Kalbimizde sevgi hangi ciheteyse, gelecek senenin beratı, taksimi de, iyi ve kötü netice de ona göre olacaktır. Gönül, Allah'ın razı olacağı amellere meylederse, Hakk'ın mânevi ihsanına kavuşur. Aksi halde -Allah korusun- Rabbımızın gazabına uğrar kişi. "Allah, bir adamın içinde iki kalp kılmadı." (Ahzab:4) Îki zıt bir arada bulunmaz kaidesince, Hakk'a âşık gönül, mâsivaya, Allah'tan başkasına meyletmez. Însan hangi sevgiye itibar ederse, diğer sevgi gönlünden düşer. Allah (c.c.) Gayyurdur, kulunun kalbinde kendi muhabbetinden başka sevgi istemez. "Bu ne latif, hoş bir elma imiş." diyen Bayezid- i Bistâmi (k.s.) bile Allah tarafından, "Benim ismimi bir elmaya mı verdin?" diye ikaz edilir. Rabbimiz (c.c.), kalbimizi, kendi sevgisi için halk etmiştir. Nefsini mutmainne hâline, mânevi olgunluğa, ruhunu da kemâle erdiren kullar, Mâide Suresi'nin elli dördüncü âyetinde belirtilen, Rabbimizin, "Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler." iltifatına mazhar olurlar. Mürşid-i Kâmil'in kalbine, gönlünü çeviren sâlik, Hakk yolunun yolcusu, mânevi derste Arş-ı Âzam'dan alır gıdasını. Cenâb-ı Hakk, Kendisini tanıtmamız, Kendisini anlatmamız, Kendisini sevdirmemiz, O'nun kullarını O'nun emirlerine itaatsizlikten korkutmamız için bizi insanlığa önder kılmıştır. Dünya ve Âhirette bundan daha değerli ne olabilir? "Yine onlar ki:"'Rabbimiz! Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden göz aydınlığı olacak (salih) kimseler ihsan eyle ve bizi takvâ sahiplerine imam (her hususta kendisine uyulan rehber) kıl!' derler." (Furkan: 74) Allah'ın sıfatlarını anlatan bir hocayı. arka saflarda dinleyen bir veli, "Yâ Rabb! Bu adam pek dürüst biri değil ama Zâtını güzel vasfetti, Sen onu bağışla." diye o hocaya dua eder. Hocanın vefatından sonra hocayı biri rüyasında cennetlerde görür. "Hoca! Sen buraya lâyık biri değildin., ben bilirim yaşantın bozuktu, nasıl oldu da bu nimete erdin?" deyince, hoca:"Hakikaten ben iyi bir kimse değildim ama vaazımı dinleyen bir Hakk dostunun duası bereketiyle bu nimete eriştim." der. Rabbımız (c.c.)'ın yolunda, her an O'nun kulu olduğumuzu bilerek belli bir istikamette gitmeliyiz. Kış gecelerinde, teheccüd namazlarını edâ edip, evrad ve ezkârı yapıp da; yaz günlerinde -geceler kısa, iş-güç çok deyip- taatlerimizde gevşekliğe gitmemeliyiz. Develi îlçesi'ni teşrif eden bir hocamızı Yahyalıya davet edecektim. Meşgalenin çokluğundan pek kimse bulunmaz bu mevsimde, diye düşünürken, cemaatten biri, "İş-güç olmasa daha çok iştirak olurdu." der demez hocaefendi kızarak şu âyeti okudu. "Onlar ne bir ticaretin, ne de bir alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı erlerdir." (Nur:37) Hoşumuza, giden şeylerin Rabbimizderı geldiğine incinirken, nefsimize ağır gelen hususları kullardan bilmeyelim. Allah'a imanın altı şartından biri de, takdire razı olup, hayır ve şerrin Allah (c.c.)'dan olduğuna inanmaktır. "Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, artık onu O'ndan başka açacak (kaldıracak) olan kimse yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun ihsanını geri çevirecek kimse de yoktur." (Yûnus: 107) Bu kısa hayatta her hususta imtihandayız. Sabredecek mi diye yoksullukla, şükredecek mi diye de zenginlikle denenmekteyiz. "Bir imtihan olarak sizi şerle de hayırla da deneriz." (Enbiyâ:35) İnsanın hâlet-i rûhiyesini Mevla'mız şöyle haber verir Kitab-ı Az'm'inde:"Ona şer dokunduğu zaman sızlanır. Hayır dokunduğu zaman da cimridir." (Meâric: 20-21.), "İnsan, hayır istemekten usanmaz. Ama kendisine kötülük dokunsa, hemen çok ümitsiz olur." (Fussılet:49) "Ne zarar ver, ne de zarara gir." kaidesini koruma şartıyla bir menkıbe anlatır büyüklerimiz bize. Yolda giden bir zâta, arkadan bir tokat iner. Gerisine bakan dervişe, niçin baktığını sorar tokat atan adam. O da, "Sillenin, tokadın kimden geldiğini biliyorum ama hangi aletle vurulduğuna baktım." der. Bu makama, 'Tevhid Makamı', "başa gelen her şeyin Allah'tan olduğunu bilme makamı" derler. Peygamberimiz (s.a.v.), Bedir Gazvesi'nde avucuna aldığı kumları kafirlerin yüzüne atınca kumlar hepsinin gözüne isabet etti. Bu harika hâlin, insanın kuvvetiyle değil, Allah'ın yüce kudretiyle olduğunu beyan için, "Attığın zaman da (Sen) atmadın, fakat Allah attı." (Enfal V.l 7) buyurur Hâlikımız (c.c.).
Alemdar-Ali Ramazan Dinç Efendi (ks)
Abone Ol
En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!
Mesaj Bırak