Ara

Hakk’ı Zikir ve Ölüm Tefekkürü

Hakk’ı Zikir ve Ölüm Tefekkürü

Kıymetli kardeşlerim!

Bize şahdamarımızdan daha yakın olan Allah u zü’l-Celâl Hazretleri şöyle buyuruyor:

‘Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra ancak bize döndürüleceksiniz.’1

‘Nerede olursanız olun, (hatta) yüksek kalelerde bile olsanız, ölüm size yetişir.’2

‘Ey îman edenler! Allâh’ı çokça zikredin!’3

‘Bilesiniz ki, kalpler ancak Allâh’ın zikri ile mutmain olur.’4

Bedenimizin hastalıkları olduğu gibi kalbimizin de hastalıkları vardır. Kalbî hastalıklar, Allâh’ı (cc) çokça zikir ve ölümü dâima tefekkür etmek sûretiyle şifa bulur. Tarîkat-ı Aliyye’de ölüm tefekkürü, sâlikin âlî makâmlara yükselmesine vesile olur. Ölüm tefekkürü; bizleri, daha bu dünyada iken ‘ölmeden önce ölmenin’ sırrına vâkıf kılar.

Dünya muhabbeti ile hastalanan kalbin şifası için âriflerin reçetesi, ölüm tefekkürüdür. Peygamber Efendimiz (sav) birhadîs-i şerîflerinde ‘Kalpten dünya muhabbetini sökücü ölümü çokça zikredin’5 buyuruyor. Kalb evi, dünya ve onun içindeki kaygılardan temizlenince Pâdişâh-ı Âlem orayı teşrif eder.

 

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ede Hakk

Padişâh konmaz saraya hâne ma’mûr olmadan

 

Yunus ko yalan da’vâyı gel ortaya ko sivâyı

Temiz et gönül evini dost gelicek kondurmaya

 

Müridân rabıtadan lezzet alamıyorsa, bu, onların, ölüm tefekkürünü iyi yapamamalarından kaynaklanmaktadır. Tefekkür-i mevtimizi;

  1. Canımızın bedenimizden yavaş yavaş çekildiğini,
  2. Teneşir tahtasında gassâlın soğuk ellerinin bedenimize dokunduğunu,
  3. Kabirde bize sorulacak zorlu suallerin neler olacağını,
  4. Haşir için kalkınca sûretimizin ne şekilde görüneceğini,
  5. Amel defteri, sağdan verilen bahtiyar kullardan mı yoksa soldan verilen bedbaht kullardan mı olacağımızı,
  6. Amellerimizin mizan terazisine konulduğunda hangi tarafın ağır geleceğini düşüne düşüne yaparsak gerçek mânâda bir ölüm tefekkürü yapmış

Yevm-i kıyâmette mizanın sağ tarafında Âlemlerin Efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v.) oturacak. Şayet günahlarımız ağır basarsa, ümmeti olduğumuz O güzel Nebî’ye karşı yüzlerimizin etleri utançtan dökülmez mi?

Kardeşlerim,

Hacalet nârı cehennem nârından daha şiddetlidir.

Utanmak ateşi, nâr-ı cehennemde yanmaktan daha zordur.

Seherde açılan güller hürmetine

Zikrinle dönen diller hürmetine

Rükûa bükülen beller hürmetine

Hacâlet nârına yakma Yâ Rabbi

Kâmil bir ölüm tefekkürü sayesinde, zikrin ve rabıtanın tesiri kalpte daha iyi hissedilir.

Hatırımızda ‘Allah’ ve ‘ölüm’ durmuyorsa, bu hâl nefsimizin mertebesinin aşağı oluşundandır. Nefs-i emmâre, levvâme ve mülheme kalbe Allâh’ın (cc) muhabbetini ve O’nu (cc) düşünmeyi koydurmaz.

Nefs-i mutmainneye erişince letâif-i hamse-i âlem-i emr (kalp, rûh, sır, hafî, ahfâ) biter, letâif-i hamse-i âlem-i halk (hava, su, toprak, ateş, nefis) biter, nefy ü isbat biter. Bu mânevî sırları elde ettikten sonra da ‘Allâh’ı hatırımdan çıkarayım’ desen bile çıkmaz. Zirâ gönlün içine işlemiştir O’nun sevgisi.

Mevlâ, bizlere zâtının sevgisini lütfetsin de huzur-ı ilâhîde utançtan yerlere geçmeyelim. (Âmin)

Hamd olsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a.

Dipnotlar:

1 Ankebût 29/57.

2 Nisâ 4/78.

3 Ahzâb 33/41.

4 Rad 13/28.

5 Tirmizi, Zühd 4; İbn Mace, Zühd 31.

 Mart 2022, sayfa no: 34-35

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak