Ara

Gıybet

Gıybet

Kıymetli kardeşlerim!

Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor: ‘Ey îmân edenler, Allah’tan korkun ve O’na ulaşmaya vesîle arayın ve yolunda cihâd edin ki kurtuluşa eresiniz.’1

Evet, hayat rehberimiz Kur’ân’da Allah’tan ittikā etmemiz (sakınmamız) emîr buyruluyor.

İttikā yâni Allah’tan (cc) korkma; menhiyyattan, yasaklardan kaçınmakla gerçekleşir. O’na yaklaşmak için vesîle arama ise, O’nun muhabbetinin gönlümüze girmesi için vesîle aramaktır. Bu vesîle-i muhabbet sâyesinde zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah, kalblerimize girer. ‘Ben yere göğe sığmam amma, mü’min, müttakî kulumun kalbine sığarım.’2 buyruluyor, hadîs-i kudsîde. Ve Allah yolunda cihâd edin emr-i celîline gelince kardeşlerim; üç türlü cihad vardır. Bunlar; kâfirlerle, şeytanla ve nefisle yapılan cihaddır. 

Kibâr-ı Sûfiyyeden Hasan-ı Basrî Hazretleri, ‘Nefis süt emen çocuk gibidir; çocuğu zamânı gelince sütten kesmek, annesinden ayırmak gerekir.’ buyuruyor. Nefis de aynen böyledir; fırsatını bulmaya görsün kişiyi emer durur. Mânen bozmaya çalışır. Mâneviyâtını azaltır. Onun için kardeşlerim, az yemek, az konuşmak ve az uyumakla nefsimizi ıslâha çalışalım. Tâ ki kurtuluşa erebilelim, korktuğumuzdan kurtulup, umduğumuza nâil olabilelim. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanarak ebedî saâdete erebilelim. 

Efendim, şimdi sizlere müttakî olan kim, olmayan kim, izah etmeye çalışacağım. Sakın 'Sizi yoruyoruz' diye düşünmeyiniz. Ben müşterimi bulursam yorulmam. Görmüyor musunuz, adam akşama kadar mağazada ayakta duruyor, müşteri üst üste geldi mi, dünyâ tamâhından namazını geçiriyor. Bize Allah müşterisi gelmiş, Allâh’ın hazînesi olan kalpten istiyor, yorulur muyuz hiç? Mübârek Sâmî Efendimiz (ks) kuşluk vakti başlıyor, akşama kadar sohbet ediyor. O ihtiyar hâl ile, kardeşlerime sohbet ederken yorgunluk bilmem, ayrıldıktan sonra yorulurum, diyor.

Müttakî kulları açıklayacaktık, kardeşlerim. Ez-cümle insan lisânını gıybetten muhâfaza ediyorsa takvâ sâhibidir; yok yine gıybet ediyorsa takvâ sâhibi değildir. Allah’tan korksa gıybet etmeyecekti. Hadîs-i şerîfte; ‘Gıybet etmek, zinâ etmekten daha beterdir’3 buyuruluyor. 

Hasan-ı Basrî Hazretleri câmide dilenen bir adam görür. Şu kardeşimiz câmide dilenmese iyi olur, der içinden. Gece rüyâsında o adamı kızartıp önüne verirler, bunu ye diye. ‘Yâ Rabbi! Ben gıybet ettim’ der, yapmış olduğu hatâyı anlar. Zîrâ ârifler nezdinde, kişinin kalbinden geçen dahi gıybet olur. Çünkü ‘Hasenâtü’l-ebrâr, seyyietü’l-mukarrabîn’4dir. 

Hasan-ı Basrî Hazretleri, sabahleyin bakar ki, o dilenci bir çeşme başında, elinde ekmek, çevreye dökülen dereotlarını toplayıp yemektedir. Anlayacağınız bu zât bu kadar garip, fakir bir kimse imiş. Dilenci yaklaşıp: ‘Yâ Hasan! Câmide kalben gıybetimi yaptın sonrasında gece rüyânda beni kızarttılar, önüne verdiler değil mi?’ der. Büyük velî Hasan-ı Basrî Hazretleri (ks), ‘Aman beni affet!’ diye ilerleyince adam birden kayboluverir. 

Âyet-i celîle-i cemîlesinde Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor: ‘Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun.’5 Muttakî kullardan olmak istiyorsak şâyet; gıybetten sakınalım, amellerimizi eritmeyelim. 

Birisi Hasan-ı Basrî Hazretlerinin gıyâbında konuşur. Hazret bunu duyunca, ona bir tepsi baklava gönderir. Ayrıca o kimseden hakkını helâl etmesini de ister. Gıybet eden adam bütün bu olanlara şaşırır. ‘Ben sizin aleyhinizde konuştum, siz bana hediye göndermişsiniz!’ der. Hasan-ı Basrî (ks), ‘Evet yavrum hakkını helâl et, benim gıyâbımda konuşmakla günahlarımı sen aldın, buna ek olarak senin ibâdetlerinin sevâbını da bana vermiş oldun. Onun için bu kârlı alışverişten dolayı sana teşekkür etmek istedim’ der.

Bir insan, lisânını gıybetten muhâfaza ediyorsa takvâ sâhibidir. Kalbini sûi zandan muhâfaza ediyorsa takvâ sâhibidir. Kibirden, gururdan nefsini alıkoyuyorsa takvâ sâhibidir. Başkalarıyla alay etmekten, onu bunu hakîr görmekten kaçınıyorsa takvâ sâhibidir. Yalan söylemek, emânete hıyânet etmekten ictinâb ediyorsa takvâ sâhibidir. Şüpheli olandan sakınıp, helâl-haram gözetiyorsa takvâ sâhibidir. Hem insanların içinde hem de yalnız kalınca edebe riâyet ediyorsa takvâ sâhibidir. Hülâsa insan bütün haramlardan kaçınmalı, bütün ilâhî emirlere riâyetkâr olmalıdır. İşte bunlar takvânın başlıca alâmetleridir.

Cenâb-ı Zü’l-Celâl, lisânını gıybetten muhâfaza eden muttakî kulları zümresine bizleri ilhâk eylesin! Âmîn!

Hamdolsun âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a!

Dipnotlar:
1 Mâide, 5/35.
2 Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. II, s. 195.
3 Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, c. II, Hadis No: 1812.
4 Allâh’a yakın kulların hatâları, iyilerin hasenâtı mesâbesindedir.
5 Hucurât, 49/12.

Mart 2024, sayfa no: 36-37

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

Sosyal Medya Hesapları

Mesaj Bırak