetiştirip Efendimiz (s.a.v.)'in ve Zât-ı Kibriya'nın sevgisine ulaştırmaya vesile olur biiznillahi Teâlâ. Sami Ramazanoğlu (k.s.)'nun huzurlarına Üstazımızla birlikte kabul olunduk. Daha talebe idim. Üstazımızın taliplilerine yardımcı olurdum manevi vazifelerde. "Efendim, oğlumuz bize yardımcı oluyor derslerde" deyince Üstazımız, Sami Ramazanoğlu (k.s.):"Sohbette huzur oluyorsa devam etsinler." buyurdular. Cenâb-ı Hak mahcup etmesin, biz de Üstazımıza elimizden geldiği kadar yardım etmeye çalıştık evrat ve ezkâr, sohbet ve hizmette. "Allah'ın velileri onlardır ki, görüldüklerinde Allah hatıra gelir." Onların görünüşü, sohbet ve ülfeti, ahiret amellerine teşvik eder insanı buyurur Efendimiz (s.a.v.). Dedem Mustafa Hulusi (rh.a.)'yi ziyaret edenlere tahammül edemeyen bir hocaya, ziyaretçilerden biri şöyle der:"Ben bir arıyım, kimde bal görürsem ona konarım. Kimin gönlünde hakikat ve marifet balı varsa oraya koşarım." Nerede su varsa ora yeşerir. Hakikat ehli olmadığı halde esran-ı İlâhîden bahsedenler, kuş olmadığı halde kuş taklidi yapan mukallitlere, Mevlana (k.s.)'nın teşbihiyle, boya küpüne düşüp, güneşin ışıklarıyla tüyleri de parlayınca, kendisini tavus kuşuna benzeten çakala benzer Allah korusun. Bir çok vasıfları var ama, şu üç alamet mürşid-i kamile yeterlidir buyurur sadıklar: 1-Sevgi ve saygı duyar, kim olursa olsun (Yeter ki, gören kimsenin tek arzusu dünya olmasın). 2-Huzur-ı şeriflerinde gam ve tasa kalmaz. 3-Ahirette kurtuluşa vesile olacak kudsi sevgiler uyanır gönüllerde. Saymamız mümkün olmayan işaretlerin yanında bu üç hususiyet, kısır görüşlerimize rağmen müşahede ediliyordu Üstazımızda. Bir tenekeci altının kıymetini hakkıyla bilemeyeceği için biz, Hakk'ın dostlarını en iyi tanımlayan Mevla'mızın Hadis-i Kudsi'sine kulak verelim. "Velilerim beşeriyet çadırı altındadır. (Sair insanlar gibi yer, içer, ailesi, çocuğu, işi, gücü olur.) Onların kemalini benden başkası bilmez."
İtikat, iman Konularında Çok Hassastılar İtikadı lekeleyecek bir hususu, arabanın motorundaki arızaya benzetirlerdi. Kurtulan 'fırka-i nâciye' nin dışındaki yanlış görüşleri her zaman tenkit ederlerdi. Burada seçim bize aittir. Biz, cüzi irademizden sorumluyuz diye 'Cebriye' düşüncesinde olan, insanı selin önündeki süpriintüye benzeten, kulun sorumlu olduğu cüz'i iradeyi reddeden yanlış görüşe cevap verirler.
Gönülde İmanın Kökleşmesini Temin İçin Amelin Salih Olmasını Her Zaman Vurgularlardı İçte ve dışta temizliği, maddî ve kalbî kirlerden arınmayı, taharet, abdest ve gusül konularını çok işlerlerdi. Guslü anlattığı bir vaazlarında üç-beş kişi cenabet halindeyiz, temiz değiliz diye gusletmek için evlerine giderler. Def-i hacetlerde temiz bir bezle kurulanmayı, abdestte parmakların aralarını hilallemeyi tembih buyururlardı. Taatlerin farzını, vacibini, sünnet ve müstahaplarını, en ince edep ve erkânını haber verirlerdi. Çünkü ibadetler Cennet'e, ibadette edeb ise Cemalüllah'a götürür, buyurur arifler. O günün şartlarına göre, lüksle misal verirler iman ve amel konularında. İman'ı lükse, amelleri de lüksün gazına benzetirler. Gaz pompalandıkça, ışığın ziyadeleşip pencerelerden dışarıya çıkması gibi, İman da amellerle pompalandıkça; göz penceresinden ibret, dil penceresinden hikmet, el penceresinden sehavet, ayak penceresinden Hakk'a sürat, akıl penceresinden fikret, Allah'ın azametini tefekkür ziyaları fışkırır buyururlardı. Zalim Takyanus'a karşı 'Tevhid'i' haykıran Ashab-ı Kehf in, müşriklere karşı Hakkı savunan Sıddik-ı Azam'ın imanındaki kemâli, ibadet ve taatlerindeki ihlas, ihsan ve rızâ halini, Allah'ın azametinden titreyen haşyet zevkini yaşayan Hakk'ın seçkin kullarını bizim kalemimiz değil, Hakk'ın kudret Kelâmı anlatsın:"Haberiniz olsun ki, iman edip de güzel ameller işleyenler, işte onlar halkın en hayırlısıdırlar. Onların mükafatı Rableri katında altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. İçlerinde ebedi olarak nimetleneceklerdir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. Bu mükafat, işte Rabbine saygı duyanlara aittir." (Beyyine : 7-8).
"Allah'ın velileri onlardır ki, görüldüklerinde Allah hatıra gelir. Onların görünüşü, sohbet ve ülfeti, ahiret amellerine teşvik eder insanı." buyurur Efendimiz (s.a.v.).
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak