Kıymetli kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (sav) bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: ‘Din nasîhattir, din nasîhattir, din nasîhattir.’ (Müslim, İman 95.) Yâni din haddizâtında, nasîhatle kuvvet bulur demektir.
Namazdan bahsediyoruz; oruçtan, hacdan, zekâttan, zikirden, şükürden, evraddan bahsediyoruz, şöyle çalışacağız, şunları yapacağız diyoruz. Bunların hepsinin gâyesi, bir tek noktada toplanıyor. Bu gâye doğrultusunda bütün ibâdetler târif ediliyor, çalışılıyor, çabalanıyor, o bir gâyeye varmak isteniyor. Dilimizin döndüğünce -inşâallah- bugün size o gâyeyi haber vereceğim. Bu mevzu hepimizin hatırında kalsın. Geçenlerde başladık bitiremedik. Konuştuk, konuştuk… Üzerinde ne kadar konuşsak az. Bizim bu gâyeye erişmemiz lazım. Allâh’ımız (cc) buldursun izniyle!
Üstadlarımızın yazılarında bildirdiklerine göre İslâm ahlâkının bir kısım âlî düsturları vardır. Bunlardan birincisi; vazîfeni mahzâ rızâ-i bârî için yap, kāidesidir. Vazîfeni sırf Allah rızâsı için yap. Bu gâye üzerinde gideceğiz inşâallah, Mevlâ’mızın rızâsını bulacağız. Rızâsından halk ettiği cennete gireceğiz. Gazabına uğramayacağız, gazabından halk ettiği cehennemde azap görmeyeceğiz. İnşâallah!
Çocuktuk, pederim bize bu tecellîleri târif ederken: ‘Allâh’ın gazabı var, Allâh’ın rızâsı var’ buyururlardı. Evet, bunlardan birisi O (cc)’nun rızâsı. Bu da bütün amellerin içinde saklı. Gizli hikmetini sorarsanız; hikmeti, bütün amelleri işlesinler bakalım, rızâsı en küçüğünde mi; en büyüğünde mi ortaya çıksın. Öyle ki, belki en küçüğünde. Allah, rızâsını bütün amellerin içinde kuluna veriyor. Asr-ı saâdette muhâcir ensâra o kadar yardımda bulundu ki, evlerinin yarısını onlara verdiler, pişirdikleri yemeği onların önüne koydular, kendileri kuru ekmek yediler.
Reşâhât Aynu’l-Hayat kitabı diyor ki rızâyı bulmak istiyorsan anneni-babanı râzı et. Efendilerini râzı et, ihvanlarını râzı et ve köyünde, şehrinde -akraban olması şart değil- ihtiyar dul kadın, dul erkek varsa onların gönüllerini gör.
Peygamber Efendimiz (sav), mübârek omuzlarına kırbayı alır -tabiî Mekke’yi gören var içinizde- uzak yerlerine gider, orada bir dul kadının kırbalarını suyla doldurur. Ondan başka verecek bir şeyi yok zâten; en kıymetli sadaka da su. Tâ oradan al da oraya götür.
Suyu döktü mü, ‘Kimsiniz?’ der kadın. ‘Ben Muhammed (sav). N’olursun bana duâ et anne.’ diye buyurur.
‘Yâ Rasûlallah! Biz Senin şefâatini istiyoruz.’ der kadın. ‘Ben de senin duânı istiyorum.’ buyurur Efendimiz (sav). Rızânın yolu buralardan geçer.
‘Bir vesîleye tâbî olursanız vereceğim.’ (Mâide, 5/35.) buyurur Rabbimiz.
‘Rızânı ver yâ Rabbi! Rızânı ver yâ Rabbi!’
‘Bununla olmaz rızâ’ diyor. Bak bu konulara dikkat edelim. Efendisinin gönlünden geçer de, rızâ olmaz mı? Yeter ki bir kutbu cihan senden râzı olsun ve oradan bir selâm göndersin; filan oğlu filan var mı içinizde, bir ona, falan oğlu falana benden selâm söyle, râzıyım, desin. Böyle dedirtecek hâlimiz var mı? Hallerimiz sebebiyle demiyor. Râzıyım diyecek olsa; Allah: ‘Ben de râzıyım’; Peygamber (sav): ‘Ben de râzıyım’ diyecek. O kalpten geçer bu yol, bulanlar da buradan buluyor. Allah yollarından ayırmasın. Bizi rızâsı için çalıştırsın.
Kur’ân-ı Kerîm’de Hâlık-ı zü’l-Celâl şeytânı kovunca, defol başımdan deyince, şeytan dedi ki: ‘Ben tamâmen mi reddoldum? Benim yeryüzünde secde etmediğim bir karış yer kalmamıştı. Yâni amelimin karşılığını dünyâda da mı vermeyeceksin? Âhireti istemedim; mel’un oldum. Dünyâda ver tek’ dedi. Allah Teâlâ: ‘Ne istersin dünyâdan?’ diye buyurdu.
‘Elbette yaşamak istiyorum. Kullarının üzerine musallat olmak istiyorum; şunları şunları istiyorum.’
‘İstediğin verildi.’ dedi Allâh’ımız (cc). ‘E bana bu verildikten sonra, senin kullarından cehenneme doldurmadık, basa basa doldurmadık yer bırakmam.’ dedi. ‘Onların sağlarından gelirim, sollarından gelirim, önlerinden gelirim, arkalarından gelirim; onları muhakkak yoldan çıkarırım.’
Bāzı tefsirlerde: ‘Allah (cc), üstünü unutturdu; üstünden gelirim dedirtmedi.’ diyor.
Ali Haydar Efendi anlatmıştı bize: ‘Şeytan ihlâs sâhibi olanlara, muhlis olanlara hiç yaklaşamaz. Muhlâs var bir de. Muhlis tehlikede; muhlas olanları Allah, katından bir ihsanla ihlâs sâhibi kılmıştır. Şeytan, her şeyi Allah rızâsı için yapanlara fırsat bulup da yaklaşamaz. Onlar selâmette olanlar, yâni rızâyı bulanlardır. Kardeşim her işimiz, her gâyemiz, yürümemiz, ziyâretimiz, aldığımız evrâd, çektiğimiz zikir her gâyemiz Allah rızâsı olsun.’
Cenâb-ı Bârî, bizi her türlü ibâdet ü tâati mahzâ kendi rızâsı için yapan kullarından eylesin! Âmîn!
Hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allâh’a!
Ekim 2021, sayfa no: 36-37
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak